tatil-sepeti
Prof. Dr. Ahmet Emre BİLGİLİ

Prof. Dr. Ahmet Emre BİLGİLİ

Diğer Yazıları

PROF. DR. AHMET EMRE BİLGİLİ

Bizim halkımız bu kavramı daha çok Türk edebiyatının en eski eserlerinden Kutadgu Bilig’in müellifi olan Yûsuf Has Hâcib isminden hatırlar. Karahanlılar’ın Hakanı, şairin kudretini takdir ederek kendisine ‘görevlerin en incesi olan’has hâciblikmansıbını vermiştir ve hâcib; idare edenin idare edilenlerle münasebetlerini düzenleyen görevlidir. Sözlük anlamı ise ‘araya girmek, mani olmak, birinin bir yere girmesini engellemek; örtmek, gizlemek’ olanhacbmasdarından türetilmiş ve ‘bir kişinin bir yere girmesine engel olan kimse’ demektir.

Günümüzün hem bürokraside hem de özel sektördeözel kalemdediğimiz görevin tarihi üzerine çok yazılıp çizilmiştir. Tarihte büyük ölçüde mülkle yani devletle ilişkilendirilen bu görevi İbn Haldun’un Mukaddime’sinden, Süleyman Uludağ çevirisinden ve onun da notlarından yararlanarak yazmaya çalışırsak, sanırız bir orijinallik ortaya çıkar.

Mukaddime’de bu konuda beş sayfalık bir değerlendirme yer alır. İbn Haldûn’un da bizatihi hâciblik anlamına gelen görevler yaptığı bilinir. Yönetime dair gözlemlerinin geçerliliği de aslında bu tür tecrübelerinden kaynaklanır. İbn Haldun’un konu ile ilgili olarak Mukaddime’ye de çok uyan ilk tespiti;bedeviliktebu tür bir makamın dolayısıyla unvanın olmayacağı, ancakhadariliktemümkün olabileceğidir. Zira profesyonel görevler daha çok yerleşik düzen olan şehir hayatı ile ortaya çıkar. Aslında bu görev küçük farklılıklarla irili ufaklı bütün mülk (devlet) sahiplerinde görülür. Çünkü işin icrası bunu zorunlu kılar.

Hâcip, Sultanın sarayında bulunan ve onun hususi işlerini ifa eden şahıstır. Sultan, hâcib-i haslara aynı zamanda elçilik vazifesi de vermekte idi. Bütün hâciblerin âmirine başhacip anlamındahâcibü’l-hüccâbdenmektedir.

BÜYÜME VE YIKILIŞ DÖNEMLERİNDE ETKİLİ

Hâcibin temel vazifeleri ise; görevlileri ve ziyaretçileri hükümdarın huzuruna çıkarmak, mevkilerinin protokole uygunluğunu temin etmek, merasimleri düzenlemek, reâyânın dileklerini hükümdara iletmek, elçileri huzura çıkarmak ve uğurlamak, hediyeleri elçilerden alarak takdim etmek, Sultanın şifahî emirlerini vezire tebliğ etmek şeklinde özetlenebilir.

Çevirisini yaptığı Mukaddime’nin bu bölümüne not düşen Süleyman Uludağ, görevin hem faydalarına hem de tehlikelerine işaret eder. Ona göre hâciplik; mâbeyincilik, kapı muhafızlığı, vezirlik, kâhya, vekil-i harç, saray nazırlığı gibi manalarda kullanılmıştır. Devlet büyümeye başladığı zaman bir taraftan herkesle görüşmenin zorlukları, diğer taraftan emniyet mülahazaları hükümdarın hâcip ve mabeyinciler tayin etmelerine sebep olur. Bu ise hükümdarı hâcibin görev anlayışına bağlı olarak halkından ayırır, halkın mürakabesinden uzak tutar hale getirebilir. Hükümdar ile halkı arasına birçok vasıta girdiğinden hükümdar halkını tanıyamaz, tanımadığı insanları idare edemez hale gelir. Bu nedenle hâciplik devletlerin kuruluş ve gelişme dönemlerinde değil, büyüme ve yıkılış dönemlerinde ortaya çıkar ve etkili olur. Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemi ile Kanuni dönemi mukayese edildiğinde bu durum açık bir şekilde görülür.

HÂCİPLER İÇİN BÜYÜK NÜFUZ

Emniyet mülahazası ve devlet işleri üzerinde rahat bir şekilde çalışılması düşüncesiyle devlet adamlarını koruyan ve onların halkla münasebetlerini düzenleyen şahıslara elbette ihtiyaç vardır. Ancak bunun şartlar ve zaruretlerle sınırlı olması ve asgari derecede olması icabeder. Aksi durumda devlet başkanları halktan yani tebaadan kopmuş olurlar. Bunun tehlikelerine de tarihte işaret edilmiştir. Zira bu makam hükümdarın en mahrem sırlarına vâkıf olmalarını getiren hâciblere büyük bir nüfuz kazandırıyordu. Bunu kötüye kullanmak her zaman için mümkündü ve hükümdar için asıl tehlike bu idi.

Bu konuda en ünlü hâcib olan Yûsuf Has Hâcib, hâcibin hükümdarın ve bütün ülkenin kendisine güvenebileceği, halkın duasını alacak soyu temiz ve iyi ahlâklı bir kimse olması gerektiğini söylemiştir. Rivayet edilir ki, yaşlı bir kadın, Nizâmülmülk’e verilmek üzere elinde bir pusula ile hâcibin huzuruna gelmiş, ancak hâcib pusulayı vezire vermemişti. Durumdan haberdar olan Nizâmülmülk hâcibine, kendisini sırf huzuruna gelemeyen zayıf ve ihtiyar kimselere hizmet için görevlendirdiğini, bunların isteklerini yerine getirmediği takdirde kendisine ihtiyacı olmadığını söyleyerek onu azarlamıştı.

Mukaddimede, idare eden ile edilenler arasında pürüzsüz bir iletişimin varlığı, mülkün yani devletin devamlılığını sağlayan önemli hususlardan biri olarak görülmüştür.

28 Ağustos 2020 Cuma