Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili
Çocukluk ve gençlik yılları bütün diğer iki kitabında anlattığı zorlukları önemsizleştiren mesut hatıralarla dolu olan yazara talih, bitmeyen bir gece hazırlar. Gözlerinin ışığı söner ve sonra çileler başlar. Bitmeyen gece insanî ve edebî bakımdan ibretlik bir azim şaheseri, sabır, metanet ve vekar destanıdır. Eser, yazarın gözlerinin ferine kavuşmak için çıktığı yolculuğu anlatır.
İstanbul’da Gayrettepe metro istasyonunun özel bir bölümünde hizmet veren Turkcell Diyalog Müzesi’ni görmediyseniz mutlaka görün. Müze; Karanlıkta Diyalog, Sessizlikte Diyalog bölümleriyle görme ve işitme yetersizliği olanların dünyasını bizatihi yaşamanıza imkân veriyor.
3 Aralık’ı Dünya Engelliler Günü olarak herhangi bir yetersizliği olan kardeşlerimizi hatırlamak ve toplumsal düzeyde farkındalık oluşturmak için değerlendiriyoruz. Hem Diyalog Müzesi’ndeki pratik tecrübe hem de Mitat Enç’in Bitmeyen Gece kitabının arka yüzündeki alıntıladığımız sözlere bir girizgâh olarak sığındık. Bu cümleler; bir derdin, dertle dertlenmenin, ‘Derdim bana derman imiş’ izleğinde varılan o kutlu yolculuğunun adını koyuyor. Âşık Veysel’i, Kâni Karaca’yı, Cemil Meriç’i, Gültekin Yazgan’ı, Eşref Armağan’ı, Beytullah Eroğlu’nu, Nazmiye Muratlı’yı, Şevval Tekin’i, Sümeyye Boyacı’yı ve nice isimsiz ama yetersizliği olan başarılı kişileri hatırlatıyor.
Özel eğitime ihtiyacı olan bireyleri ötekileştirmekten kurtarmak ve toplumla bütünleşmelerini sağlamak için canla başla çalışmak, en önemli vazifelerimizden biridir. Onların toplumla aralarındaki setleri kaldırmak, bir birey olarak hayattan soyutlanmış değil, hayatla iç içe, neşeli, kendinden emin, huzurlu bireyler olmalarını sağlamak ise nihai hedefimiz. Gerek okullarda gerekse sosyal hayat içerisinde, hayata dair engelleri ancak gerçek ve gönülden iş birliğiyle çözebiliriz. Özel eğitim ihtiyacı olan bireylerin, eğitim öğretim süreci dâhil evde, okulda, iş yerinde, yolda, otobüste, metroda, sosyal hayatın her alanında eşit biçimde ve eşit düzeyde yararlanma hakkına sahip olduklarını, imkân verildiği takdirde nice güzelliklerin, huzurun ve başarıların geldiğini unutmamamız gerekir.
Tabi ki bu birlikteliğin, eğitimin ve düzenin ilk yeri ailedir. Dert de sevgi de sabır da hoşgörü de orada başlar, orada şekillenir. Özel eğitime ihtiyaç duyan, engelli bireylere sahip ailelerin yaşantılarındaki düzenleme ve değişiklikler, çocuklarına tanı koyulduğu andan itibaren şekillenmektedir. Tanıyı kabullenmek ve yaşayabilecekleri olağan karamsarlık durumundan hızlıca sıyrılmak aileler için bilinçli bir adım olacak. Ebeveynler özel çocuklarını diğer bireylerden ayırmadan sosyal hayata dâhil etmeli, ön yargılı olmadan onları anlamak için çaba göstermelidir. Eşlerin uyumu, birbirlerine destek olması, aile bireylerinin bilgilenmesi, kardeşlerin tutumu, ailede çocukla ilgili yapılan iş bölümü özel çocuklarla doğru iletişim kurmayı ve onlarla yaşamı öğrenmeyi destekleyen hususlardır.
Evet, bizim kültürümüz, ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ geleneğinden gelir. Her şey insanla güzel, insanla dolu. Bir önceki, ‘Bölgeyi Diyarbakır’dan Okumak’ adlı yazımızda; eğitimin, bütün problemlerin temel nedeni olmasına karşın hep ikinci planda kaldığından bahsetmiştik. Ne söylenirse söylensin fiili durumun bu şekilde cereyan ettiğini, gerçekte ise problemin sebebini de çözümünü de eğitim üzerine yapılacak inşa sürecinin bir parçası olarak görmenin gerektiğine değinmiştik.
Burada da eğitimden başka çaremiz yok. Herhangi bir yetersizliği olan kardeşlerimizi mutlaka eğitim sürecine dahil ederek onların hayata daha sağlam tutunmalarını sağlamak ve mümkün olanları da meslek sahibi yapmak temel eğitim hedefimizdir. Fakat Aksaray vakıası bize aslında bir engeli olmayanları eğitmenin daha önemli hale geldiğini göstermiş oldu. Sosyoloji bu maalesef, problem de bu.
22 Kasım 2019 Cuma