PROF. DR. AHMET EMRE BİLGİLİ
Türkiye’de politik kavramlar olarak sol’un sağ cenahı küçümsemek için en çok kullandığı argüman; kültür sanat işlerindeki düzey düşüklüğü suçlamasıdır, bu işlerden anlamamakla itham etmesidir. Bu tartışmanın yeri bu yazı değil kuşkusuz. Fakat kültür sanat boyutunda çok iyi örneklerin de ortaya konulduğu malum ama düzeyli bir çizgi tutturulamadığı ve iç tartışmaların yapıldığı da bir vakıadır. Aslında toplum olarak ortak bir yanlışımız da şu; herhangi bir iktidarın diğer konulara bakışında farklılıklar olabilir ama kültür sanat her zaman için sağ ve sol olarak ayrılmaz, ayrılmamalı. Kültür sanat çalışmaları birlikte yapılan ve birleştirici boyutu önemli olan bir alan olarak görülmeli.
Giriş babındaki bu cümleyi, İstanbul’da başlayan Beyoğlu Kültür Yolu etkinlikleri nedeniyle kurduk. Bağlamı yazının sonunda yine dillendirmiş olacağız. Başlıkta belirttiğimiz gibi etkinliklerin bir haftasını izledikten sonra yazmamızın sebebi; hariçten gazel okuma durumuna düşmemek içindir. Zira bazı şeyler teorik olarak yani masa başında çok iyi durur fakat sahaya çıkınca asıl fotoğraf ortaya çıkar. Önemli olan da sahadaki görüntüdür yani neticedir. Hani çok yalın ama önemli bir sözümüz var; bir işi yaptıktan sonra, maksat hasıl oldu mu diye sorarız. Maksat hasıl olmadı ise teorideki güzellik bir işe yaramaz.
‘Beyoğlu Kültür Yolu’ isminin telif hakkı bildiğimiz kadarıyla Kültür Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan’a ait. Uzun yıllar Beyoğlu Belediye Başkanlığı yaptığı, kültür sanat işlerine hem vâkıf hem de meraklı olduğu için bu düşüncesini Beyoğlu üzerinden uygulamaya koydu. Kültür yolu kavramı, Cağaloğlu’ndan Fatih’e, Eyüpsultan’a ve oradan Üsküdar ve Kadıköy’e kadar yakışan bir isimlendirmedir aslında. Beyoğlu’na da şüphesiz ki çok yakıştı.
UZLAŞTIRICI ROLÜ
Kültürün; bilgilendirici, eğitici ve olgunlaştırıcı tarafı ile birlikte çatışmacı/uzlaştırıcı tarafı da bulunur. Salt ideolojik bir bakış ile icra edilirse ayrıştırıcı yanı belirir. Biz, uzlaştırıcı rolünün ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bunun için de baştan kurgunun bunu hedeflemesi gerekir. Burada kurgu ne kadar bu amaca hizmet eder sorusunun cevabı için önce etkinlik mekânlarına bir göz atalım, çeşitlilik sağlanmış mı diye? Sonra da performans icra edenlere ve konuşmacılara bakalım zenginlik oluşmuş mu diye? Bu açıdan etkinlik alanlarına baktığımızda; devlet, yerel yönetim ve özel kuruluşlara ait irili ufaklı tüm mekânlar hizmete koşulmuş. Yani; İstanbul Modern’den Taksim Camii’nin salonuna, Atatürk Kültür Merkezi’nden Mısır Apartmanı’na kadar Borusan, Galata Kulesi, Tophane-i Amire, Pera Müzesi, Saint Antuan Kilisesi, Narmanlı Han gibi tüm mekanlar kültürel alana dahil edilmiş. İyi de edilmiş; zira mekânların da temsil ettiği bir ruhu ve dili bulunur. Bununla birlikte bir anlamda sahne alan bilim, düşünce adamı, yazar ve sanatçıların listesine baktığımızda ciddi bir çeşitliliğin var olduğunu görürüz. Yazar ve sanatçı çeşitliliği, doğal olarak konu ve format zenginliğini de beraberinde getirmiş.
ÖZGÜRLÜK VE KATILIMDA ÇEŞİTLİLİK
Netice-i kelâm; İstanbul’da başlayan bu kültür hareketi, Kültür Bakanlığı’nın öncülüğü ile tüm memleket sathını kültür yolu alanı haline getirebilir. Bunun için de öyle devasa bütçelere gerek olmadığını hepimiz biliyoruz. Özgürlük ve katılımda çeşitlilik ana eksen olması koşulu ile dilediğiniz kadar genişletebilirsiniz. Kültür ve sanatın doğası buna uygun. Zaten şimdiden Diyarbakır’a taşınmış durumunda. Ankara onu takip edecek. Gelecek yıl Adana başta olmak üzere bir devamlılık sağlanacak. Bu kültürel format ve iklim, iktidar için kültürel bir açılım getirebilir. Farklı şehirlerde hem mekân hem de yazar-sanatçı zenginliği ve kapsayıcılığı sağlanırsa kültürün uzlaştırıcı rolü işlevsel hale gelebilir. Bu da tüm ülkenin çıkarına olur. Üstelik de iktidara kültür üzerinden getirilen eleştiriler boşa çıkarılmış olunur.
İbn Haldun, ‘şehir; medeniyetin kabıdır’ sözünü boşuna söylememiş. Hakikaten içinde yaşadığımız şehirler ancak kültür ve sanatla imar olurlar. Şehirlerin imarından da kasıt; yaşayanların imarıdır. Bu projeye ülke olarak sahip çıkalım ve büyümesine fırsat verelim, kendi büyüme iklimini oluşturalım. Ülkemiz seçim havasına girerken kültürün sanatın toplumdaki uzlaştırıcı gücünü de göstermiş olalım. Sadece; işin stratejisi üzerine yerel dinamikleri de düşünerek biraz daha özgünlük katmak sureti ile çalışmamız gerekir.
Tehlike; etkinlik konseptinde her şeyin, her mekânın ve çeşitliliğin bulunması bir karmaşayı değil, üst bir düzenin var olduğunu göstermesidir. Kültür Yolu’nun bir üst stratejisi üzerine biraz daha odaklanılmalı.
07 Ekim 2022 Cuma