Update etmek, İngilizce’den geçen ve daha çok sözlü iletişimde geçerli olup ‘güncellemek’ anlamında sıkça kullanılan bir kelimedir.
Kesin bir gün olacak denilen İstanbul depremi için millet, devlet, yerel yönetimler ve bireyler olarak nasıl bir hazırlığımız var?
Biliyoruz ki, biz vatandaşlar da dahil olmak üzere herkes vazifesini yaparsa mücadelede başarılı olabiliriz. Bu çerçevede depreme yönelik çalışılmış hangi senaryolara sahibiz? İstanbul’da mukim vatandaşlar olarak işin odağında olduğumuz halde hakikaten işin neresindeyiz?
Millet olarak büyük ve etkin bölgemizde, yıkıcı gücü yüksek iki deprem felaketini art arda yaşadık. Yetmedi, 6.4 ile bir daha sallandık. Bu depremin bir merkezi olsa da koca bir coğrafyayı derinden etkiledi. Şahit olduğumuz depremlere benzemiyor. Şimdi devlet ve millet olarak yaralarımızı sarmakla meşgulüz. Bu konuda hiçbir endişemiz yok fakat önemli olan, felaket gelmeden tedbir alabilmektir.
ŞEHİR KURGUSU
Bu depremin her açıdan diğerlerinden çok farklı olduğunu hepimiz biliyor ve söylüyoruz. Dolayısıyla en radikal dersler de buradan çıkacak, daha doğrusu çıkması gerekir. Olanları sadece yaralarımızı sarıp unutma eğilimine girersek kendimize, ülkemize ve devlete en büyük kötülüğü yapmış oluruz. Asla bu tür bir atalet içerisine girmemeliyiz. Bu afetten çıkarılabilecek en büyük ders; ülkenin bütününe yönelik radikal tedbirler geliştirip uygulamaktır. Şehir kurgumuzu yeniden düşünmektir, güncellemektir.
Günümüzün bilge mimarı Saadettin Ökten Hoca’ya kulak vermektir. Diğer taraftan, demografik yapıyı değiştiren ana faktörün kitlesel göçler olduğunu biliyoruz. Bu açıdan özellikle deprem bölgesindeki şehirlerimizde sosyolojiyi etkileyecek düzeyde bir demografik hareketliliğe müsaade edilmemesi konusunda hassasiyet gösterilmesi gerekir.
Depreme hazırlığın asıl noktası yaşadığımız şehirlerdir. Yapı güvenliğinden önce; şehirlerimizi bu kadar büyütmek zorunda mıyız ve şehirlerimizin genişleme alanı doğru alanda mı suallerini sormaktır. Hepimiz biliyoruz ki, şehirlerimiz yamaçlara değil, tarım alanlarına doğru büyüdü ve böylece iki yanlışı birden yaptık. Ardından da yapı güvenliği olmayınca deprem tam bir felakete döndü.
Kimseyi suçlamadan kabullenelim ki, suç hepimizin.
Gelelim her açıdan küçük bir Türkiye olan İstanbul’a. Hepimiz bu kadim ve küresel şehrin bir felaketle yüz yüze geldiğinde nasıl çaresiz kalınacağını iyi biliyor. Devlet de millet de inanılmaz zorluklar yaşayacak, bunu da biliyoruz. Vatandaş duyarlılığı üst noktada olmadıktan sonra da bu işin üstesinden gelemeyiz. Bu nedenle ülkemizin her yanında tedbirler geliştirmeliyiz ama en radikal olanlarını İstanbul için almalıyız.
HIZLI EYLEM PLANI
Turgut Cansever diye bir isim var.
1920-2009 yılları arasında İstanbul’da yaşadı. Toplum onu ‘bilge mimar’ olarak bildi. Mimarlığın yanında düşünce ve fikir yönü de çok kuvvetli idi. Dünyada önemli bir yeri olan Ağa Han Mimarlık ödülünü üç kez alan tek kişi oldu. Birçok ödülün yanında Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü de sahibidir. Hem üniversite hocalığı hem de kamu görevlerinde bulundu. Onun için İstanbul’un ayrı bir değeri vardı. Depremi felakete dönüştüren en önemli hususun evlerimizin; şehir olmaya elverişli bir yerde, iyi bir mimari ile ve uygun yapı malzemeleri ile yapılmaması olduğunu söyleyip durdu. 1999 Marmara depreminden sonra durumdan vazife çıkararak farklı disiplinlerden 65 uzman ile Deprem Çalışma Grubu’nu kurdu. Uzun bir süre çalışıldıktan sonra büyük boy 170 sayfalık ‘Yıkıcı Depremden Etkilenecek İstanbulluları Yeni Şehirlere Yerleştirme Projesi Ön Raporu’ isminde geniş hacimli bir çalışma ile 82 sayfalık ‘Pilot Şehir Uygulama Raporu’ çıktı. 21 yıl önce İstanbul depremi için bir sorumlu vatandaş olarak kendiliğinden kafa yoran Turgut Cansever Hocamızı vefatının 14. yılında rahmetle anıyoruz. Şimdi devlet ve millet olarak bize düşen, bu çalışmayı güncelleyerek, İstanbul depremi için hızlı bir eylem planına dönüştürmek olacaktır.
27 Şubat 2023 Pazartesi