PROF. DR. AHMET EMRE BİLGİLİ
İbn Haldun, ünlü eseri Mukaddime’nin birkaç yerinde şu tespiti yapar: ‘Sanatlar ve melekeler üst üste bulunmazlar. Bir sanatta ve melekede iyi bir seviyeye ulaşmış bir kimsenin diğerinde de iyi bir seviye kazanması nadiren görülür.’ Bireye ilişkin; kültür, sanat ve yetenek konularında ortalama tespitler yapabilmek için elbette bireyde bir yeteneğin somut olarak vuku bulmasını önemseriz.
Örneğin musikide kabiliyeti olan birinin yine başka bir dalda; bilimde, felsefede, hekimlikte başarılı olmasını beklemeyiz. Bir sanatçı için birçok dalda başarılı olmak mümkün mü? Evet, mümkün. Bunun örnekleri var mı? Evet, var. Ama işte bu durum, İbn Haldun’un belirttiği üzere nadiren görülen hallerdendir.
Sanat, kültür ve bilim anlamında ‘nadiren görülmek’, bir kabiliyetin tezahürü olarak aslında başlı başına bir kıymettir, bunun da ötesinde bir ayrıcalıktır. Çünkü; mesele sık görülen, olağan değil, nadiren görülendir. Bunu bireyden çok toplumu ilgilendiren bir husus olarak görmekte yarar var. Fakat bir başka açıdan önem taşıyan husus ise ‘kıymet bilmektir’. Nadir görülenlerin toplum olarak, devlet olarak kadrini kıymetini bilemez isek yetenek bu bağlamda yok hükmündedir ve yine bu durum toplum açısından büyük bir kayıp anlamına gelir.
ÖZEL OLARAK YETİŞTİRİLMELİLER
Aslında nadir anlamındaki yetenekli kişilerin varlığı her toplumda her zaman için bulunur. Fakat bu var olma halinin tespiti, eğitilmesi ve halkın hizmetine dönüştürülmesi kamu yönetiminin sorumluluğundadır. Her alandaki nadir yeteneklerimizin klasik eğitim sürecinin dışında özel olarak ele alınması ve yetiştirilmesi doğru olandır. Özel bir usul ile çalışılmaz ise maksat hasıl olmaz.
Su akar fakat yolunu bulmada problemler ve en azından gecikmeler yaşayabilir. Bu durumda yetenek eğitimi yerine yetenek kaybı yaşanır. Olan ise negatif anlamda hem bireye hem topluma olur.
İbn Haldun’un nitelemesi ile ‘nadiren görülen’ değerler kültür, sanat ve bilim bağlamında büyük önemi haizdir. Tarihte ve günümüzde bunun çok örnekleri var. Bir İbni Sina’yı düşünün; hem hekimlikte hem felsefede en ileri konumda. İslâm dünyasında İbn Sina künyesiyle meşhur olmuş, bilim ve felsefe alanındaki eşsiz konumunu ifade etmek amacıyla Ortaçağ alim ve düşünürleri tarafından kendisine verilen ‘eş-şeyhü’r-reîs’ unvanı ile de bilinir. Ayrıca ‘hüccetü’l-hak, şerefü’l-mülk, ed-düstûr’ gibi vasıflarla da anılır. Batı’da genellikle Avicenna olarak bilinir ve ‘filozofların prensi’ diye nitelenir (İslam Ansiklopedisi).
Büyük usta Mimar Sinan’ı düşünün. Selçuk Mülayim Hoca’nın İslam Ansiklopedisi’nde belirttiği üzere; ‘Osmanlı mimarisini farklı bir kavrayışla ele alarak dünya mimarlığının zirvesindeki gelişme noktasına taşıyan tek isimdir’. Onu sadece mimarlık mesleği ile sınırlandırabilir miyiz? Eserlerine baktığımızda; mimarlığın yanında matematik, geometri, teknikler ve sanatlar konusunda zirve bilgilere sahip olduğunu görürüz. Türk musikisi tarihinin önde gelen birkaç siması arasında yer alan; hânendeliği, hocalığı ve özellikle bestekârlığı ile tanınan Hamâmîzâde İsmâil Dede Efendi’yi de bu kapsamda değerlendirebiliriz. Bu seçkin kişiler işte bu nadir özellikleri nedeniyle tarihe mal olmuşlardır ve bugün biz onları hatırlıyoruz.
EĞİTİM VE İSTİHDAM POLİTİKASI
Bu örneklerin sayısını artırmak mümkün. Sadece tarihte değil, hayatta olan birçok değere de sahibiz. Ama kayıpları genellikle bilemeyiz, çünkü olmadan kaybolurlar veya insan olarak başka bir duruma dönüşürler. İşte asıl problem de burada. Devletin bu türden ‘nadiren görülenler’ konusunda hem eğitim hem istihdam politikasının olması gerekir. Buna şiddetle ihtiyaç var. Bunların eğitimlerinde, yetiştirilmelerinde ve istihdamlarında gösterilen ihtimam ve imtiyazlar aslında kendilerine değil, devlete ve topluma gösterilmiş sayılır. Yani sayıca çok az olan bu kişilere tanınan ayrıcalıklar asla toplumda bir adaletsizlik algısı yaratmaz. İşte bunun farkında olmamız gerekir. Zira bu insanlar toplum için var.
Hem nadir hem de özeldirler.
25 Mart 2022 Cuma