İçinde bulunduğumuz hafta ‘Engelliler Haftası’ olarak kutlanıyor. Bu vesile ile en azından bir bilinçlenme için bazı hatırlatmalar yapalım. Burada en önemli soru şudur; asıl engelli nüfusun çoğunluğunu teşkil eden bizler miyiz yoksa gerçekten bir engeli olanlar mı? Engeli olanlar kendi halinde hayatını devam ettirirler fakat normal olanlar engeli olanlara duyarsızlıklarını devam ettirirlerse asıl engelli bunlardır işte mi demeliyiz? Burada bilmemiz gereken realite şudur; Doğuştan veya sonradan bazı sebeplere bağlı olarak gerçekleşen engelli olma hali, insanın hayatında her an karşılaşabileceği bir durum. Bu, her insanı bir engelli adayı yapmaktadır.
Engellilik hali, insanların isteyerek olduğu bir durum değil. Bu hal içinde olan birçok insanımız ya toplumsal bilinçsizliğimiz yüzünden ya da çevresel faktörlerden dolayı toplumdan soyutlaştırılmış, ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmektedirler. Engelli bireyleri öncelikle çevresiyle ve toplumla barışık hale getirmek hepimizin görevidir. Çevresiyle ve toplumla barışık hale gelen bu bireyler toplum içinde daha aktif rol üstlenecek. Engelli bireylere uygun koşul ve ortamlar sağlandığında, kendilerindeki yeteneğin ve kabiliyetin farkına varabilecekler, böylece kendilerini dışlanmış hissetmeyerek ‘ben neler yapabilirim’ diyerek ülkenin ekonomisine, sanatına, bilimine katkı sunmaya çalışacak. Nitekim gerek dünyada gerekse ülkemizde engellerin başarıya engel olmayacağının göstergesi olan bir çok ünlü isim de vardır: Klasik müziğin ünlü bestecisi Beethoven (işitme engelli), ampulün mucidi Tomas Alva Edison(işitme engelli), ABD’nin 32. Başkanı Roosevelt (yürüme engelli); dünyaca ünlü ressamımız Eşref Armağan (görme engelli), yazar Cemil Meriç, halk ozanı Aşık Veysel gibi örnekleri artırmak mümkündür.
Engelli bireylerin haklarına riayet etmeye, onları önemsediğimizi öncelikle kendimizden başlamalıyız, bunu da söylemlerle değil icraatla göstermeliyiz. Engelli adayı olarak bizler acaba hiç düşündük mü bir dakika sonra engelli hale gelebileceğimizi veya engelli birey gibi bir günümüzü hiç geçirdik mi? Bazı şeyleri insan yaşamadan anlayamayacağı gibi bizler de engelli bireylerin hayatında ne tür sıkıntılarla karşılaştıklarını tam haliyle anlayamayacağız. Ondandır ki; metroda, otobüste engelli koltuklarının engelsiz koltuğu sayılması, engelli asansörlerinin engelsiz asansörü olarak herkes tarafından kullanılması, engelli park yerlerine engelli aracından çok normal arabaların park etmesi, kaldırımda engelli şeridine araçların park edilmesi. Çünkü gerçekte biz de bir gün engelli olabileceğimizi aklımıza getirmeyiz. Kimse konduramaz kendisine bu hali. Engelli olunduğunda ise bu sefer haklarına kimsenin riayet etmediğinden bahsedip şikâyet etmemek adına, onların haklarına saygı göstermeyi bilmeliyiz.
Toplumun birer ferdi olan engelli vatandaşlarımızın haklarını görmezden gelerek engelli hale gelmeyelim. Bu; engelli kardeşlerimizin ve özellikle annelerin kaderidir. Biz de bir şey yapmak istiyorsak bu kardeşlerimizin kaderini kendimizi onların yerine koyarak ve de içselleştirerek paylaşabilmeliyiz. Onları gerçek hali ile anlamak tam olarak budur.