Referandum sonrası ekonominin ihtiyaçları ve öncelikleri değişmeyecek. Hızla ekonomide öncelik vermemiz gerektiğini düşündüğüm alanları değerlendirelim:
1. ENFLASYONU YENİDEN DİZGİNLEMELİYİZ
2002 sonrasında ekonomide sağladığımız iyileşme ve normalleşmenin en önemli nedeni, uzun yıllar süren çok yüksek enflasyon dönemine son vermemiz oldu. Ancak 2011’den itibaren enflasyonla mücadelede başarı sağlayan ‘enflasyon hedeflemesini’ biraz da küresel koşullar nedeniyle terkettik ve enflasyon yeniden yükselmeye başladı. Özellikle 2016 ve 2017’de fiyatlama davranışları ile enflasyon beklentileri bozuldu ve enflasyon kontrolden çıktı. Hem üretici hem de tüketici fiyatlarının daha da yükselmesi bekleniyor. Bu çerçevede ekonomide enflasyonla mücadeleyi yeniden önemsemeli ve enflasyonu artık kalıcı olarak yüzde 4-5 bandına çekebilmeliyiz. Bunun için de kısır tartışmalardan çok enflasyona neden olan unsurlara yönelik fikirler geliştirmeliyiz.
2. TÜRK LİRASI’NA SAHİP ÇIKMALI VE ÖNGÖRÜLEBİLİR KILMALIYIZ
Türk Lirası, 2002 sonrasındaki ekonomik normalleşmenin ve iyileşmenin sonucu olarak hızla itibar ve değer kazandı. Değer kazanmanın yarattığı sıkıntılar ve nedenleri de çok tartışıldı. Bu nedenle artık Türk Lirası’na sahip çıkmalı ve öngörülebilir kılmalıyız. Bu görev de onu basan ve imzası ile tedavüle çıkartan Merkez Bankası’na düşüyor.
3. GEÇİCİ DESTEKLERDEN REFORM GÜNDEMİNE DÖNMELİYİZ
2016’da yaşadığımız kötü gelişmeler sonrası piyasalarda güven ortamı bozuldu ve iktisadi faaliyetler yavaşladı. Hükümet de çok doğru bir kararla kamu olanaklarını kullanarak çok önemli destekler uygulamaya koydu ve koymaya da devam ediyor. Bu desteklerin olumlu etkisi de hissedilmeye başlandı. Ekonomide çarklar dönüyor ve yeniden büyüme eğilimi yakalandı. Ancak bu destekler geçici ve süreli. Bu nedenle ekonomide geçici desteklerden kalıcı reform programına odaklanarak ekonomideki büyüme ve iyileşmeyi kalıcı hale getirmeliyiz. Üretim destekleri programı bu konuda çok önemli bir işlev görecek, sektörleri ve firmaları rahatlatacak.
4. JEOPOLİTİK RİSKLERİ AZALTMALIYIZ
Son yıllarda bölgemizde yaşanan çatışmalar ve dış politikada ikili ilişkilerde yaşadığımız sıkıntılar ister istemez ihracat, yabancı sermaye yatırımları, turizm ve finansman kanallarını olumsuz etkiliyor.
Bu nedenle ekonomiye dış alem ilişkilerinden katkı değil, tam tersine kayıp geliyor. Dünya ekonomisi ve ticaretindeki göreceli iyileşmenin de oluşturduğu fırsatları daha iyi değerlendirmek için dış politikada normalleşme arayışında olmalı ve jeopolitik riskleri azaltmalıyız. Özellikle bölgemizdeki çatışma ortamının kamplaşmalar ile değil, uluslararası ortaklıklar ile çözülmesine ağırlık vermeliyiz. Ortaklıklarımıza alternatifler göstererek tehdit etmek yerine normalleşme için diyalog yollarını kullanmalıyız.
5. REEL SEKTÖRÜN DÖVİZ AÇIĞINA BAĞIMLILIĞINI VE BİLANÇO BOZULMASINI DÜZELTMELİYİZ
Banka dışı kesimin veya reel sektörün 300 milyar dolara yakın döviz borcu ve 200 milyar doları aşan uzun vadeli döviz açık pozisyonu bulunuyor. Döviz kurlarının artışı ile birlikte bu borçlar ve açık pozisyon şirketlere ilave yükler getiriyor ve bilançolarını bozuyor. 2016 ve 2017’de döviz kuru artışları ile hem borçların öz kaynaklara olan oranları arttı hem de kur farkı giderleri ile kârlar ve sermayeler eridi. Bu nedenle reel sektörün orta vadede dövizli borçlarını TL’ye çevirecek mali dönüşümü sağlamalı ve kur farkı zararları için ayrı bir muhasebe-vergileme yaklaşımını benimseyerek kârların ve sermayelerin erimesini önlemeliyiz. Kalıcı çözüm ise mali sistemin reel kesime uzun vadeli, uygun maliyetli TL fonlar yaratması olacak.
Son Söz: Siyasetin ağırlığını azaltıp ekonomiye öncelik verirsek belirsizliği azaltır, iş dünyası ve çalışanları da rahatlatırız.
20 Nisan 2017 Perşembe