Eğitime ayrılan bütçenin çok büyük oranı personel maaşına gittiği için de eğitimin bizatihi kendine, maksadı hasıl edecek yeterli bir şey kalmıyor. Eğitimin işletmecilik tarafına kaynak bulmak ise bir ölçüde okul müdürlerine düşüyor. Doğru mu, meşruiyeti var mı bunun? Yanlış elbette, itibarı da zedeleyen bir durum bu. Peki, ne yapmak gerekir?
Bilindiği üzere ülkemizde eğitimin ölçeği çok büyük. Bütçeyi zorlamanın da mümkünatı yok. Bu sebeple farklı destek ve çözüm yolları bulmak, yani işin bir ucundan tutmak gerekir. Aslında eğitime bağış oranı az değil. Eğitim hayırseverliği ise genellikle ‘okulu yaptırmak ve Bakanlığa devretmek’ olarak anlaşılıyor. Karşılığında da okula isim verme hakkını kullanmak düşüyor. Bu türden tabelaları hepimiz sıklıkla görüyoruz. Bu bağış elbette çok önemli ve anlamlı.
Peki, bu usulle maksat hasıl oluyor mu? Tabii ki tam olarak değil. Çünkü okulun eğitim öğretim esnasında ihtiyaç olan lojistikler karşılanamayınca o güzelim binalar yetersiz görünmeye başlıyor. Gerek temizlik gerekse dış görünüm ve diğer destekler açısından negatif bir durum hasıl oluyor. Devlet okulu algısını da kısmen bu durum oluşturuyor. Zira okulu yönetenler işletme kısmında ciddi bir maddi desteğe ihtiyaç duyuyor. Bu destek yeterli düzeyde karşılanamayınca başka formüller devreye sokuluyor. Okul Aile Birlikleri de bunun başında geliyor. Bu çözüm ise hem yetersiz hem de gönüllü/zorlama/mecburi gönüllü türünden destek türleri ortaya çıkarıyor. Doğal olarak her türlü söylentiye de açık bir durum oluşabiliyor.
Bu işin çözümü var mı? Bilmemiz gerekir ki, her şeyi devletten beklemek zor, sonu da yok. Bunun dışında işin pratiğine odaklanmak gerekir ve farklı formatlarla destek mekanizmaları oluşturulabilir. Bir bütün olarak okul hamiliği diğer bir deyişle okul için işletme hamiliği formülü düşünülebilir. Öncelikle okula isimlerini verenler için devamlılığı olan bir hamilik sistemi geliştirilebilir. Böylece okulun tabelasında isimleri olan aile veya kurum, okulun devlet bütçesinden karşılayamadıkları giderlerini önemli ölçüde ‘işletme hamiliği’ çerçevesinde karşılayabilirler. Bu durum özendirilebilir.
Okul bağışçılarının hamiliğinin devamlılığıyla birlikte yeni bir uygulama olarak ‘Okul İşletme Hamiliği’ üzerinde ayrıntılı bir çalışma yapılarak bir sistem ortaya konulabilir. Bu format Bakanlığa bağlı okulların ihtiyaç duyduğu ve devlet imkanlarının yetersiz kaldığı durumlarda devreye girecek bir sistem olmalı. Yine okulda bu hami ile ilgili bir bilgilenme levhası konulabilir, istenildiği taktirde sosyal medya hesaplarında duyurulabilir, haberleştirilebilir. Burada önemli olan okul hizmetlerinde devamlılığın sağlanması için lojistiğin temin edilmesidir.
Şüphesiz ki önerdiğimiz ‘Okul İşletme Hamiliği’nin ayrıntılarının çalışılıp bir sisteme kavuşturulması gerekir. Daha sonra da bir kampanya ile duyurulup eğitim hayırseverliği için önemi dikkate alınarak cezbedici bir ortam oluşturulmalı. Biliyoruz ki, bu alanda ölçeğimiz büyük, okul sayımız çok ama hayır yapmak isteyen insanımız da fazla. Yeter ki, biz insanımıza güven verelim, işin önemine ve bir ucundan tutmanın maneviyatına inandıralım.
Bu konunun gündeme gelmesine bir yol hikayesi vesile oldu. Bir program nedeniyle İstanbul’dan Bitlis’e gidiş dönüş yolculuğumuz esnasında Bitlis’in üniversitesi de dahil şehrin tüm eğitiminde ana hami rolünü üstlenen, bunu gönlünü katarak ve reklamsız yapan değerli iş adamımız Ahmet Eren’le eğitim üzerine sohbetimizden hareketle bu yazı kaleme alındı. Yol arkadaşlarımız olan unutulmaz sanatçımız Erol Evgin ve usta mimarımız Sinan Genim’in konuya katkıları da önemli oldu. Eğitim, bu ülkede yaşayan herkesin ortak dertlenmesi gereken bir konu. Ve biz eğitim üzerinden ihtiyacımız olan sağlam dostluklar inşa edebiliriz.
04 Kasım 2024 Pazartesi