Hakan Güldağ
Sözlükler ‘gaflet’ kelimesini ‘çevresindeki gerçekleri görmemek, sezmemek, aymazlık, dikkatsizlik ve ihtiyatsızlık’ olarak tanımlıyor.
Deneyimli de olsa, bugün içinde yaşadığımız gibi ‘fırtınalı’ dönemlerde KOBİ sahipleri çevresinde olup biten olayların ne getirip ne götüreceğini tam kavrayamayabilir. Bu sadece KOBİ’ler için değil, en büyük şirketler, holdingler için de geçerli. Deneyimli yöneticilerin, gelişmeleri algıladığı halde gerekli önlemleri almadığı o kadar çok örnek var ki... Ekonomi tarihi, değişimin derinden derine gerçekleştiği veya çok ani olduğunda milyarlarca dolara mal olan gaflet örnekleriyle dolu...
En bilinen ama en çarpıcı örneklerden biri Kodak’ın başına gelenlerdir. 1880’de kurulan fotoğraf filmi şirketi Kodak, deyim yerindeyse, göstere göstere gelen dijital teknolojiye 30 yıllık bir gaflet dönemi sonucunda yenik düştü. Üstelik çok dramatik biçimde... Çünkü daha sonra bütün dünyayı saracak dijital fotoğraf ile ilgili yeni teknolojiyi bulan bizzat Kodak şirketiydi. Yeni teknolojinin ilk kez Kodak’ta icat edilmesine ve şirket içinde karanlık odada banyo edilen film makaralarının karanlık geleceği konusunda yazılan onca rapora rağmen Kodak yönetimi, bir türlü yeni teknolojiye gerekli yatırımı yapmadı. Kararsızlık ve ataletle beslenen bu büyük gafletin sonucunda 130 küsur yıllık şirket iflasla karşı karşıya kaldı.
***
Bu dramatik örnek, bize ilk yapılacak şeyin şirketimizi iyi yönetmek olduğunu açık biçimde gösteriyor.
Peki, bugünkü gibi fırtınalı, çalkantılı, belirsizliklerle dolu bir dönemde şirketimizi nasıl yönetmeliyiz?
İki şeye dikkat ederek:
Bir, ani darbelere karşı koyarak...
İki, beklenmeyen ani fırsatlardan yararlanarak...
Evet biliyorum, söylemesi kolay, yapması zor. Ama yapılmaması gereken de bu! Öyleyse ne yapıp ne yapmayarak bu ani değişikliklere hazır olabiliriz, biraz onun üzerine kafa yoralım...
Koronavirüs salgını ve ortaya çıkardığı etkiler elbette bugüne kadar yaşadıklarımızdan farklı. Ama eninde sonunda, bir fırtına ve geçecek. Bugüne kadar biriktirdiğimiz bilgi ve deneyimleri bu salgının yarattığı etkiler için de kullanabiliriz...
***
Aynen bugün bütün dünyanın yapmaya çalıştığı gibi...
Öyle ya, dünya yaşadığı krizlerden de dersler çıkarıyor. Hatta bir adım daha atarak diyebiliriz ki, iktisat bilimi krizlerden çıkarılan derslerle gelişir. Mesela tıptaki buluşlarda olduğu gibi laboratuvarlarda test edilerek değil. Ne aşısı, ne de tedavisi... Dün öyle olduğu gibi bugün de ekonomide geçerli yöntem, krizlerden edinilen derslerle tedavi yöntemleri geliştirmek ve uygulamak...
1929 Büyük Buhran’dan önce ekonomik krizlerin tedavisi olarak ‘parayı sıkmak’ görülüyordu. Biraz da bu nedenle 1929 krizi 10 yıldan fazla sürdü. Ekonomide müthiş bir hasara yol açtı. Sonra ‘ekonominin peygamberi’ olarak anılan Keynes, “Devlet işsize gerekirse çukur kazdırsın” dedi. Bu görüş, ekonomideki daralmadan usanmış yönetimlere nefes aldırdı. 2008-2009 döneminde global finans krizi ortaya çıkınca, bu deneyimler hatırlandı. Hatta akademik hayatı Büyük Buhran’ı araştırmakla geçmiş Prof. Ben Bernanke, Amerikan Merkez Bankası Fed’in başına getirildi. Ne o, ne de diğer zengin ülkelerin merkez bankası başkanları da ‘parasal genişleme’ kararı almakta hiç tereddüt etmediler. Piyasaya bol bol likidite sağladılar. Böylelikle de 2008’de patlak veren krizin bir ‘buhran’a dönüşmesini engellediler.
Aslına bakarsanız, bugün de yapılan şey aynı... Merkez bankaları, sanki cephaneleri hiç bitmeyecekmiş gibi davranıyor. Özellikle de zengin ülkelerinki... İşte korona salgını ortaya çıktığından bu yana piyasaları rahatlatmak için sınır tanımayan Fed, son olarak ‘çöp’ olarak nitelenen yüksek riskli tahvilleri de alacağını açıkladı. Daha da şaşırtıcı olanı, Fed’e tarihinde bugüne kadar el atmadığı tek piyasa olarak kabul edilen hisse senedi piyasalarında da ‘alım yapma yetkisi’ verilmesinin istenmesiydi. İsteyen de önceki Fed Başkanı Janet Yellen oldu.
ŞİRKETLER DEĞİŞİMİ İYİ OKUMALI
Önceki krizlerden çıkarılan dersler, günün yönetilmesine odaklanıyor. Hesap, bir noktada hayatın normale döneceği üzerine yapılıyor.
Aynı hesap şirketler için de geçerli. Evet, koronavirüs salgını pek çok şeyi değiştirecek. Ama her şeyi de değil. Bu hem değişimi iyi okumayı hem de bugün fırtınanın içerisinde temel konuların iyi yönetilmesi zorunluluğunu getiriyor.
Özellikle, bu süreçte algıladığımız halde gerekli önlemleri almamak büyük sıkıntı getirebilir. Ani değişikliklere hızla ayak uyduramamanın nedenlerine gelince, uzmanlar şu noktalara dikkat çekiyor:
Zihniyet tuzağı: Geçmişin gözlemlerinin ve deneyimlerinin şekillendirdiği, ezberlerin derinlere kazıldığı zihinler, yeni görüşlere umutsuzca direniyor.
Gurur ve kibir: Her iki duygu da yeni eğilimlerin ve ürünlerin küçümsenmesine ve rakiplerin ciddiye alınmamasına ve onlara saygı duyulmamasına neden oluyor.
Eskiyen iş modeli: Yönetici ya da girişimci şirketini ve kendisini başarıya ulaştıran eski iş modeline takılıp kaldığında, yeniliklerin önemini kavrayamıyor.
Katı hiyerarşi: Şirket içi demokrasi sığ olduğu takdirde değişimi bizzat yaşayan genç kuşak önerilerini yukarıya iletemiyor.
Kararsızlık: Değişimi fark eden bir kısım yönetici, alternatif önlemlerin analiz ve seçiminde geciktiği takdire rekabet trenini kaçırabiliyor.
Yama yapma: Hızlı değişim dönemlerinde iş modelini tümden değiştirmek yerine sorunların üstünü yama türü önlemlerle örtmek bir işe yaramıyor.
Aşırı uzmanlaşma: Girişimcinin ya da yöneticinin belirli bir konuda uzmanlaşması, bu alan dışındaki olguları gözden kaçırmasına yol açabilir. Tablonun bütününe bakmayanların önlemleri yetersiz kalabiliyor.
Teknolojiye odaklanma: Yalnız yeni teknolojiler üzerinde yoğunlaşan bir yönetim tarzı insanların davranış ve hayat tarzlarındaki değişimin algılanmasını zorlaştırabiliyor.
DURGUN SUDA HERKES KAPTAN!
Girişimcive yöneticiler açısından değişimi algılamanın önemli bir başka zorluğu da neyin hangi hızla değiştiğini belirleme konusunda ortaya çıkıyor.
Ünlü tarihçi Fernand Braudel, tarihteki hareketin üç farklı şekilde incelenebileceğini vurguladıktan sonra şöyle devam eder:
“Hızlı değişenler, yavaş değişenler ve hiç değişmeyenler...”
Bu kural tarih için olduğu gibi gelecek için de geçerli. Gelecekte de her şey aynı hızla değişmeyecek.
Siz de çok iyi biliyorsunuz... Şirketler için temel konular değişmez. Bir şirketin hayatiyet kazanması, o hayatiyetini koruması ve de geliştirmesinin olmazsa olmaz 3 başlığı var:
Likidite, verimlilik ve geleceğin maliyetleri...
Hangi şart altında olursanız olun, değişimi gözler ve ayak uydurmaya çalışırken, temel konuları da ihmal etmemek durumundasınız.
Derin bir ‘of’ çektiğinizi duyar gibiyim. Bütün bunları niye anlattım...
Şuna inanıyorum: Covid-19 salgınını KOBİ’ler mümkün olduğunca yara almadan atlatmalı. Diri kalmalı. Yukarıda değindiğimiz konuları dikkate alarak bu salgına bağışıklık kazanmalı. Ancak bu şekilde korona krizi sonrasında ortaya çıkacak fırsatları daha iyi değerlendirebilirler.
Evet, bir salgınla yüz yüzeyiz. Evet, fırtınalı günlerdeyiz. Başa çıkmak hiç kolay değil. Ama unutmayın: “Durgun suda herkes kaptan!”
17 Nisan 2020 Cuma