Prof. Dr. Ahmet Emre BİLGİLİ

Prof. Dr. Ahmet Emre BİLGİLİ

Diğer Yazıları

Geçtiğimiz hafta bütün kamuoyu fiili bir durum sonucu gündem oluşturucu şekilde medyada haber olanAdemüzerinden bakıma muhtaç çocuklar üzerinde düşündü. Toplumun her kesiminde bir duyarlılığın oluştuğu gözlemlendi. Aslında var olan duyarlılığın bu vesile ile ortaya çıktığını söylemek daha doğru olur. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın geliştirdiği bakıma muhtaç olan çocuklarla ilgili koruma modelleri gündeme geldi. Hem bilgilenme hem de müzakere yapıldı, iyi de oldu.

COĞRAFYA KADER Mİ

Dünyanın bugünkü gidişatı maalesef iç açıcı değil. Savaşlar, gerginlikler, vatansızlık, evsizlik, acılar, yoksulluklar hemen yanı başımızda. Bu durumun en önemli sonucu ise öksüz, yetim, acı ve yoksulluk içinde kalan çocuklar. Özellikle çatışmaların yoğun yaşandığı Ortadoğu ve Afrika coğrafyasındaki vahim manzaralar. İşte bu sonuç bütün insanlığın ortak problemi haline geldi. İnsani duyarlılık küresel çıkarlar uğruna kaybolup gidiyor. Çocukların yaşadığı dram insanlığımızın utancıdır. İbn Haldun’un ‘coğrafya kaderdir’ sözü ile izah edemeyeceğimiz bundan çok öte bir durum yaşanıyor.

Dünyanın yaşadığı bu savaş ve çatışmaları ortadan kaldırmaya gücümüz yetmiyor olabilir. Ülke içindeki aile parçalanmışlıklarını, çocuk ihmallerini durduramıyor olabiliriz. Bu durumda yapılacak tek şey kalıyor, o da; ailesizlik ve yoksulluk hallerine karşı tedbirler geliştirmek. Özellikle öksüz, yetim kalan ve terk edilen çocuklara yönelik sahiplenme modelleri üzerine kafa yormak gerekir. Var olan modelleri geliştirici çalışmalar konusunda resmi kurumlarla işbirlikleri yaparak problemin çözümüne dair adımlar atmaktır.

CAN BAĞI KAN BAĞI KADAR FONKSİYONEL

Savaşların ve çatışmaların sonuçlarıyla, konumundan dolayı en çok bizim ülkemiz muhatap oluyor. En yüksek derecede duyarlılığı Türkiye gösteriyor. Kadim devlet geleneğinde var olan insanlık anlayışını ifade eden uygulamalar yapıyor. İslamiyet ve insaniyeti bir gören anlayış sergiliyor.

Bu çerçevede koruma modellerine ilişkin yaklaşımda temel değişiklik aile bağlamında oluyor. Bilindiği üzere devlet eskiden ‘koruma altındaki çocukların bakım ve yetiştirilmesi’ için tek modelle yani yetiştirme yurtlarında devam ediyordu. Ancak devlet, bu doğrultuda yeni modeller geliştirdi ve bu yüzden de iyi netice alınamayan yurtta yetiştirme ve bakım hizmetlerini bu yılın sonunda terk etmeye hazırlanıyor. Yeni konsept ise bakım ve yetiştirme işindekuruluşlaryerineaile odaklıbakım modelleri olacak.

Bu doğrultuda yeni modeller ‘sevgi evleri’; en fazla 16 kişiye kadar çocukların bakımlarının yapıldığı yerler, diğeri ise ‘çocuk evleri’ olup burada da en fazla 8 kişi yer alabiliyor. Bunun yanında tamamen aile yanında ve devlet denetimindeki sistemin adı ise ‘koruyucu aile’dir.Tanımlarsak; çeşitli nedenlerle biyolojik ailesi yanında bakımları sağlanamayan koruma altındaki çocukların bakım ve yetiştirilme sorumluluğunu süreli olarak devlet denetiminde aileye verilme işidir. Bakım kararı bulunan tüm çocuklar içindeki koruyucu aile yanında olan çocuk oranı ise 2017 yılında yüzde 27’dir. Çocuk, biyolojik ailesinin yanından sonra en uygun ortamı yurt ve çocuk evlerinde değil, koruyucu aile ortamında buluyor. Yani can bağı kan bağı kadar fonksiyonel oluyor. Buradan da anlaşılıyor ki, koruyucu aile biyolojik aileye en yakın sonuçlar veren bir modeldir. Dolayısıyla bu yapılanmanın iyileştirilmesi için çalışılmalı.

KORUYUCU AİLE OLMAK MACERA DEĞİL

Koruyucu aile olmak için Bakanlığın il müdürlükleri ile temasa geçmek gerekiyor. Bu süreç uzayabiliyor, işlemler ve evraklardan dolayı bıkkınlık oluşabiliyor; sabırlı olmak gerekir. Aslında bu sürecin tadında ve kararında gitmesinde yarar var. Koruyucu aile olmak kesinlikle bir macera değil, aksine hem aile hem çocuk için çok ciddi bir karar. Başaramazsam geri veririm düşüncesine yer yok. Çünkü çocuk için bu süreç sancılarla dolu. Ailenin değişmesi istisnai durumlar dışında olmamalı. Çocuğun Allah’ın bir emaneti olduğu anlayışıyla davranılmalı. Bir insanı dirilten bütün insanlığı diriltmiş gibidir, bir insanı öldüren ise bütün insanlığı öldürmüş gibidir düsturu ana felsefemiz olmalı.

12 Haziran 2017 Pazartesi