Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili
Eskiler ‘bu da geçer yâ hû’ demişler. Yaşadığımız bu illet de geçecek elbet. Geçtikten sonra bazı şeyleri yeniden düşüneceğiz. En önemlisi; yaşanmışlıklara komplike olarak bakıp yalın dersler çıkarmaktır, bunu da şimdi yapmaktır. Bunlardan biri; toplumun kendisi olan, iktisadi çarkın işleyişinde önem taşıyan orta ölçekli / küçük firmaların kırılgan yapısını güçlendirmektir. Yaşamakta olduğumuz krizin aynı zamanda iktisadi boyutu var ve bu tür krizlerden sonra Keynesyen yani devletin piyasaya müdahil olduğu ekonomik kararlar, tam liberal ekonomik politikalar yerine gündeme gelir ve nispeten de uygulamaya konulur. Zira büyük krizlerden sonra piyasanın kendi kendini toparlaması zor hatta imkânsız gibi. Hiç süphesiz ki, pandemi nedeniyle yaşanan ekonomik zorluk kimsenin tahmin edip önlem alabileceği bir süreç değildir.
Ekonomik açıdan zor günler geçirdiğimiz bir vakıadır. Piyasalar, perakende, gıda, temizlik ve ambalaj ürünleri haricinde adeta durma noktasına geldi. Sürecin ne kadar devam edeceği de ancak senaryolarla tahmin edilebiliyor. Yani kimse önünü göremiyor. Bazen sağlığınızda bir noktaya dikkat etmek için hasta olmanız gerekir. Biz de bu vesile ile ülkemizde reel sektörün bir problemini gündeme getirerek burada devlet eliyle alınabilecek önlemlere değinmeye çalışacağız.
YENİ İŞYERİNİN PİYASAYA ETKİSİ
Bilindiği üzere bir işyeri açarken ilgili kamusal kurumlardan izin alınır. Bunların en önemlilerinden biri, işyeri açma ruhsatının alındığı belediyelerdir. Ülkemizde herhangi bir sektör ile ilgili bir işyeri açmak için ruhsat talebi olduğunda belediyeler genellikle teknik durumlara bakar ve buna göre ruhsat verir veya vermez. Teknik açıdan bir eksik yok ise izin almamak için de bir sebep yok. Kısaca tam liberal bir ekonomide olması gereken süreç işler. Ama en önemlisi; açılacak işyerinin piyasaya olan etkisi göz ardı edilir. Oysa bir işyeri açıldığında başarılı olmanızı sağlayacak husus yalnızca teknik detaylar değildir, o sadece işin formalite kısmıdır. Söz konusu bölgede (özellikle perakende sektörü için) iş kolunuzda işyeri açığı var mı, sizinle aynı iş kolunda faaliyet gösteren kaç firma var, bölge sizin iş kolunuza uygun mu (tüketici talebi, lojistik durumlar vs.) gibi pek çok sorunun cevaplanması gerekir.
Örneğin küçük bir semtte zar zor geçinen 10 dondurma dükkanı olsa ve siz 11’inciyi açsanız kendiniz yeterli miktarda iş yapamadığınız gibi diğer 10 işyerinin de daha az iş yapmasına neden olursunuz. Böylece kendiniz ile birlikte diğer esnafa, sizin ve onların mal aldıkları yerlere silsile halinde zarar vermiş olursunuz. Dolayısı ile fatura yalnızca size değil, bir sürü insana çıkmış olur.
FAZLA OLAN TALEP GERİ ÇEVİRİLMELİ
Böyle durumlarda belediyelerle birlikte Ticaret Bakanlığı teşkilatı ve Ticaret Odaları objektif düzenleyici bir rol oynamalı. Gerektiğinde burada bu iş kolunda yeterince işyeri var diyerek fazla olan talebi geri çevirmeli. Zincir markalar yeni bir şube açmak için açılacak konumun analizini çok boyuttan yapıyorsa bu görev kamu adına da yapılmalı. Burada elbette hedef tekelleşmek değildir. Aynı şekilde verdiğimiz örneğin tersini düşünelim; bu defa aynı bölgede bir-iki dondurmacı olduğunu varsayalım. Bu kez işyeri sahibi olan esnaf, zaten oldukça rahat bir şekilde iş yapabileceği için belki rehavete kapılarak hizmete/kaliteye çok önem vermeden işletmesini yönetecek.
Bu noktada arz fazlasının kendi kendine azalarak dengeye geleceği, yani piyasanın kendi kendini düzelteceği düşünebilir. Teorik açıdan doğrudur; ancak söz konusu dengelenme süreci yukarıda bahsettiğimiz sonuçları da beraberinde getireceğinden piyasada kısa/orta vadeli olumsuz etkilere yol açacak. Burada kamunun üstlenebileceği adaletli ve düzenleyici bir rol hem müteşebbisin kendi sermayesini olası hatalı bir yatırımdan korur hem de piyasa düzeninin sağlıklı bir şekilde işlemesini beraberinde getirir.
Sonuç olarak bugün yaşadığımız zor günlerde bir kez daha görüyoruz ki, firmalarımız kırılgan durumda ve faturasını hep birlikte yaşıyoruz. Bu öngörülemeyen durumlarda elbette devlet çalışanlara ve işyerlerine destek olmalı. Ancak bu vesile ile piyasada daha fazla kırılganlığa yol açabilecek durumlar olmaması adına ilgili kurumların piyasalarda bu tür görevler üstlenmesini tartışmamız gerekir. Günümüze uygun bir benzetme ile devleti doktor, müteşebbisi de vatandaş olarak gördüğümüzde bunu bir nevi doktorun ‘koruyucu hekimlik’ yapması gibi görebiliriz. Bu zor süreçte Allah, devletimizin, çalışanlarımızın ve müteşebbislerimizin yardımcısı olsun.
10 Nisan 2020 Cuma