HAKAN GÜLDAĞ
Farkında mısınız bilmiyorum. Bu sıralar IMF’ye bir haller oluyor. Bu koronavirüs, sonunda IMF’yi de değiştiriyor!
Öyle ya, bizim bildiğimiz, daha doğrusu alışık olduğumuz IMF, ‘acı ilaç’ içirirdi. Bir ülke borçlarını ödemede sıkıntıya düştü mü IMF’ye gider, IMF de ülkeye borç vermek, kredi kanallarını yeniden açmak için şartlar dayatır, o şartlar arasında mutlaka ‘kemer sıkma’ programları da olurdu.
Kemer sıkma programlarının tek sorumlusu IMF değildi elbette. Kabahatli aranacaksa, öncelik ipin ucunu kaçırıp, ülkeyi borçlarını ödeyemez hale getiren o ülkenin yöneticilerindeydi. IMF ile anlaşmalara imza koyanlar da onlardı. Gelgelelim, kemer sıkmanın siyasi faturasını ödemek istemedikleri için halkın öfkesini IMF’ye yönlendirmek, IMF’yi günah keçisi haline getirmek işlerine geliyordu.
Neyse… İşin o tarafını bir kenara bırakalım şimdilik. IMF, kısa adıyla andığımız Uluslararası Para Fonu, bir Bretton Woods kurumudur. Kuruluşu Aralık 1945’tir. Dünya ekonomisine yön verme aracı olarak liberal kapitalizmin kalesi ve İkinci Dünya Savaşı’nın galibi ABD’nin öncülüğünde kurulmuştur. Temmuz 1944’te kurulan Dünya Bankası da ağabeyidir. Her ikisi de liberal kapitalizmin savunucusudur. Devletin ekonomiye karışmasını hoş görmez.
Bugün IMF farklı bir role soyunmuş görünüyor. Bunda komşumuz Bulgaristan’dan çıkıp IMF’nin başına kadar yükselen Kristalina Georgieva’nın ne kadar etkisi var bilmiyorum. Tabii bir kişinin Türkiye dahil 189 üyesi bulunan IMF politikasını belirlemesi mümkün değil. Denk mi düştü, korona salgınıyla mı çakıştı ama Georgieva’nın bir yıldan beri başkanı olduğu IMF, şimdi ‘kolektif eylemci’ oldu. Açıkça ‘devletin aktif rol oynamasını’ istiyor.
***
Şu dünyanın işine bakın:
Yoksul ülkelerin, dara düşenlerin ‘kemerlerini daha da sıktıran’, ‘acı ilaç içiren’ IMF, bir nevi ‘halkçı’ oldu. Aynı zamanda devletçi de...
‘Nereden çıkarıyorsun’ derseniz, ayan beyan ortada. Geçen hafta IMF-Dünya Bankası ortak toplantıları yapıldı. Bulgar Başkan Georgieva, önceliklerinin düşük gelirli ülkelere destek sağlamak olacağını açıkladı. Toplam 1 trilyon dolarlık IMF kaynağının, yüzde 40’ını gelecek yıldan itibaren uygulamaya girecek olan Yeni Borçlanma Sözleşmesi (NAB) çerçevesinde bazı ‘yükselen pazar’ ekonomilerine ve yoksul ülkelere kullandıracak.
Georgieva’ya göre, Covid-19 salgınında ‘düşük gelirli ülkelerde yaratmaya başladığı muazzam ekonomik çöküşü hafifletecek adımlar derhal atılmazsa, bu ülkelerde bir kuşak olduğu gibi kaybedilecek.’ Onun için Georgieva düşük gelirli ülkelere 400 milyar dolarlık mali destek sözü vermekle kalmıyor, ‘zengin ülkelerden yoksullara kaynak transferinin artık bir zorunluluk haline geldiğini’ de ilan ediyor.
Yıllardan beri devletin ekonomiye müdahalesini ‘tabu’ sayan IMF, şimdi hükümetlere borçlanmaktan hiç korkmayın, bütçe disiplinine takılmayın, kamu harcamaları ve yatırımlarıyla, toplumun ihtiyaç sahibi yoksul kesimlerini destekleyin diyor. Altyapı sistemlerine, yeşil ve yenilenebilir enerji yatırımlarına yönelin diyor.
***
Mevcut dünya düzeninin iki önemli kurumu IMF ve Dünya Bankası’ndan esen rüzgarlar, düne göre daha devletçi... Orası açık. Ama akla gelen iki soru var:
Biri, teknolojik dönüşüm ile birlikte kontrolsüz biçimde büyüyen, milyarlarca değil, trilyonlarca dolarlık ‘Big Tech’ denilen yeni nesil şirketlerin olduğu bir dünyada, hem siyasetten hem de şirket çıkarlarından bağımsız kamu düzenlemesi ve denetlemesi nasıl olacak?
Diğeri de şu: Madem liberal kapitalizmin kriz çözme yeteneği çok azaldı. Madem artık bunu IMF gibi kurumlar da kabul ediyor. Şimdi hangi sistem öne çıkacak? Kolektif eylemlerin uygulanabilmesine de imkan verecek yeni sermaye birikim modeli ne olacak?
Gelecek Eko Mercek’lerde bu soruları da ele alalım. Şimdilik sağlıcakla kalın...
NEO-LİBERALİZMİN MİADI DOLDU
IMF’nin kardeşi dedik ya... Dünya Bankası Baş Ekonomisti Carmen Reinhart da, bugüne kadar özellikle gelişmekte olan ülkeleri “Aman ha, borçlanma konusunda kırılganlığınızı artırmayın” diye uyarırken, geçen hafta o da koroya katıldı ve “Bugün virüsle mücadeleye odaklanıp gerekeni yapın. Faturayı nasıl ödeyeceğinizi sonra düşünürsünüz” dedi.
Kısacası IMF ve Dünya Bankası, bugün neo-liberalizmin yerine, 1930’larda ‘Büyük Bunalım’ içinde şekillenen, ünlü ekonomist Keynes’in adıyla anılan modele benzer politikaları öneriyor. Var olan sistemin kriz çözme yeteneğini kaybettiğini açıkça ilan ediyor, yeni kriz yönetim modeli olarak da ‘kolektif eylemi’ öneriyor. Doğrusu, şu sıralarda bunu dillendiren sadece IMF-Dünya Bankası da değil. Küresel iş dünyasının ve elitlerinin akıl hocası Dünya Ekonomik Forumu’nun kurucu başkanı Dr. Klaus Schwab, bir röportajda, “İki dev sorunla karşı karşıyayız. Birincisi, zenginlerle yoksullar arasındaki uçurumun giderek derinleşmesi. İkincisi, iklim krizi. Şimdi bunlara bir de Covid-19 salgını eklendi. Bu krizden en fazla zarar gören iki ülkenin, yani ABD ve İngiltere’nin, neo-liberalizmin en etkili ülkeleri olduğu da bir gerçek. Pandemi krizi, neo-liberalizmin miadının dolduğunu göstermiştir” diyordu.
KAMU, PROBLEM ÇÖZÜMÜNE DAHİL OLSUN
IMF raporu, korona salgınının da etkisiyle ekonomik toparlanmanın hem daha yavaş hem de eşitsiz olacağının altını çiziyor. IMF uzmanları,
V tipi bir toparlama konusunda pek umutlu değil. Yüksek borçların, ödemeler dengesi problemlerinin ülkeler arasındaki eşitsiz büyümeyi daha da eşitsiz hale getireceğini söylüyor.
IMF Baş Ekonomisti Gita Gopinath... Geçen IMF Blog’una koyduğu yazıda üç noktayı vurguluyordu:
Birincisi virüse karşı ortak mücadele. Gopinath, özellikle ve öncelikle virüse karşı bir aşı ve ilacın bulunmasında ülkeler arası işbirliğinin öneminin altını çiziyor yazısında. Aşı ya da ilaç bulunduğunda ülke ayırmadan, önce dünyanın her yanında ön safta virüsle mücadele edenlerde kullanılması gerekiyor. Yani önce sağlıkçılara, sonra dünyanın her tarafında herkesi belli bir süre içinde aşılamak ve tedavi etmek için koordineli bir program uygulanacak. Neden? Yanıt basit aslında: Virüs sınır filan tanımıyor.
Gopinath’ın verdiği ikinci mesaj, hızlı istihdam kaybına karşı şimdiden tedbir almayı öne çıkarıyor. IMF Baş Ekonomisti, sorunu ve çözümü şöyle görüyor: Salgın sırasında dünyada önemli istihdam kayıpları oldu. Virüs sonrası toparlanma sürecinde de devam edecek. Şirketler kendi başına bu krizden çıkışı rekabet şartları altında tasarlayamaz. Kamu destek ve yatırımları ile olumsuz etkileri sınırlandıracak programlar tasarlamak şart. Çözüm: Hızlı istihdam artışına yol açması mümkün bir yeşil dönüşüm programını hızla kamu harcama programları arasına yerleştirmek için kolları sıvamak gerekiyor.
Üçüncü nokta ise para konularına ilişkin. Gopinath özetle diyor ki: Parasal ve mali göstergeler bozuldu. Bunların yerli yerine oturması zaman alacak. Bunun için de şeffaf bir makro program ve buna bağlı yapısal reformlar gerekecek. Yani, kamu bankalarının normal bankalara dönüşmesini, merkez bankasının bağımsızlığının güçlenmesini, bağımsız idari otoritelerin yeniden siyasetten ve şirketlerden bağımsızlaşmasını sağlayacak bir yapısal reform programı. Neden? Yine yanıt basit: Kamu problem çözümüne dahil olsun, devlet aktif rol oynasın diye…
23 Ekim 2020 Cuma