Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili
Ortaokul-lise öğrenciliğimden hatırladığım bir siyasi slogan var. Rahmetli Necmeddin Erbakan Hoca’nın partisi olan Milli Selamet Partisi’nin (MSP) üzerinde çok durduğu ünlü sloganı olan ‘önce ahlâk ve maneviyat’. İçselleştirerek pratiğe döküldüğünde neleri sağlam tuttuğunu lafta kaldığında da nelerin tahribata uğradığını o kadar iyi deneyimledik ki. Basit ve sade olan kutsal mesajları içselleştirerek uyguladığımızda siyasette de, ticarette de, sivil toplumda da maksat hasıl oluyor. Aksi durumda ise bu üç alanda da tahribat getiriyor. Hem de geri dönüşü olmayan veya yıllarca sürecek bir tahribat.
Bu hatırlamadan ne demek istiyoruz? Bilindiği üzere uzun süreli olarak muhalefette kalmanın kolaylığı ile birlikte bıktırıcı bir tarafı var. İktidarda kalmanın ise kendi iç zorluğu bulunur. Her ikisi de derin bir rasyonaliteye dayanır. Konumuz; her iki taraftaki siyasetin kendi kurgusuna da problemlerine de çözüm üretmek değil, meseleye toplumsal açıdan bakmaktır. Her iki taraf için de önemli olan ‘önemsiz’ gibi algıladığımız, yalın ve basit gördüğümüz hususiyetlerdir. Aslında siyasetin dışında sosyolojik açıdan da ihtiyaç olan tam anlamıyla budur. Yani yalın hususiyetlerin; uzlaştırıcılığı, birleştiriciliği, kalıcılığı türünden gördüğü roller sosyal açıdan da çok değerlidir.
PRATİKTE UYGULANMALI
Toplum olarak en önemli yanılgılarımızdan biri; sık duyduğumuz, belki sözlü olarak çok önem verdiğimiz fakat aslında pratikte pek ciddiye almadığımız bazı hususiyetler vardır. Birkaç örnekten yola çıkarak meramımızı anlatmaya çalışalım.
Sözgelimi; Hazreti Peygamberin ‘komşusu aç iken tok yatan bizden değildir’ sözü aslında ne müthiş bir sözdür. Pratikte gönülleri katarak uygulandığında hem insani hem de sosyal açıdan ne başarıları beraberinde getirir bir düşünelim. Bize nasıl bir sosyal adaletin ve dayanışmanın felsefesini ve pratiğini sunduğuna dikkat kesilelim.
Diğer taraftan yine Hazreti Peygamberin çok yalın, sade ama müthiş bir sosyal rolü olan ‘tebessüm sadakadır’ sözünün içtenlikle uygulandığı bir toplumu düşünelim. Siyasetçisinden devlet yöneticisine, sivil toplumdan sanatçısına kadar herkesin sadece toplumda huzur ve esenliğin sağlanması ve devamı adına bu sade ilkeyi yapmacık değil, işin hakikatine uygun bir şekilde pratiğini ifa etmenin nasıl bir pozitif rol üstleneceğini düşünelim.
Yine Peygamberimizin sözü olan ‘aranızda selamı yayınız’ ilkesinin uygulanması, toplumsal barışı ne ölçüde kuvvetlendirir, bir düşünelim. Zira hepimiz biliyoruz ki, selamın anlamı barıştır, yani aslında iş; barış ve huzurun tesisidir, yayılması ve korunmasıdır.
YAPTIKLARIMIZI İÇSELLEŞTİRMEK
Bu örnekleri artırmak kolay. Şimdi bu üç sade hususiyetin pratikte uygulanmasının topluca nasıl bir netice vereceğini bir düşünelim. Barış ve huzurun tesisi ve devamı için: komşusunun, her şeyiyle ilgilenen ve dayanışan, akrabalarını / tanıdıklarını gözeten ve en önemlisi bunları yaparken bir nezaket ve tebessüm içinde, hiçbir ayrımda bulunmadan bunu yapabilen bir anlayışı söz konusu ediyoruz. Şüphesiz ki, tüm bunların icrasında ‘yaptıklarımızı içselleştirme’ son derece önemi haizdir.
Gönülden yapılmayan sosyal işlerden bir hayır çıkmayacağına inanırız. Netice olarak ömrümüzü aşan sosyolojik ve kültürel devamlılık toplumsal barış ve huzurun devamı ile sağlanır ve korunur. Bayramlar da buna iyi bir vesiledir. Dileğimiz; Ramazan Bayramımız birliğimize, dirliğimize güç katsın, milletimizi aziz kılsın. Zira milletimizin kendi bölgesinde ve kültürel-gönül coğrafyasında adaleti tesis etmek gibi hiçbir millete nasip olmayacak kutsal bir vazifesinin olduğuna inananlardanız. Bunun da ancak milletle birlikte yürüyen güçlü bir devlet ve iradeli bir liderlik ile mümkün olabileceğini tecrübe ile biliyoruz.
07 Mayıs 2021 Cuma