Giriş: 03.10.2025 - 09:36
Güncelleme: 03.10.2025 - 09:36
NURULLAH GÜR

NURULLAH GÜR

Çin'in 1970'lerin sonunda başlayan ve esas itibarıyla 2000'lerde hızlanan küresel ekonomiye entegrasyonu, kritik bir dönüm noktasıdır. Bu kademeli entegrasyon, küresel büyümenin ana motoruna dönüştü; çokuluslu şirketlerin kârlılığını artırdı; nominal ölçekte Çin'i dünyanın en büyük ikinci ekonomisi haline getirdi. Çin'den gelen ucuz ürünler, dünya genelinde enflasyonun düşmesine katkı sağladı.


Bu pozitif etkilerin yanında dramatik bazı değişimler de yaşandı. Üretimin Çin'e kayması, Batılı şirketleri zengin ederken birçok gelişmiş ülkede gözlemlenen sanayisizleşme sürecinin hızlanmasına yol açtı. ABD ve Avrupa'da sanayide istihdam azalırken gelir dağılımı bozuldu. Literatürde ‘Çin şoku’ olarak adlandırılan bu olgu, siyasi kutuplaşmayı artırdı. Bilimsel çalışmalar, Trump'ın ilk seçim zaferinde ve Brexit oylaması gibi kritik siyasi dönemeçlerde Çin şokunun etkisi olduğunu gösteriyor.


ABD, Çin'in bu entegrasyonunun artık kendi çıkarlarına hizmet etmediğini düşünerek büyük bir ticaret savaşının fitilini ateşledi. Çin için ihracata dayalı büyüme modeli eskisi kadar kolay uygulanabilir değil. Pekin yönetimi iç talep çekişli bir büyüme stratejisine doğru geçiş yapmaya çalışıyor. Ama bu dönüşümün gerçekleşmesi zaman alacak. Dolayısıyla Çin'in hâlâ ekonomiyi büyütmek ve istihdamı korumak için ihracata ihtiyacı var.


Trump, Çin'e karşı tarifeleri yukarı çektikçe, Çinli şirketlerin alternatif pazar arayışı artıyor. Bu arayışın yeni bir Çin şokuna neden olabileceği öngörülüyor. Tehlike çanları bu sefer gelişmekte olan ülkeler için daha yüksek tonda çalıyor. Çinli şirketler ABD'ye satmakta zorlandıkları ürünleri uygun fiyatlarla gelişmekte olan ülkelere daha fazla yönlendirmeye çalışıyor. Gelişmekte olan ülkeler sanayilerini korumak adına son dönemde Çin ürünlerine karşı ilave önlemler almaya başladı. Güney Afrika, Endonezya, Brezilya, Şili ve Ekvador bu ülkelerden birkaçı... Türkiye'nin geçtiğimiz haftalarda ithal otomobiller için gerçekleştirdiği yeni ÖTV ayarlamasının altında yatan nedenlerden birinin de bu tip bir korumacı dürtü olduğunu söylemek yanlış olmaz.


3 FARKLI DÜZLEMDE İŞBİRLİĞİ

Anti-damping davaları, ilave gümrük vergileri veya Temu gibi Çinli çevrimiçi satış platformlarına getirdikleri sınırlamalar gibi korumacı politikaların tek başına sonuç üretmesi çok kolay değil. Karşınızda Çin gibi bu önlemlerin etrafından dolaşmayı iyi bilen, çok fazla ürün çeşitliliğine sahip ve hâlâ birçok üründe ucuz olan bir ekonomi var. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin Çin şokuna karşı etkili bir mücadele verebilmesi için üç farklı düzlemde işbirliklerine ihtiyacı var:


1. Çin rekabetinde maliyetler ve ölçek açısından karşılaştıkları dezavantajları azaltabilmek için yerli şirketlerin kendi aralarında ürün ve proje bazlı ortaklıklar kurması gerekiyor. Bunun için yasal mekanizmaların hızlı ve esnek işlemesinin yanı sıra finansal teşviklerin cazip olması önemli.


2. Gelişmekte olan ülkeler benzer ürün gruplarında ihracat için birbirleriyle rekabet etmek yerine ortak yatırımlar gerçekleştirerek Çin'e karşı güçlerini birleştirebilir. Böylesi bir işbirliği; ölçek ekonomisinden yararlanmak, ürün çeşitliliğini artırmak, ortak teknoloji geliştirmek ve daha fazla inovasyon yapmak için gerekli. Bunun için güçlü bir ticaret diplomasisi şart.


3. Çin'den ülkeye gelen doğrudan yabancı yatırımlarda Çinli şirketleri yerli tedarikçilerle çalışmaya ve ülkede gerçek anlamda işleyen bir Ar-Ge laboratuvarı kurmaya ikna etmek.


Bu üç stratejiyi uygulamak, elbette önermek kadar kolay değil. Ama kalıcı sonuçlar için buna benzer yolların izlenmesi şart.