Türkiye’nin her alanda etkin küresel kuruluşlara sahip olmasının derin anlamı nedir? Bu kuruluşlar ülkeden ne alır, ne kazandırır? Uluslararası ilişkilerdeki rolü nerelere kadar uzanır? Devleti yurt dışında temsil makamı olan büyükelçilerimizin elinde misyon kuruluşlarımız olduğunda itibar ve etkin olma hali nereye evrilir? Sözgelimi elinde TİKA gibi her alanda etkin bir kuruluş varsa makam nasıl bir cazibe yaratır? Yunus Emre Kültür Merkezi varsa hangi dinamikler harekete geçer? O şehrin ileri gelen bürokratlarının ve iş adamlarının çocukları Maarif Vakfı okullarında öğrenci, kendileri de velimiz ise nasıl bir itibar kaynağı ortaya çıkar ve tüm bunlar makamın etkin işleyişinde nasıl bir rol oynar? Ve bu hizmetlerin tümü sömürgeci bir zihniyetle değil, tam aksine paylaşımcı bir anlayışla yapılıyor ve gönül kazanmak devrede ise etkisi hangi ölçüde olur? Hele hele sivil toplum kuruluşlarımız devreye girmişse nasıl bir dayanışma halkası oluşur?
Bu soruları artırmak mümkün. İşte bugün ülkemiz bu işbirliğinin ve çalışmaların zirvesini yaşıyor. Türkiye’ye karşı birçok ülkede bu çerçevede bir karşılık oluşmuş durumda. Tüm bunlardan ortaya çıkan gerçek şu; mevcutlarında olduğu gibi bütün alanlarda uzmanlaşan misyon kuruluşlarımıza büyük ihtiyaç var. Bu çalışmalar sayesinde ülkemizin itibarı ve nüfuzu artıyor, bu ise bir zamanların sömürgeci ülkelerinin işine gelmiyor. Nedeni ortada. Sözgelimi TİKA’dan, Yunus Emre Enstitüsü’nden veya Maarif Vakfının çalışmalarından kim veya kimler rahatsızlık duyabilir? Antalya Diplomasi Forumu Vakfı’nın, kısa zaman içerisinde ülkemizi diplomasi açısından merkez haline getirmesinin değeri nasıl ölçülebilir?
VAKIF HAZIRLIKLARI
Geçtiğimiz ayda küresel misyon kuruluşlarımız arasına önemli bir alanın temsilcisi de katıldı. ‘Ülkemizde ve kültürel, tarihi bağlarımızın ve ilişkilerimizin olduğu dünyanın diğer bölgelerinde Türk ve İslam arkeolojisi ve ilgili bilim alanlarında insanlığın ortak birikim ve değerlerini esas alarak tarih öncesinden günümüze arkeoloji ve kültürel miras konusunda tarih ve kültüre odaklanmış bilimsel araştırmalar yapmak, bu araştırmaları teşvik etmek, yapılan araştırmaları yayımlamak, arşivleme çalışmaları gerçekleştirmek, araştırmacıların erişebileceği kütüphaneler oluşturmak, özel müzeler açmak, dünya arkeoloji ve kültürel miras camiasındaki bilim toplulukları ile kültürel miras alanında işbirlikleri gerçekleştirmek, yurt dışında arkeolojik kazı, araştırma ve inceleme faaliyetlerinde bulunmak üzere Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Vakfı’nın kurulmasına ve faaliyetlerine ilişkin usul ve esasları belirleyen’ kanun uzun çalışmalardan sonra Resmi Gazete’de yayımlandı. Önümüzdeki aylarda ise vakfın kuruluşu gerçekleşecek.
Altyapısı büyük ölçüde hazır olan vakfın çalışmaları, aslında birkaç yıl öncesine dayanıyor. Bu tür bir kuruluşun eksikliğinin ülkeye neler kaybettirdiğini, biriktirdiği tecrübe ile iyi bilen Kültür Bakanlığı Bakanlık Danışmanı Hakan Tanrıöver’in bu düşüncesi, hem Bakanlık’tan hem de Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin’den büyük destek görüyor. Ve iki kurumun lojistiği ile hazırlanan proje, AB desteği alarak bir taraftan enstitü bir taraftan da Gazi Kültür işbirliği ile büyük ölçüde arkeoloji yayıncılığı alanında nitelikli işler çıkarılıyor. Bakanlıkta da işin fiili destekçisi Bakan Yardımcısı Nadir Alpaslan oluyor. Böylece bu süreç içerisinde hem ciddi işler üretilerek kamuoyu oluşturuluyor hem de vakfın kültürel ve yasal hazırlıkları yapılıyor. Biz de bir vesile Antep ziyaretimizde enstitünün çalışmalarını yerinde görmüştük. Dolayısıyla geçen ay kurulan vakfın aslında alt yapısı önemli ölçüde hazır durumda.
NİTELİKLİ ARKEOLOGLAR YETİŞECEK
İşte ülkenin geleceği adına vizyoner işler yapabilmek böyle bir şeydir ve aslında arkeoloji deyip de geçmemek gerekir. Onun aracılığıyla uluslararası alanda müthiş işler yapılır, seviyeli ve devamlılığı olan iletişim kurulabilir. Arkeologlarımız da uluslararası kazı tecrübesi edinir. Yurt dışında kazılar yapabilmenin kazanımları ve itibarı ise mesleki açıdan başka bir derinliktir. Fakat bunun için önemli bir husus da yüksek nitelikleri haiz arkeologların yetiştirilmesidir. Aslında bu vakıf aynı zamanda genç arkeologların iyi yetişmesi ve potansiyeli yüksek öğrencilerin arkeolojiyi tercih etmelerinde cazibe unsuru olabilir.
Türkiye’nin bölgesel ve küresel bir odak haline gelebilmesi için her alanda güçlü ve misyon yüklü uluslararası kuruluşlara sahip olmasında büyük yararlar var. Bu adım da bu misyona çok uygun düşüyor. Türkiye Yüzyılı’nın işlerliğinde arkeoloji de rol alıyor.
10 Nisan 2023 Pazartesi