Hakan Güldağ
Modern anlamda asansör, 1850’li yıllarda ortaya çıktı. Amerikalı mucit E. Graves Otis, 1854 yılında yeterli koruyucu tertibata sahip, yani tutan kablo tamamen kesilse de düşmesine engel olan bir tertibatı bulunan ilk mekanik asansörü yaptı.
Fizikçi ve bilim kurgu yazarı Isaac Asimov, Bilim ve Buluşlar Tarihi kitabında, “Gelecekteki şehirlerin şeklini belirleyen her şeyden çok asansördü” diyor.
Belirli bir yıldan on yıllar boyunca geriye doğru bakıldığında değişimi fark etmek kolaydır. Tarihçi olaylara, olgulara uzaktan baktığında değişimin aşamalarını görür. Dönüm noktalarını belirleyebilir. Ancak bir dönemin tam içindeyken değişimi algılamak zor iştir. Tam ortasındayken gerekli önlemleri almak ise çok daha zor
Aynen, ‘asansör’ olgusunu bilmeyen ya da düşünemeyen bir şehircinin 19. yüzyılın sonlarında gökdelenlerin yaygınlaşacağını tahmin etmesinin imkansız olduğu gibi...
***
Eko-Mercek’te son iki yazıdır, değişimi konuşuyoruz. Değişimi fark etmenin hem zorluklarını hem de bizi düşürdüğü gafletleri örnekleriyle ele alıyoruz. Görüyoruz ki, en bilgili kişilerin, en köklü kurumların bile gelecek tahminleri isabetsiz. Deyim yerindeyse, karavanalarla dolu...
Tabii bu, dünya anlaşılmaz bir yerdir demek değil. Değişim sezilmez demek de... Elbette, gelecek yıl ya da önümüzdeki
10 yılda hangi şirketin ayakta kalacağını bilemeyiz. Ya da hangi ürünleringeleceğe damga vuracağını da... Bunlara iş dünyası ve tüketiciler karar verir. Ama önümüzdeki dönemde ürün ve hizmetlerin izleyeceği genel eğilimleri bugünden kavramak mümkündür.
Evet, asansörü tahayyül edemeden, gökdelenlerin yaygınlaşacağını bilemeyiz. Ancak, asansöre duyulan ihtiyacın da kaynağı olan nüfus artışının ve sanayileşmenin kentlere göçü artıracağını herkes öngörebilir.
***
Elbette eğilimleri kavramak bir sihirli değnek vermiyor elimize... Şehirleşmenin insanlar arasında sosyal ilişkileri geliştirme ihtiyacını arttırdığı biliniyordu.
Mikroişlemcilerin zamanla küçüleceği ve ucuzlayacağı da Moore Yasası ile 70’li yılların başında kanıtlandı. Gelgelelim, o yıllarda, dönemin büyük şirketleri dahil bu gerçekleri değerlendirmeyi akıl eden pek olmadı. Bu olguları birlikte ele alıp, cep telefonu ve sosyal medyaya yatırım yapanları ise şimdi hepimiz tanıyoruz.
Döne döne bunun üzerinde durmalıyız. Film makarası ile fotoğraf çeken makinaların üç yıl içinde dijital fotoğraf makinaları tarafından nasıl alt edildiğini, onların da fotoğraf çekme özelliğine sahip akıllı cep telefonlarına nasıl beş yıl içinde yenik düştüğünü hep hatırlamalıyız.
Aynı nedenden ötürü, çevremizde olup bitenlerin neden farkına varmakta güçlük çektiğimizi, hatta bu değişimi algıladığımız halde neden gerekli önlemleri almadığımızı tartışmak da faydalı bence...
***
Zaman zaman kibir gözlerimizi adeta kör ediyor. Yeni eğilimlerin ve ürünlerin küçümsenmesine yol açıyor. 1950’li yıllarda “Japonlarda, Amerikalıların talep edeceği bir ürün üretme yeteneği yok” diyen ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles gibi...
Oysa bu duyguya yenilmemek, rakipleri ciddiye almak ve onlara saygı duymak gerekiyor. Duymayan, sonuçlarına katlanmak zorunda... Bugün yılda 9 milyon civarındaki satışıyla bir Japon markası, Amerika dahil dünyanın açık ara en çok satan otomobilini üretiyor. Tüm dünya pazarının yüzde 10’unu tek başına karşılıyor.
Kabul edelim ki, bu çağda teknolojiye bağlı olarak her şey çok hızlı değişebiliyor ve bu da hepimizi işimizin acemisi haline getiriyor. Bir nevi cahilleştiriyor. Yaşımız ya da tecrübemiz ne olursa olsun! Ve anlaşılan o ki, bu hızlı değişim sürdüğü sürece de hep acemi kalacağız. Cahil kalmak istemiyorsak en iyisi alçak gönüllülük ile dost olmak...
***
Kararsızlık da gaflete düşmenin önemli bir nedeni. Değişimi fark etsek de, alternatif önlemlerin analiz ve seçiminde geciktiğimizde rekabet trenini kaçırabiliyoruz. Tecrübe bile kararsız yöneticilerin derdine derman olamıyor.
Aynen yukarıdaki fotoğraf makinaları bahsimizde olduğu gibi... Kodak’ın başına gelenler ortada. Şirketin yöneticileri film makaralarının geleceğinin olmadığına ilişkin muhtemelen düzinelerce rapor okudu. Üstelik dijital fotoğraf makinalarıilk kez Kodak’ta icat edildi. Buna rağmen yönetimin gösterdiği kararsızlık ve atalet nedeniyle taa 1880’de kurulan şirket, tarih yaprakları 2012’yi gösterdiğinde iflas başvurusunda bulunmuştu.
***
Bilinmesi ve izlenmesi gerekenler arttı. Önümüzdeki 10 yılda daha da artacak.
Bu, bir taraftan yeni fırsatlar yaratırken, riskleri de doğal olarak çoğaltıyor.
Evet, kişisel ve gündelik sorunlarımıza pratik çözümler bulma kültürümüz ve kaslarımız epey gelişmiş bir düzeyde. Ama eğriye eğri, doğruya doğru… Biz, gelecek günlerin getireceği riskler konusunda kafa yormaya pek yatkın değiliz.
Riskleri çok ciddiye almıyoruz. Bakın sigorta verilerimize... Son dönemde artıyor artmasına ancak kişi başına sigorta değerlerimizi şöyle bir karşılaştırın... Söze gerek kalmayacak, tablo ortada. Geleceği düşünmeyi pek sevmiyoruz. Ama başlasak iyi olur. Bugün riskleri dikkate almadan bir iş yapmak veya yönetmek mümkün değil.
***
Aman, yanlış anlaşılmasın. Risk almamak değil bahsettiğim. Aksine, bugünkü hızlı değişim döneminde gaflet örnekleri ortaya çıkmasın diye harekete geçmekten söz ediyorum. Çoğu kişi, “Ayağım karada oldukça, denizden hoşlanırım” der ama şimdi öyle bir zamandayız ki, ‘kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret edemezsek’ yeni denizler keşfedemeyeceğiz.
Yavuz Sultan Selim’in ünlü sözüdür: Cesaret insanı zafere, kararsızlık tehlikeye, korkaklık ise ölüme götürür. Zaman, tembellik zamanı değil. Aynı şeyi yapıp farklı sonuçlar almayı umamayacağımız gibi risk almadan da olduğumuzdan farklı bir duruma geçemeyiz.
Kim söylemiş bilmiyorum ama okudum hoşuma gitti:
“Kaplumbağaya dikkat edin. Ancak kafasını çıkarıp risk aldığında ilerleyebiliyor.”
Bugün değişim, hepimize meydan okuyor. Üstesinden geliriz. Şartı, çevremizde olup bitenlerin yani risklerin farkında olarak yönetmek. İşte bu noktada, siz önemlisiniz. Sizin dalgalı dönemlerde yönetme kabiliyetiniz önemli. Öyle ya, durgun suda herkes kaptan!
Geleceğiniz de, geleceğimiz de, size bağlı. Bilginize...
RİSKLE İLGİLİ 10 SÖZ
- Yaşam bir risktir.
- ‘Sıfır risk’ diye bir şey yoktur.
- Bir işte risk görmüyorsanız, bilginiz yok demektir.
- Riskin olmadığı yerde fırsat da olmaz.
- Hiç risk almayanlar, eninde sonunda daha fazla risk almış olur.
- En sonunda, yalnızca almadığınız riskler için pişman olursunuz.
- Başkalarının riski, sizin fırsatınız olabilir.
- Aldığınız risk, kişiliğinizi tanımlar.
- Risk sizi yönetmesin, siz riski yönetmeye çalışın.
- Geleceğin riskleri, geçmişin dikiz aynasında görülmez.
22 Ocak 2021 Cuma