Hakan Güldağ
Sonbahar ile birlikte koronavirüste ikinci dalga geldi. 33 milyonu geçti vaka sayısı. Dile kolay, her üç günde bir dünya çapında sayı bir milyon artıyor. İlk dalga dünyanın şirazesini kaydırmıştı. Anlaşılan bir süre daha şiraze yerine oturmayacak. Öyleyse, ne yapmalı? Nasıl davranmalı?
Öncelikle iki şekilde:
Bir, panik içinde hareket etmemek. İki, elimizdeki tüm verileri bir araya getirerek, somut durumun somut tahlilini yapmak.
Kolay mı? Değil! Ama başka yol da yok. Belirsizlikler ve onu izleyen kararsızlıklar bu dönemin en önemli özelliği. Bu ortam, yöneticilerin dengesini bozuyor. Pek çok ülkenin lideri ‘patinaj’ yapıyor. Pek çok şirket yöneticisi de öyle... Onun için de sorunlara panik içinde yaklaşıyorlar. Akıllarına gelen ilk çözümleri hayata geçirmeye çalışıyorlar. Sonra bu ‘pratik’ çözümler işe yaramayınca, hatta yeni sorunlar üretince, kendilerince bir başka ‘pratik’ çözümlere yöneliyorlar. Bu da ister istemez çaresizlik duygularının artmasına neden oluyor.
Oysa panik adımları değil, düşüne düşüne, olup biteni kavrayarak, elimizdeki seçenekleri yoklayarak hareket etmemiz gerekiyor. Hangi düzeyde olursa olsun, yöneticilerin bilgi ve yeteneklerini kararlılıkla devreye sokmalarına her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Nihayetinde, kurumların ve ülkelerin geleceğine yöneticilerin aldığı kararlar yön veriyor.
KUTUNUN DIŞINDA DÜŞÜNMEK...
Ünlü düşünür İbn-i Haldun, “İnsan beyni değirmen taşına benzer” diyor, “İçine yeni bir şeyler atmazsanız kendi kendini öğütür durur.”
Kendi kendimizi öğütmemek için, en iyisi mi gelin biz İbn-i Haldun’un öğüdünü tutalım. Beynimize biraz düşünecek bir şeyler atalım.
Yöneticilerin karar alma sürecinde ilk olarak kullandığı araçlardan biri ‘somut durumun, somut tahlili’dir. Bu zihinsel faaliyet kısaca ‘analiz’ olarak adlandırılır. Analiz, sorunların çözümüne giden yolu kısaltır. Strateji belirleme sürecinde de önemli rol oynar.
İçinde yaşadığımız dönemin pek çok belirsizlik ve kararsızlık içerdiğini göz önüne alırsak, bugün iyi analiz, hazır konserve görüşleri, ‘fast-food’ düşünceleri bir tarafa bırakıp, biraz ‘kutunun dışında düşünmeyi’ gerekli kılıyor.
Eğri oturalım, doğru konuşalım, şu sıralarda önümüze çıkan sorunları çözmede zorlanmamızın önemli bir nedeni ‘tek yönlü düşünce’ yapımız. Oynaklıkların, belirsizliklerin çok olduğu bir dönemde çözüm üretme zaafiyetimize en iyi panzehirlerden biri ise ‘bütünleyici düşünce tarzı’...
‘VEYA’ YERİNE ‘VE’ DİYEREK KAZANIN!
‘Nedir bu bütünleyici düşünce tarzı’ derseniz, aslında yanıt basit: Bir çözüm için ortaya çıkan zıt çözümlerin işbirliğini sağlamak ve buradan avantaj elde etmek. Aynen başparmağımızın diğer dört parmakla işbirliği yapması gibi....
İşin uzmanlarından biri Kanadalı profesör Roger Martin, bu tarz düşüncenin sağladığı yarara şöyle vurgu yapıyor: “Bütünleyici düşünme tarzı bize, ‘Ya onu ya da bunu tercih edersin’ şeklindeki ikili sınırları aşan bir yol gösterir. Alternatif çözümün avantajlarını ortadan kaldırmaksızın, bir çözümün avantajlarını bütünleştirme olanağı sağlar. Yeni bir çözüm üretmek amacıyla birbirine zıt iki fikir üzerine düşünenler, sadece bir model üzerine düşünenlere göre bir adım öndedir. Bütünleyici düşünce, olasılıklar, çözümler ve yeni fikirler üretir. Geleneksel tarzdaki düşünce şekli ise çözümleri, bulunması olanaksız köşelerde saklar ve yaratıcı bir çözümün mümkün olmadığı illüzyonunu besler.”
Profesör Roger Martin, ‘bütünleyici düşünce tarzı’ önerisini, 50 ünlü iş insanı ile görüşmeler yaptıktan sonra formüle etmiş.
O dönemde görüştüğü dünyanın önde gelen tüketim malları üreticisi Procter and Gamble’ın İcra Kurulu Başkanı Alan George Lafley’in şu sözünü özenle vurguluyor:
“Biz ‘veya’ ile kazanamazdık. Herkes ‘veya’ tercihini hayata geçirebilir. Eğer bir şey lehine diğerinden vazgeçilen bir oyunun içinde yer alırsanız kazanamazsınız.”
ÇÖZÜM İÇİN ÖNCELİKLERİNİZ NE OLMALI?
Profesör Roger Martin, ‘yaratıcı çözüm’ peşine düşünlere şu önerilerde bulunuyor:
* Tüm faktörleri dikkate alın, öne çıkanları belirleyin: Karşılaştığınız sorunları aşmaya çalışırken, sorunla ilgili listeyi dar tutmayın. İşinizde hedeflediğiniz sonucu etkileyecek tüm faktörleri dikkate alın. Hemen fark edilmeyen ama potansiyel öneme sahip faktörleri de hesaba katın. Bütünleyici düşünce tarzı ilk başta zihninizi yorsa da zamanla buna alışacaksınız. Ödülünüz ise gerçek hayatın bütünselliğini kavramak olacak!
* Neden-sonuç ilişkilerini 360 derece analiz edin: Geleneksel yöneticilerin, tek yönlü düşünce ile sorunları tek tek ele alıp, birbirinden bağımsız parça başı çözümler arama alışkanlığını terk edin. İşinizi etkileyen faktörler ve değişkenler arasındaki neden-sonuç ilişkilerini belirlerken çok yönlü düşünün. Bu ilişkilerin doğrusal değil, karmaşık ve birbirine geçmiş olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Analizinizde çıkmaza girdiğinizi hissettiğinizde bir kez daha sıfırdan başlamaktan çekinmeyin!
* Tüm çözümleri göz önüne alın, soruna bütünsel bakın: Karşılaştığınız sorunu, yönettiğiniz yapının farklı fonksiyonlarına göre küçük parçalara bölerek çözmeye çalıştığınızda vasat ve yetersiz bir sonuç kaçınılmaz olur. Sorunun bağımsız parçaları üzerinde düşündüğünüzde de bütünü gözden kaçırmayın. Ve bir olası çözüm uğruna diğerinden hemen vazgeçmeyin. İşin sırrı iki farklı düşünce arasındaki gerilim ortamında en olumlu çözüme daha kısa sürede ulaşabilirsiniz. Böylece ilk bakışta hiçbiri umut vermeyen seçeneklerin arasına gizlenmiş en iyi çözümü görebilirsiniz. Bütünleyici düşünce, olasılıklar, çözümler ve yeni fikirler üretir.
Bugün yeni fikirlere kulak vermenin zamanı...
25 Eylül 2020 Cuma