tatil-sepeti
Hüseyin ÖZTÜRK

Hüseyin ÖZTÜRK

Diğer Yazıları



 

Kazanmak çok özel ve güzel bir kelime. 

 

İnsana psikolojik olarak bir enerji yüklüyor, bedeni ve ruhu dinçleştiriyor. 

 

Kaybetmek ise negatiflik yükleyerek kişinin enerjisini düşürüyor, dolayısıyla bedene ve ruha bir yorgunluk yüklüyor.

 

Oysa hepimiz biliyoruz ki, insanoğlu sevinen ve üzülen bir varlıktır. Ne sürekli sevinç, mutluluk ne de devamlı mutsuzluk ve acı vardır. Bu hal, insan fıtratının gereklerindendir.

 

Aralıksız kazanmak olmadığı gibi yine aralıksız kaybetmek de yoktur. 

 

İnsanın ve çalışmanın doğası bu sistemle kurulmuş ve bugüne kadar da insanlık tarihi boyunca değişikliğe uğramamıştır. Kazanımlar olduğu gibi kayıplar da hep olmuştur ve olacaktır.

 

Sözün başında belirtelim ki, ‘kazanırken kaybettiklerimiz’ başlığı altındaki bu mevzuda maddi kayıplardan ziyade, manevi kayıplara yolculuk edeceğiz.

 

Son yıllarda görülmeyen veya pek dile getirilmeyen esas kayıplarımızın bir listesini yapsak, neticede hiçbir güçle satın alınamayacak insani değerlerimizin kaybolmaya ve erimeye başladığını görebiliriz.

 

Özellikle büyük, orta ve küçük ortaklı işletmeler ile aile şirketlerindeki sıkıntılar arasında bu kayıplar ön plana çıkmaya devam ediyor. 

 

Bu manada sorulardan biri şu oluyor:

 

“Biz neden kaybettik, hangi yanlışı yaptık da bunlar meydana geldi?”

 

*     *     *

 

Ehli tacirler ve tecrübeli yöneticiler sorunun cevabını şöyle veriyorlar:

 

“Nasıl kazandıklarınıza bakmalısınız ve nerelerde hatalar yaptığınızı iyi tahlil etmelisiniz!”

 

Ekonomi çarkının işlediği çeşitli sahalarda, yönetenler ile yönetilenler arasındaki iletişim, ilişkiler, ast-üst, amir-memur, usta-çırak, patron-işçi münasebetlerinde sıkıntıların ve kayıpların sebeplerini empati yaparak ele almalı; “Ben haklıyım” tarafgirliği içerisinde düşünmeden karar vermeli.

 

Sebepler ne olursa olsun, kayıp ve kazanmanın dengesindeki bozukluğun büyük zararını aileler ödemeye başladı. Bir işyerinde ve ailede, ‘aile birlik dengesi’ bozulmaya yüz tuttuğunda, kazananlar da kaybedenler de aynı acıyı yaşarlar.

 

Hayatın bütününde; eğitimden öğretime, işten eve birtakım erdemler zinciri vardır. Bu kurallara her fert uyum sağlamak zorundadır. Bu zorunluluğun temelini ise ahlak temelli unsurlar oluşturur. Yani kendimize ve toplumumuza zarar vermeyen değer yargılarımızın tamamı.

 

Kazanma iştiyakını ve kaybetme endişesini bir dengede tutabilmek için evden işe, işten eve ve sosyal hayatın her cephesine, ahlaki erdemler penceresinden bakmalıyız. Bu erdemler; aklın, fikrin, mantığın, duygunun bekçileridir çünkü.

 

*     *     *

 

Hayatta istediğimiz her şeye sahip olmak zenginlik alameti değildir. Asıl zenginlik, en az şeye ihtiyaç duymamızdır. Bu anlayış, kâinatın dengesinin de gereğidir. İhtiyaçlarımızı başkalarına göre değil, kendi kazancımız çerçevesinde belirlemeliyiz.

 

Borç para yahut geleceğini umduğunuz paralarla harcama yaparsak; istediğimiz huzur, güven ve istikrarı bozmuş oluruz. Güvenin egemen olmadığı iş ortamında, birlik ve beraberliği sağlayamayız, işbirliği sağlanamayınca da kazanırken kaybederiz.

 

Nasıl olursa olsun, nerede olursa olsun, kime karşı ve kiminle olursa olsun, mutlaka kazanma hırsı, kişinin hiçbir değer ölçüsünün olmadığının belge hükmündeki işaretidir.

 

Hırs ve tamah; sahibine sürekli imkânsız hayaller kurdurarak elinde avucunda ne varsa kaybetmesine sebep olur. Yine burada meseleye sadece maddi manada bakmayalım. Daha çok mana kapısından girerek baktığımızda hayatların çoğunun sonu pişmanlık hikâyeleriyle biter.

 

Velhasıl:

 

Yine sözü atalarımıza bırakalım. Yüzyıllar ötesinden gelen şu ifade her devir için geçerlidir. “Ayağınızı yorganınıza göre uzatın.” Sözün devamı, “Ayağını yorganına göre uzatmayanlar, Ağustos’ta bile üşürler.”

 

Günümüzde iş ve ev ekonomisini başarılı şekilde yürütebilmek için ayağımızı yorganımıza göre uzatmanın vaktidir vesselam.

11 Eylül 2024 Çarşamba