Yaşarken ‘hayattan ders çıkarmak’ hususunun bir erdem olduğuna inanırız. Bu erdemin sadece hayatın son demlerine değil bütününe şamil olduğuna da inanırız. Eskiden daha çok camilerin kıble tarafına ‘hazire’ yapılırmış veya mezarlık şehirden soyutlanmış uzak yerlere değil hayatın içinde tutulurmuş. En önemli sebebi, yaşayanların hayattan ders çıkarmaları imiş.
Hayattan ders alarak yaşamını sürdürmek tam da bizim kültürümüze uyan bir hayat tarzı. Kültürümüzde; hasta ziyaretine bunun için önem verilir, yoksullara, düşkünlere, aciz ve darda kalmış olanlara gösterilmesi tavsiye edilen ilginin altında benzer sebepler yatar. Dayanışmanın, yardımlaşmanın felsefesinde de aynı gerekçeler var.
Eğitim literatüründe eskiden farklı isimlendirilen günümüzde ise teke indirilen ‘engellilik’ dediğimiz bir kavram var. Bu durum; görme engellilikten zihinsele ve ortopedik engelliliğe kadar tüm çeşitliliği kapsar. Yani; normal olmanın eksik bir halidir söz konusu olan. Bu eksikliğin bireysel ve toplumsal düzeyde tezahürü olur. Normal olanlar eksik olanların gönüllü olarak kaderini paylaşır ve dayanışır.
Toplumsal hayatta bu özel insanlarla birlikte yaşıyoruz. Okulda, mahallede, sokakta hayatı birlikte sürdürüyoruz. Kültürümüzde ayrıştırma yok, aksine bütünleştirme var, bu yolla dayanışma ve paylaşma var. Günümüzde buna eğitim literatüründe kaynaştırma/bütünleştirme deniyor. Eğitim sistemi de bu yolu benimsiyor. Bu çerçevede engelli öğrencilerimizin bulunduğu özel eğitim okulları azaltılıp kaynaştırma öğrencisi artırılmaya çalışılıyor.
İşin diğer bir boyutu ise çeşitli sebeplerle engelli birey sayısının artıyor oluşudur. Eskiden tıp ilminin gelişmemesi ile ilişkilendirilen engelli doğumlar şimdi farklı gerekçelere bağlanıyor. Yediklerimizden, içtiklerimizden, tarım ilaçlarından, doğumdan, tedavi türlerinden, kullandığımız lüzumsuz ilaçlardan, dünyanın hallerinden gibi sebeplerden dolayı bir veya çoklu engele sahip birey sayısı artıyor. Asıl tehlike de burada görünüyor. Bu konu elbette iyi araştırılmalı geleceğimiz ve ruh sağlığımız için.
Kültürümüzdeki hayatlar, yaşayan hayatlar için hayat dersi anlamına gelir. Bunlardan ders çıkarma tavsiye edilir. Bunun için de hayat dersi verecek bireyler ve konularla ile iç içe olmak gerekir. Engelli öğrencilerimizin bulunduğu okullara ziyaret yaptığımızda veya bir şekilde onlarla birlikte olduğumuzda tarifi imkansız duygular yaşıyoruz. Kendimiz için hayatın dersini buradan çıkarıyoruz. Eğitimde kaynaştırma dediğimiz sistemde eksik olanla tam olanın bir arada bulunuşundan hayat dersi çıksın istiyoruz.
Engelli öğrencilerimizle ve onların aileleri ile bir vesile olduğunda birlikte olmakta öncelikle kendimiz için yarar var. Bu yaptığımız onlar için kaderi paylaşmak kendimiz için hayat dersi çıkarmak anlamına gelir. İnsanın kaybolmuş doğallığını, dürüstlüğünü, içtenliğini, sevecenliğini bu özel insanlarda görebiliriz, yaşayabiliriz. Onlardan çok bizim buna ihtiyacımız olduğu kesin. Hayatın içinde var olan ikiyüzlülüğü, samimiyetsizliği, yapmacılığı ve bu türden davranışların kötü sonuçlarını daha iyi anlamak için bu ortamdan daha iyisi olamaz.
Aslında bir bütün olarak toplumsal hayat; her türlü fotoğrafı gözler önüne seriyor. Burada önemli olan bizim bakışımızdır, yaklaşımımızdır. Hayatta iken hayattan ders çıkarmak hayatı doğru yönlendiren bir erdemdir.
15 Nisan 2019 Pazartesi