Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili

Tarihte; ülkeler, toplumlar, kavimler ve şehirler birçok salgın ve felaketler yaşadı ama hiçbiri etkileri ve yayılımı itibariyle bunun gibi olmadı. Her salgının veya felaketin yaşanmışlığının ardından yerel neticeleri oldu şüphesiz, fakat unutulup gittiler. Sosyoloji bilimi de bu tecrübeyi sosyolojik bir netice olarak kaydetti: Toplumsal hafıza zayıftır ve çabuk unutur. Evet, toplumlar yaşanmışlıkları unutmaya meyyaldir ve daha çok geleceğe bakarlar.
Bu yazımızda kritik soruyu başlığa aldık. İstanbul ve Kocaeli-Sakarya bölgeleri için bu soruyu en son 1999 depremi sonrası sormuştuk. Acaba deprem felaketi sonrası insanlar memleketlerine dönme eğilimi gösterirler mi diye. Zira hatırlanacağı üzere bu bölge ciddi bir deprem yaşadı ve ardından özellikle kıt kanaat geçinen kesimin memleketlerine dönebileceğine yönelik küçük kıpırdanmalar oldu. Ama arkası gelmedi ve insanlar şehrin cazibesine kapıldılar, geçmişi unutup geleceklerine baktılar. Doğruydu, toplumsal hafıza zayıftı.
Bu yaşadığımız salgın veya özel ismi ile koronavirüs Covid-19 epidemisi, diğerleri gibi özünde bir felaket. Fakat türü, yaygınlığı ve küresel tahribatı ile özgünlüğü var. Herkes bu salgının diğerlerinden farklılığı üzerine dem vuruyor. Ve yine herkes bunun etkilerinin kalıcı olacağı yönünde görüş belirtiyor. Yeni normal kavramının icadı da bunun için. Şimdi biz ülke olarak ‘yeni normal’ olarak tanımlanan süreci yaşamaya başladık. Eski normale dönecek miyiz bilemiyoruz. Bir bütün olarak ‘yeni normal’in büyük şehirlerde yaşayanlar açısından itici bir rol oynayacağı yönünde tahminler var.

İtici ve çekici faktörler

Şimdi tekrar sorumuza yani ‘kentselden kırsal alanlara dönüş olur mu’ konusuna dönelim. Bu soruya kapsamlı bir şekilde cevap vermek gerekir. Bunun için önce kır-kentle ilgili herkesin bildiği temel sosyolojik bir kuralı hatırlamak yerinde olur. Kır ve kentsel alan arasında itici ve çekici faktörler ne kadar aktif ise o kadar etkilidir. Ve demografik hareketlilik bu yönde seyreder. Bunu hatırladıktan sonra evet kabul etmek gerekir ki, netice üretmede ve yapısal olarak bu salgın diğerlerinden çok etkili. Hakkında üretilen küresel komplo teorileri bile yenilik kısmını oluşturuyor. Dolayısıyla işin etkili oluşu, netice alıcı yolu açabilir.
Bugün epidemiyi güçlü kılan bu felaket sürecini büyük şehirlerde geçirmek zorunda kalmanın bizatihi kendi güçlükleridir. Kırsal alanda ise birçok kolaylaştırıcı yönlerinin mevcudiyetidir. Bu durum bu süreçte deneyimlendi. Dolayısıyla bu, itici bir faktör olarak değerlendirilebilir. Devlet de süreç yönetiminde devasa şehirlerimizi bu açıdan yönetmenin zorluklarını tecrübe etmiş bulunuyor. Bu bağlamda insanlar artık dünyanın bir tarafında yeni bir virüs çıkması halinde var olan dolaşım kolaylığı yüzünden virüsün dünya üzerine kolayca yayılabileceğine inanıyor. Dolayısıyla tıbbi gelişmelerle bu virüsün etkisiz hale gelmesini müteakip bu tehlikenin devamlı bir tehdit unsuru olarak kalıcı olduğu inancı ciddi bir tehlikeye işaret ediyor. Bu da dikkate almamız gereken itici bir faktör olarak değerlendirilebilir.

Kır-kent dengesi

Bir diğer husus; kırsal alan diğer boyutlardan cazip durumda değil. Bir üretim birimi olan köy bir ölçüde yok edildi. Gerçekte ise artık kırsal bölgelerimiz 70’li yıllar öncesi yokluk değil, her türlü yol, teknoloji ve imkânların var olduğu yerlerdir. Bu nedenle şehrin zorluklarına katlanarak şehirlerdeki yaşama alışan insanlar için kırsal alan cazip hale getirilebilir, yani artık bu mümkün. Bu süreç bir politika olarak başlatıldığında bunun tetikleyici bir rolü olacak.
Bugün için büyük şehirlerimize bakıldığında ve itici-çekici faktörleri sıraladığımızda kentlerimiz halen cazibelerini devam ettiriyor fikri ağır basıyor. Bu nedenle de konu bir devlet politikası olarak ele alınmalı. Zira kaybedilen kır-kent dengesinin sağlanması ülke açısından sağlıklı bir gelişme olacak. Çünkü bilindiği üzere kır üretici, kent tüketici özelliği ile ön plana çıkar. Bu yüzden bu bağlamda bile denge hali yakalanması önem taşıyor. Üstelik de bu salgın, tarımsal üretimin ve lojistiğin ne kadar hayati ve stratejik olduğunu net bir şekilde ortaya koymuş bulunuyor.
Netice olarak; konu devlet politikası ve işin rasyonalitesi içinde gereklilikler yerine getirilerek ele alınırsa netice verebileceği yönünde bir kanaat ortaya çıkıyor. Bunun için de salgının etkisi yitirilmeden adımların süratle atılması gerekir. Şehirlerimizin bu ölçüde şişirilmesinin ve kaygı düzeyi yüksek insanların mevcudiyeti kimseyi mutlu etmez. ‘Kırda, köyde hayat var’ anlayışını yerleştirmek hepimizin işine gelebilir. Başka salgınlar için de bu, ülke düzeyinde alınan en rasyonel tedbir anlamına gelir. Bu vesile ile kır-kent dengesini yeniden kurmak mümkün görünüyor.

12 Haziran 2020 Cuma

Etiketler : Köşe Yazısı