Çin yönetimi, ekonomiyi bir yandan uzun vade için yeniden yapılandırmaya, bir yandan da kısa vadede canlandırmaya çalışıyor. Batı, bunların yapılış şeklinden hoşnut değil; batılı yorumcular bu politikalarla ülkedeki talep eksikliği, fazla kapasite sorunlarının diğer ülkelere ihraç edileceğini savunuyor.

 

Çin ekonomisinin 2008 küresel krizi öncesindeki yüzde 10’ları aşan büyüme dönemi geride kaldı; artık yüzde 5’ler düzeyindeki büyüme hedeflerinin tutturulup tutturulamayacağı tartışılıyor. Bunun en önemli nedeni, 2008 öncesi ve sonrası dünyalarının çok farklı olmaları. 2008 öncesinde uluslararası ticaret hızla büyüyor, bu da Çin için yıllık yüzde 20’lerde ihracat artışı olarak kendini gösteriyordu. 2008 sonrasında dünya ticareti artık belirgin bir artış trendi göstermiyor, Çin bu yavaşlayan ticaretteki payını artırmaya devam etse de hızla artan ihracat dönemi artık geride kalmış bulunuyor. Öte yandan, 2008 öncesinde ABD ve Çin uyumlu bir ilişki içerisindeydi; sonrasında ilişki giderek gerginleşti. Krizin etkisiyle batı ekonomileri durgunluğa saplanırken ekonomisinin hızlı gelişmesini sürdürmesiyle birçok alanda öne geçince Çin, ABD için bir tehdit olarak görülmeye başlandı. Çin’de de ülke yönetimi krizin kaynağı olan ve krizle başa çıkmakta zorlanan ABD karşısında kendini daha güçlü görmeye başlayıp, daha dik uluslararası politikalar izlemeye başladı. Böylece başlayan büyük güç mücadelesi de Çin’de bir yandan yerli-yabancı yatırımcılar bir yandan tüketicilerin beklentilerini olumsuz etkileyerek talep tarafında zayıflamaya yol açarak büyümeyi olumsuz etkiledi.

 

İNŞAATI DİZGİNLEME

Büyümeyi olumsuz etkileyen bu dış etkenlere son dönemde bir de ekonomik politika kaynaklı bir etken eklendi: Ülke yönetiminin konut inşaat sektörünü dizginleme politikası. Daha önce bir yazıda değindiğimiz gibi ülke yönetiminin bunun için bir gerekçesi konut sektöründeki balon oluşumunu önlemekti. Ülke yönetimi ortalamada enflasyonun altında bırakmamaya dikkat etse de banka mevduat faiz oranlarının düşük olması nedeniyle yatırım aracı olarak güçlü talep nedeniyle konut fiyatları 2008 krizi öncesin-den başlayarak hızla artıyordu. Konut sahipliğinin yüzde 90’ın üstünde olduğu ve nüfusun azalmaya başladığı, konut talebinin yüzde 90’lık bölümünün ikinci, üçüncü konut alımlarıyla ilgili olduğu ülkede sürdürülebilir olmayan bu balon oluşumunu kontrol altına almak ülke yönetiminin bir amacıydı. Öte yandan, ülke yönetimi konut inşaat sektörünün barınma ihtiyacını karşılamanın ötesinde büyümesini ekonominin kaynaklarının verimsiz kullanımı olarak görüyor, kaynakların sınai ve teknolojik gelişmeye katkı yapacak üretken alanlara yönlenmesini istiyordu; ekonomi için bu yönde bir yeniden yapılandırma hedefliyordu.

Bu doğrultuda 2022 ortalarında yapılan düzenlemelerle konut inşaat sektörüne verilen krediler kısılmaya başlandı. 2010’lu yıllarda sanayi sektörüne verilen kredilerin yıllık artışları yüzde 1’in altında kalırken, konut inşaat sektörüne verilen kredilerdeki yıllık artış her yıl artarak yüzde 6’nın üzerine çıkmıştı. Covid döneminde sıkıntıya giren sektöre verilen kredilerdeki yıllık artışlar düşmeye başlamıştı. 2022 yılında yeni politikayla kredi kısıtlaması da başlayınca kredi artış hızı giderek düşüp sonunda eksiye döndü, krediler azalmaya başladı. Bir yandan bunun büyük inşaat şirketlerinde yol açtığı krizin yarattığı güvensizlik-ler, bir yandan yeni politikanın konut fiyatlarındaki artış beklentisini kırmasıyla konut talebinin ve fiyatların düşmeye başlaması, sektörde hızlı bir küçülme süreci başlattı. Bu yılın başlarında konut satışları 2020 başına göre yarı yarıya azalmış bulunuyordu.

 

BATILILARIN İTİRAZI

Önemli bölümünü konut inşaatının oluşturduğu inşaat sektörü, bu sektöre girdi sağlayan sektörlerle beraber ele alınınca Çin ekonomisinin yüzde 20, bazı değerlendirmelere göre yüzde 25, hatta yüzde 30’unu oluşturuyor. Böylesine önemli bir sektöre böylesine güçlü bir darbe vurulmasının, kendi başına bırakılsa, ekonomik büyüme için maliyeti büyük olurdu. Ama ülke yönetimi bir yandan altyapı, bir yandan sosyal konut inşaat projeleriyle sektör üzerindeki baskıyı hafifletiyor. Öte yandan, politikanın hedef-lediği gibi sanayiye verilen kredilerdeki yıllık artışlar yüzde 1’in altlarından, giderek artarak 2023’te yüzde 5 düzeyine çıkmış bulunuyor. Bu artışlardan aslan payını elektrikli otomobil, çip üretimi gibi sektörler alıyor. Büyümenin inşaat sektöründen kaybettiğini bu sektörlerden kazanması hedefleniyor.

İşte burada batının itirazı başlıyor. Batılı yorumcular, sanayiye kayan bu kaynakların yaratacağı kapasite ile üretilenler ne olacak diye soruyor. İçeride talep zaten zayıfken artan üretimin ihracata yöneleceğini, diğer ülke pazarlarına akan malların onların üreticilerini zora sokacağını savunuyorlar. Bu yorumlarda Çin’in hızla artan otomobil ihracatı bunun bir öncüsü olarak değerlendiriliyor. Korkulan, güneş panelleri, elektrikli oto bataryaları gibi sektörlerde zaten dünya üretiminin büyük bölümünü gerçekleştiren Çin’in bu konumunun iyice pekişmesi ve diğer sektörlere de genişlemesi.

 

KAYNAKLARIN YÖNLENDİRİLMESİ

Batılı ve bazı Çinli yorumcular, ekonomiyi canlandırmak için kaynakların sanayiye değil, tüketiciye yönlendirilmesini savunuyor. Bu yorumlara göre kaynakların sanayiye değil, sosyal güvenlik sisteminin iyileştirilmesi, gelir destek programları gibi programlarla tüketicilerin harcanabilir gelirinin artırılmasına yönlendirilmesi, talebi artırarak ekonomik büyümeyi doğrudan etkilerken, sanayi kapasitesinde artış yoluyla diğer ülkeler için sorun, dolayısıyla diğer ülkelerle ilişkilerde gerginlik yaratmayacağı için tercih edilmeli. Ancak kaynakları inşaat sektöründen çekip sanayiye yönlendirme politikasının ana amacı ne olduğuna bakmaksızın daha çok üretmek değil, daha rekabetçi, daha iyi, daha yüksek katma değerli ürünler üretmek, teknolojide öne geçmek. Bu nedenle ülke yönetiminin bir süredir parça parça açıklanan ekonomiyi canlandırma tedbirleri arasına doğrudan tüketiciyi desteklemeye yönelik ögeler pek yer tutmuyor. Ekonomide kısa dönemli istikrarı sağlama amaçlarıyla bu yönde tedbirler de alınsa; bu, yeni teknolojilerde atılım yapmaya yönelik politikalardan vazgeçerek olmayacak. Konu Çin ile batı, özellikle ABD ile ilişkilerdeki gerginlik konularına katılacak görünüyor.

02 Aralık 2024 Pazartesi