HAKAN GÜLDAĞ
Eğri oturalım, doğru konuşalım. Görünen o ki, dünya genelinde ekonomik ve politik riskler artıyor. Geçen Eko-Mercek’te dünya ekonomisindeki daralma eğilimlerine dikkat çekmiştik. Gelişmeler, bizi doğrulamakla kalmadı, ötesine geçti.
Dünya ekonomi basını da epey ‘karamsar’ tablolar çiziyor. Financial Times’da yer alan bir değerlendirme Dünya Bankası yetkililerine dayanarak, “Ekonomide işler kötüden berbata doğru gitmeye başladı” diyordu. Wall Street Journal, Amerikan Merkez Bankası Fed’in faiz artırımlarından olumsuz etkilenen ABD borsalarının ‘ayı piyasası’na girdiğini bildiriyordu.
Emtia fiyatlarında da bir durgunlaşma görülüyor. Pandemi dönemindeki dip seviyesinden yüzde 150 yükselerek martta zirve yapan bakır fiyatları düştü. Mart seviyesinin yüzde 20 kadar altına indi. Emtia fiyatlarındaki geri çekilme, hammadde ihracatçısı değil, ithalatçısı olan bizim ekonomimiz için iyi haber. Ancak gelgelelim, emtiadaki geri çekilmenin nedenleri bizim için pek hayırlı değil.
Emtia fiyatlarındaki düşüşün temel nedeni, birçok başka metal fiyatlarında olduğu gibi Çin’deki kısıtlamalar ve Fed’in faiz artışları. Her iki neden de dünyada bir resesyon endişesini körüklemiş vaziyette.
DÜNYA EKONOMİSİNDE BÜYÜME BU YIL YÜZDE 2’DE KALABİLİR
‘Resesyon’ ya da ‘durgunluk’, ekonomik büyümenin belirli bir süre boyunca yavaşlaması veya kısa bir süre için daralmaya dönüşmesi anlamına geliyor. Resesyon, bazen atıl kapasitesinin ortaya çıkması veya ekonominin uzun vadeli büyüme oranından daha düşük bir oranda büyümesi olarak da tanımlanabiliyor.
Son yayımlanan Dünya Bankası ‘Küresel Ekonomik Beklentiler’ raporu, ‘iyimser’ değildi. 2022’ye girerken yüzde 5’ler civarında yapılan büyüme projeksiyonları yüzde 3’lerin altına indi. Rapordaki daha karamsar öngörülere göre, dünya ekonomisinin büyüme oranı bu yıl yüzde 2.1’de kalabilir. Gelecek yıl ise yüzde 1.5...
Dünya Bankası raporuna göre, Türkiye’nin ihracat pazarlarının neredeyse üçte ikisini oluşturan gelişmiş ülkeler, bu yıl ortalama yüzde 2.2 gibi düşük bir büyüme yaşayabilecek. Gelecek yıl ise gelişmiş ülkelerin büyüme beklentisi, yüzde 1’in de altına inerek yüzde 0.8 olarak tahmin ediliyor. Gelişmekte olan ülkelerde de büyüme oldukça düşük kalacak. Ortalama büyüme beklentisi bu yıl yüzde 2.2, gelecek yıl ise yüzde 2.6 düzeyinde.
Merkez bankaları: Resesyon pahasına enflasyonla mücadele
Dünya ekonomisi için kabul edilen resesyon sınırı yüzde 2.5. Buna bakarsak, Dünya Bankası’nın beklenti raporuna göre dünya çoktan durgunluğa girdi bile...
Resesyon ya da durgunluğun başlıca göstergeleri belli:
Üretimde duraklama veya düşüşün yarattığı işsizlik, talep daralması ve yatırım eğiliminde zayıflama...
Öte yandan, ekonominin yılın bir çeyreğinde düşük hızlarda büyümesi ‘resesyon’ teşhisi için yeterli olmuyor. Ancak iki veya daha fazla üç aylık dönem (çeyrek) düşük büyüme hızları ortaya çıktığında resesyondan söz edilebiliyor.
Ülke ekonomilerinin durgunluğa girdiğini gören hükümetler, genellikle resesyon dönemlerinde ekonomiyi canlandıracak ve toplam talebi yükseltecek para ve maliye politikalarına öncelik verir.
Gelgelelim, işler bu sefer biraz farklı yürüyecek gibi. En azından şimdilik öyle görünüyor. Çünkü uzun bir dönemdir görülmediği kadar yüksek enflasyon da gelişmiş ülkelerde ekonomik istikrarı tehdit ediyor. Özellikle Amerikan Merkez Bankası Fed’in hesapta olmamasına rağmen 75 baz puanlık faiz artışı ve daraltıcı para politikasından vazgeçmeyeceğine ilişkin son açıklamaları, ‘resesyon pahasına enflasyonla mücadele’ konusunda kararlı olduğunu gösteriyor. Avrupa Merkez Bankası ECB’nin açıklamaları da Fed’in izinden gitmeye hazırlandığını ortaya koyuyor.
Dünya Bankası’nın beklediği resesyon sürecine aynı zamanda bir enflasyon sürecinin eşlik etmesi, hükümetlerin beklenebileceği gibi genişlemeci politikalar gütmesini zorlaştırıyor. En azından dünya ekonomisinin birlikte yaklaşık yarısını oluşturan ABD ve AB şimdilik kararlı görünüyor. Bu da dünya ekonomisinde resesyon ihtimalini artırıyor.
DÜNYA EKONOMİSİNİ TEHDİT EDEN İKİ EĞİLİM
Bugün dünya ekonomisinde iki eğilimle karşı karşıyayız. Bir tarafta yükselen enflasyon, diğer tarafta ekonomik durgunluk yani resesyon.
Peki, enflasyonla birlikte resesyon olursa ne olur?
Bir, enflasyonla mücadele için gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının seçtiği faizleri yükseltme politikası borçların ödenmesini zorlaştıracak, talebi ve tüketimi azaltacak. Böylece ekonomik durgunlaşmayı besleyecek.
İki, ekonomik durgunluk, borsalarda değer kayıplarını ve işsizliği artıracak. İşsizlik yoksullaşma üzerinden, borsaların değer kaybı ise sermaye ve servet erimesi üzerinden talep ve tüketimde daralma eğilimini besleyecek.
Üç, gelişmiş ülkelerdeki bu süreç, gelişmekte olan ülkeleri de, faizlerin yükselmesi ve borç krizi riskinin artması üzerinden kredi maliyetlerini ve ülkelerin risk primlerini (CDS) yukarı çekecek.
Bütün bunlar iş dünyası için risklerin artması anlamına geliyor.
RİSK VARSA FIRSAT DA VAR!
Dışarıda artan riskler, hiç şüphesiz içeriyi de etkiliyor. İster özel sektörde ister kamuda yöneticilerin aldıkları çeşitli kararların etkileşimi, iş dünyasında riski azaltıcı tahminler yapmayı güçleştiriyor. Maalesef geçmiş bilgi ve tecrübelerimiz özellikle bu dönemde bir yere kadar yardımcı olabilir. Dünyanın bir paradigma değişikliği içinde olduğu, yeni oyun kurallarının oluştuğu, jeopolitik ortamın yeniden şekillendiği bugünkü gibi bir dönemde geleceğin riskleri, geçmişin dikiz aynasında görülemiyor.
Kısacası hem konjonktür bakımından hem de dünya sisteminden kaynaklanan yapısal zorluklar var ve görünen o ki, ekonominin gidişatını etkileyen politik türbülans bir süre daha artarak devam edecek. Ancak girişimcilerin deyim yerindeyse zorluklar var diye dükkanı kapatıp gidecek halleri yok. Tüm zorluklara rağmen işimizi yapmaya devam edeceğiz. Her işin riskleri var. Zaten bir işte risk görmüyorsanız, bilginiz yok demektir. Ve her girişimci, ‘sıfır risk’ diye bir şeyin olmadığını gayet iyi bilir. Riskin olmadığı yerde, fırsatın olmayacağını da...
Yeter ki, riskler sizi yönetmesin. Siz riskleri yönetin!
ZORLU SÜREÇTE DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
Bir KOBİ sahibi ya da bir büyük şirketi yönetiyor olabilirsiniz. Her yöneticinin en temel işlerinden biri riskleri belirlemek ve yönetmek. Unutmayalım ki, bugünün riskleri, yarının sorunlarıdır. Yönetilmediklerinde büyüyebilirler. Riskleri bugünden yönetenler, geleceğin getireceği tehlikelerden en az zararla kurtulabilir. Uzmanlar, risk yönetiminde şu unsurlara özellikle dikkat edilmesi gerektiğini söylüyor:
Şirketinizin risk kültürünü oluşturun: Küçük ya da büyük... Şirketlerde risk yönetimi sadece patronların ya da tepe yöneticinin işi değil. Her şirkette kurumsal bir risk kültürünün geliştirilmesi, belirsizliği azaltıyor, risk yönetimini kolaylaştırıyor. Öncelikle tüm şirkette bir risk kültürünün oluşturulması kritik önem taşıyor.
Bilgiyi toplamaya ve işlemeye önem verin: Açıkçası, risk yönetiminin en önemli unsuru bilgi. Eğer bilgi edinmede, elde edilen bilgiyi işlemede ve şirketin birimleri arasındaki akışında sorunlar varsa, uygulayacağınız risk yönetiminin olumlu sonuçlar vermesi zordur.
Risk yönetimi süreklilik göstermeli: Risk yönetimi arada sırada yapılacak bir faaliyet olarak görülmemeli. Riskler üzerine sadece zor günlerde çalışırsanız, ekonomide hava biraz düzeldiğinde bununla ilgili yaptığınız çalışmaları ve planları rafa kaldırırsanız, çok geç kalmış olabilirsiniz. Risk yönetimi sürekli olmalı.
Zamanı dikkate alan bir yapı kurun: Zamanlama risk yönetiminde en önemli unsurlardan biri. Risk yönetiminizi etkinleştirmek için belirsizlikleri dördüncü boyutu zaman olan bir çerçevede sürekli olarak izlemelisiniz.
Erken uyarı sisteminizi oluşturun: Risklerin izlenmesi için kurulacak erken uyarı sistemi, geç kalmanın ortaya çıkaracağı sakıncaları büyük ölçüde önler. Geleceğe yönelik analiz yapmaya yarayacak elinizde yeterince bilgi olmasa da, şirkette bürokrasinin ve hiyerarşik kademeleri azaltarak ve her elemanın bilgi, gözlem ve sezgilerini bir araya getirerek piyasayı devamlı izleyebilir ve tehlike sınırına yaklaşıldığını belirleyebilirsiniz.
Dış etkileri hesaba katın: Pandemi ile ortaya çıkan tedarik zincirlerindeki bozulma, petrol ve doğalgaz başta olmak üzere hammadde fiyatlarının aşırı yükselişi gibi denetlenemeyen dış risklerin izlenmesi hiçbir şirket için kolay değil. Eko-Mercek’te de bazılarına yer verdiğimiz dış risklerin izlenmesinde şirket dışındaki güvenilir kaynaklardan yararlanmak daha doğru bir yol olur. Hem enerji hem de kaynak israfını önler. Özellikle odalar ve sektör derneklerinden bu yönde bilgi talep edebilirsiniz. Online olarak ulaşabileceğiniz kaynaklardan da yararlanabilirsiniz.
Fırsatları da ihmal etmeyin: Risklerinizi yönetirken, ortaya çıkacak fırsatların da es geçilmemesi gerekir. Normal koşullarda gelecek günler, risk unsurları kadar fırsat ipuçları da sunar. Özellikle de bugün olduğu gibi hızlı değişim dönemlerinde. Sadece risklere odaklananlar, işlerini geliştirecek fırsatları yakalayamaz.
15 Temmuz 2022 Cuma