tatil-sepeti
Hüseyin ÖZTÜRK

Hüseyin ÖZTÜRK

Diğer Yazıları


 

Milli kalkınma ve milli ekonomi kavramlarının elbet pek çok tarifi var ve her biri de doğru olabilir. Bu doğrulara katkıda bulunma adına Anadolu izlenimlerimizden destek çıkalım.

 

Milli kalkınma ve milli ekonominin gerçekleşebilmesi için üretici ile tüketici arasındaki terazinin bir gözüne ‘helal rızık’, diğer gözüne de ‘vicdan’ konulduğu söylenir.

 

Milli kalkınma ve milli ekonomi kavramının, muhteva itibariyle içinde barındırdığı esas hususlardan biri de nerede ve hangi alanda olursa olsun; çalıştığımız, yönettiğimiz veya yönetildiğimiz işlerin hepsine ‘muvakkaten sahip olduğumuz’ öğretilerek, ‘emanet’ gözüyle bakılması; emanetin yerli yerince, devletimizin ve milletimizin istifadesine sunulmasıdır.

 

Devletimiz bu konuda bütün kurumlarını harekete geçirmiş vaziyette. İstiklalimizin ve bağımsızlığımızın ancak Anadolu’daki kalkınma ile olacağının bilinciyle geçmişten gelen tecrübelerden dolayı devletimiz harıl harıl kalkınmaya destek veriyor ve hizmetler sunuyor.

 

*           *           *

 

Epeydir Anadolu’dayım. Özellikle kırsal kesimlere seyahat ediyorum. Şehirlerden ziyade daha küçük kasabalara ve beldelere uğrayarak gözlemler yapıyorum.

 

Tarım ve hayvancılıkla uğraşan insanlarımızla yaptığımız sohbetlerde en çok gündeme getirdikleri husus, tarım ve hayvancılığın eskisi gibi zor olmadığını, artık teknik aletlerle daha kolaylaştığını lakin çalışacak insan bulamadıklarını dile getirmeleriydi.

 

“İnsan çok lakin çalışacak kimse bulmak zor” diyorlardı. Tarım ve hayvancılıkla uğraşanların yaş ortalamaları 55 ve üzeri seviyede, yani bu alandaki son nesil.

 

Amasya civarında büyükçe bir arazi sahibi üreticimiz şunları dile getirmişti:  “Kendi çocuklarımızı bile geri getiremiyoruz. İstanbul’da, Ankara’da işsizliğe razı oluyorlar, gelip buradaki zenginliklere el atmıyorlar. Ben öldükten sonra bu kadar arazi ve ekim dikim ne olacak, nasıl olacak, bilemiyoruz, bir çare de bulamıyoruz.” 

 

Gördüm, yaşadım haksız değillerdi. Kapılarda dev traktörler, kamyonlar, biçerdöverler vardı, onları kullanmak için şoför bile bulamadıklarından yakınıyorlardı.

 

Sadece Amasya’da değil, Kuzey Anadolu İpek Yolu üzerindeki şehirlere, kasabalara ve hatta köylere kadar uğradığımda şikâyetler hep aynıydı.

 

Şu hakikatin dile getirilmesi elzemdir. Nasıl ve hangi yolla olursa olsun bir şekilde ülkemizin kendi kendine yetebileceği gerçeği, köyden kentlere kadar anlatılmalı.

 

*           *           *

 

Artık İstanbul’un taşı toprağı altın değil. Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerin de taşı toprağı altın değil. Esas altın, geçmişte de olduğu gibi bugün hâlâ ülkemizi zor zahmet besleyen Anadolu’nun taşında, toprağındadır. Milli kalkınma buradan başlamadan milli ekonomi zordur.

 

Eğer taşı, toprağı altın Anadolu’yu ihmal edersek ki, artık toprağımızın altındaki zenginliklerimizin yanı sıra denizlerimizin de altı-üstü altın hale gelmeye başladı.

 

Bu zenginliğin kıymetini milli kalkınma ile milli ekonomiye katamazsak; elimizden, evimizden, ülkemizden büyük bir zenginliğimiz kayıp gidecek.

 

Geçmişte imparatorlukların, devletlerin, toplumların, şirketlerin, ailelerin dağılma sebeplerinden biri de kişilerin kendi nefislerini tabulaştırmaları ve kişisel çıkarlarını tavizsiz öncelemeleridir.

 

Bizim medeniyetimiz bu çöküşü önlemek için milli birliğimiz adına şehirlerde ‘Ahilik’ sistemini kurmuş, köylerde ‘imece’ usulünü yaygınlaştırmış ve biz hakikaten de en zor zamanlarımızda bu sistem sayesinde bir ve beraber olmuşuzdur. Bu inançla nice savaşlar, nice zorluklar bertaraf edilmiş; millet-devlet birliğimiz sağlanmıştır.

 

Velhasıl: Anadolu’da milli kalkınmanın gerçekleşebilmesi için lazım gelen; ‘dirliktir, diriliktir, birliktir, dayanışmadır, paylaşmadır, çalışmadır.’ Milli kalkınma ve milli ekonomiye geçmek için bunlar şarttır.

 

Milli kalkınma ve milli ekonomi, vatanımızın bölünmez bütünlüğünün kalesidir. Bunun için ‘ben’ yerine, ‘biz’ denilmesi, dirliğimizin ve diriliğimizin kale surlarıdır.         

02 Eylül 2024 Pazartesi