Hüseyin ÖZTÜRK

Hüseyin ÖZTÜRK

Diğer Yazıları

 

Ehli tacirler, bereketin temelini oluşturan beş temel esas sayarlar.

 

Birinci sıraya; ‘işe-eve-aşa’ aidiyet ve sahiplenmeyi koyarlar. “İşini benimseyeceksin, sahip çıkacaksın ve seveceksin. Bir insan, işini sever ve sahiplenirse, işi de onu sever. Sevilen iş başkaları tarafından takdir edilerek alınır, satılır” derler.

 

İkinci sıraya; ‘tartıyı, ölçüyü, kaliteyi, sağlamlığı, inanılırlığı, güvenirliliği, samimiyeti’ koyarlar ki, işi ürünün sahibi değil, ürünün kendisi anlatmış olsun.

 

Üçüncü sıraya; ‘kanaat sahibi’ olmayı koyarlar. Kanaat edilmeyen, sabredilmeyen, üzerinde muhasebe edilmeyen hiçbir işin bereketi olmadığını söyler ve ilave ederler:

 

‘Kanaat’ ve kanaatin gücü olan ‘sabır’, esas aş ocaklarında, iş ocaklarında, aile ocaklarında ve ekmek teknesinde yer alan bütün işlerin icrasında öğrenilir.

 

Dördüncü sıraya; ‘işini, evini, rızkını bereketlendirmeyi’ koyarlar. Rızkın bereketlenmesi, yapılan ve yapılacak işlerin düzenli, sağlam, güvenli yapılmasına bağlı. Bereket; işten müşteriye ve evlere giden gönül huzuru, kalp yumuşaklığı, muhabbet ve neşe köprüsüdür. İş ile ev arasında köprü kurulmazsa, bereketin yerini israf alır.

 

İşte ehli tacirlerimiz beşinci sıraya da; israfın bekçisi ‘tasarrufu’ koymuşlar. Kâinatta yaratılmış ne varsa insanoğlu istifade etsin diye var edilmiştir. İnsanoğlu da yaratılmış ne varsa hepsinden istifade edebilmek için var gücüyle çalışıyor.

 

Yalnız öyle bir çalışma ki, maalesef üretmek ve insanlığın istifadesine sunmaktan öte başka bir şey oluyor ve yine bütün dünyada bir israf fırtınası esiyor. Tüketirken tükendiğimizi bile bile israfın önüne geçilememesi, yukarıdaki beş maddenin israfı demektir.

 

*           *           *

 

Günümüzde anlaşılması ve izahı zor bir ‘tamah ve ihtiras tsunamisi’ yaşanıyor. Başta suyumuz olmak üzere yeraltı ve üstü kaynaklarımız, sürekli tahrip ediliyor.

 

Dünya insanoğluna sunulmuş bir sofradır. ‘Bir sofrada bereket yoksa o sofrada israf vardır’ gerçeğini unutmadan, kendi medeniyetimizin bize; ‘baş tacı yapın’ dediği, ‘kanaat’, ‘tasarruf’ ve ‘bereket’ kültürünü, temel değerlerimiz olarak yaşatmalı ve sahip çıkmalıyız.

 

‘İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın’ ilkesinin bize öğrettiği şu gerçeği hatırdan çıkarmadan hayatımıza ve işimize uygulayabildiğimiz sürece; ‘mutlu, huzurlu, güvenli ve istikrarlı’ bir iş hayatımız olacağından emin olabiliriz.

 

Elbet günümüzde ticaretin kuralları ve koşulları, hayatın ve işin akışını zorlaştırıyor. Bu hakikati göz ardı etmek mümkün değil ama özel ve iş hayatımız belli denklemlerle sürüyor. Bu denklemi tutturmak veya bozmak yine bizim elimizde. Hangi işi yaparsak yapalım, çoğumuzun iş hayatı terazinin iki kefesi gibi şu denklemle yürür.

 

‘Tamah ile rıza’, ‘ihtiras ile kanaat’, ‘hile ile doğruluk’. Bu hasletler insanda kaybolmayan duygulardır ve her an canlı şekilde yaşarlar. Bütün mesele, bunlardan hangisine öncelik vereceğimiz yahut vermeyeceğimiz ve denklemi tutturup tutturamayacağımızdır.

 

Bu bağlamda hayat zamandır, zaman hayattır. Zamana verilen değer, geleceğe verilen önemdir. İşlerini ve vakitlerini terazi hassasiyeti içerisinde değerlendirmeyi bilenler her alanda başarılı olurlar.

 

*           *           *

 

Atalar öğüdüdür:

 

“Testiyi ister denize daldıralım, ister göle daldıralım, alacağı su aynıdır. Testimizin içinde ne varsa dışına o sızacaktır. Dolayısıyla testiyi neyle nasıl doldurduğumuz önemli ve eninde sonunda testinin içindekiler bize bizi anlatacaktır. Hayatı dengeli yaşamalı. Ruh ve bedenden müteşekkil olduğumuz unutulmamalı. Ruhun ve bedenin ihtiyaçları birbiriyle karıştırılmamalı. Bu sebeple hakka hukuka dikkat edilmeli. Etrafımızdakiler, ailemiz, çocuklarımız ve diğer insanlar, bizden hiçbir hak talebinde bulunmasınlar. En güçlü sermayemiz ailemizdir. Onu israf etmemeliyiz.”

07 Ağustos 2023 Pazartesi