Teknoloji her geçen gün insan hayatının daha fazla alanını kaplamaya başlıyor. Doğal olarak kamu idareleri de teknolojinin bu kapsama imkanlarını maksimum ölçüde kullanmaya çalışıyorlar. Özellikle kriminal olayların çözümünde mobese kamera görüntülerinden suçluların teşhisine çalışılması veya olay mahallinden alınan en ufak bir ip ucundan yapılan DNA testi vasıtasıyla suçluya ulaşılabilmesi bu alanda en yararlı örnekler olarak karşımıza çıkıyor.
Teknolojinin bu yararlı yanları yanında kamu idarelerinin biraz hoyratça kullanabilmeleri durumunda da vatandaş açısından ciddi mağduriyet kaynağı olabildiği, unutulmamalı.
Örneğin artık vergisel işlemler ve bankacılık işlemleri elektronik ortamda yapılabiliyor. Mükellef beyannamesini vergi dairesine elektronik olarak gönderebiliyor. Vergisini internet bankacılığını kullanarak masa başından ödeyebiliyor. Bunlar teknolojinin getirdiği hayatı kolaylaştırıcı uygulamalar. Ama bir yandan da vergi idaresi vergi borcu bulunan mükellefe yasada öngörülen haciz uygulama işlemini elektronik olarak da yapabiliyor. Hatta bunu Gelir İdaresi, dilediği takdirde merkezi sistem aracılığı ile otomatik olarak uygulayabilme imkanına sahip. Bu uygulama ile vergi borcu bulunan mükelleflerin tüm bankalarda bulunan mevduatlarına elektronik haciz talimatı gönderilebiliyor. Bu talimatı alan bankalar mükellefin bankaları nezdinde bulunan mevduatlarını elektronik olarak GİB Bilgi İşlem Merkezi’ne bildiriyor. Mevcut uygulamada GİB Bilgi İşlem Merkezi bu bilgiyi mükellefin vergi dairesine elektronik olarak tutar belirtilmeksizin bildirilmiyor. Vergi dairesi haczedilen bu paralardan alacağını tahsil ediyor.
İKİ CİDDİ PROBLEM
Buraya kadar her şey normal gibi görülebilir. Ama burada aslında iki ciddi problem ortaya çıkıyor. Bunlardan birincisi, vergi daireleri işlem yönergesinin tam olarak elektronik sisteme uyarlanamaması veya daha açık deyimle biraz daha güvenlik amacıyla işlemin kesinleşmesinin vergi dairesi müdürünün onayına bağlanmış olması, arada ciddi zaman kaybı ve mağduriyetlere neden olabiliyor. Para tahsil edildiği halde vergi dairesi müdürü haciz işlemini kaldırana kadar mükellefin bankalarda bulunan paraları bloke kalabiliyor. Ticari hayatta bazen saniyelerin bile önemli olduğu günümüzde bu mağduriyet ciddi kayıplara neden olabiliyor.
Üstelik mükellefin bir bankada bulunan parası borç tutarına yetiyor ve hatta fazlası bulunuyor olduğu halde, haciz bildirisi ulaştığında tüm bankalar bloke koymuş olduklarından gereksiz yere diğer bankalardaki paraları bloke olmaya devam edebiliyor. Haciz bildirisi tutar bildirilmek suretiyle gönderildiği halde banka ihtiyaten müşterinin tüm mevduatlarına bloke koyabiliyor. Bunu müşterinin bankasından çekmiş olduğu kredisinin teminatsız hale gelmemesi için bir tedbir olarak bu yola başvurabiliyor. Bu da iş hacmine göre küçük sayılabilecek bir vergi borcu için uygulanan e-haciz nedeniyle mükellefin tüm ticari hayatı ciddi anlamda olumsuz etkilenebiliyor.
Şu anda Gelir İdaresi’nin elektronik haczi sınırlı kullanmaya çalışması da büyük ölçüde bu mağduriyetlere neden olmamak için.
ÇÖZÜM NE?
İlk olarak, e-haciz uygulamasında bankacılık sisteminin bildiriyi alır almaz müşterisine otomatik bir bildirimin gitmesi ve bu bildirime istinaden mükellefin tercih hakkını borca yetmek kaydıyla herhangi bir banka şubesindeki hesabı için yapabilmesi bu tercih kullanıldığında da otomatik olarak diğer hesaplardaki haciz veya blokenin kalkmasıdır. Bütün bankaların birbirlerinin sistemini göremedikleri düşünüldüğünde bunun ancak BDDK üzerinden yapılabilmesi mümkün olabilir. Halen bankaların müşterinin kredibilitesini sorgulayabildiği düşünülürse bunun çok da zor olmayacağı söylenebilir. İkincisi, BDDK’nın bankalara vergi borcu nedeniyle müşterilerine mağdur edecek ek tedbir uygulamasının yaptırıma bağlanmasıdır.
Vergi idaresinin alacak tahsil edildiği anda otomatik olarak tedbiri kaldırması, bunun için müdürün her bir işlemi onayı prosedürünün beklenilmemesi şart.
07 Ağustos 2015 Cuma