Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili
Ülkemizde ve dünyada ticaretin başlangıcında ve sürdürülmesinde aile faktörü önem arz eder. Aile, ticaret ve zihniyet ilişkisi inşa sürecinde birbirini etkileyerek/ besleyerek olumlu veya olumsuz durumlar ortaya çıkarır. Bu da kültürden kültüre farklılık gösterebilir. Bu süreçte ticaretin meşakkatli aşamalarından geçerek varlığını devam ettiren firmaların sahipleri, beşeri hayatın doğal bir sonucu olarak bir süre sonra emekliye ayrılır veyahut kendilerini bir miktar pasifize ederek işlerini bir alt soylarına, yani çocuklarına devrederler. Bu devir sonucu firmalar varlıklarını başarılı şekilde sürdürebilir, hatta şartlar elverirse işleri daha başarılı hale getirebilir ki, hepimizin aklına bu şekilde birçok şirket ve holding ismi gelir.
Ancak bazı durumlarda ikinci kuşak bu başarıyı yansıtamaz ve şirketler geçmişin tozlu sayfalarında yerini alır. Veyahut bunlar kapanmasa dahi faaliyetlerini vasatın altında bir biçimde sürdürürler. Eğer önceki durumları çok iyiyse, bu vasatlık bazen gözle görülmez ancak söz konusu firmalarda ciddi bir kaynak israfı ve yanlış yatırımlar olur.
Yıllar önce Murat Ülker’e gazeteciler “Siz yeşil sermaye misiniz?” diye sormuş ve kendisi de tek bildiği yeşil sermayenin dolar olduğu anlamına gelen bir cevap vermişti. Yarı nüktedan bu cevap; ticaretin politik görüş, din, ırk gibi konulardan bağımsız temel bir amacı esas aldığının güzel bir örneğidir: Para kazanmak. Tüccarlar için bu ortak amaç hasıl olduktan sonra herkesin yönü değişebilir yani parayı harcamaya yönelik tutumlar farklılık arz eder. İşte bu açıdan ticareti salt para kazanmaya indirgemenin doğru olmadığını söyleyebiliriz. Kazanılan parayı harcama tutumları açısından da kuşak farkını görebiliriz.
Firmaları başarısız yöneten ikinci kuşak temsilcileri denince akla çok para harcayan, çalışmayı sevmeyen, müsrif kişilikler gelebilir. Ancak şirketler sadece bundan dolayı zarar görmezler. Hatalı yatırımlar da bir o kadar dikkat edilmesi gereken konuların başında gelir. Birinci kuşak, firmaları belirli bir yere getirmiş ve belki ciddi bir gelirin sahibi olmuşlardır. İkinci kuşak temsilciler ise zaten o maddi şartlarda doğdukları için para kazanmak onların çoğu zaman birincil motivasyonu değildir. İş hayatına hep ‘falancanın oğlu/kızı’ olarak girdikleri için öncelikle kendi isimleri ile tanınır olmak onlar için oldukça önemlidir. Onlara göre babanın gölgesinden kurtulmak kendi başardıkları farklı veya yeni bir iş ile mümkün olacaktır. İşte bu motivasyon, şirketleri o andan itibaren yeni ve farklı sulara sürükler. Bundan sonra gelecek başarı, artık nispeten tecrübesiz ikinci kaptanların dümen maharetine bağlı kalacaktır. Oysa ki bir üst soy zaten epey hata yapıp onları telafi ederek o günlere gelmiştir.
Burada yapıla gelen başlıca hatalardan biri; çektiğimiz zorlukları çekmeyen çocuklarımızın başta bizim kadar kıymet bilemeyecek olmalarını normal bir durum olarak kabul edememektir. Onlara; belki yeni bir firma kurduramayız ama nasıl zorlukların çekildiğini, özverili bir şekilde telkin edebilir, kendilerinin iş hayatına daha erken yaşlarda en alt seviyelerde çalışarak başlatabilir böylece bizimle ve alt seviyedeki çalışanlar ile empati yapabilmelerinin önünü açabiliriz. İkinci olarak da yine onlara bir firmayı kurup belirli bir yere getirmek kadar onu devam ettirebilmenin de oldukça önemli olduğunu izah edebilir ve bu başarının bir insanın ticari hayatı için yeterince değerli olduğunu anlatabiliriz. Kendi hatalarımızdan örnekler vererek onların aynı hataları yapmayacaklarına dair inancımızı söylemeli ve motive edici öğütler vererek babanın rekabet edilecek bir figür olmadığını zihinlerine işlemeliyiz.
Uzun ömürlü aile işletmeleri güven duyulan bir ticareti beraberinde getirir. Güven ise aslında en büyük sermayedir. Bu işletmelerde bilgi ve deneyim olduğundan kaynaklar daha az israf olur. Uzun ömürlü olduktan sonra kurumsallaşabilen firmalar artık daha bir sağlam demektir. Ülke ekonomisi uzun ömürlü şirketlerden muhakkak olumlu anlamda etkilenir. Tüm bu sebeplerden dolayı birinci kuşak kurucular emeklerinin ve sermayelerinin zayi olmaması adına şirketleri bir alt soyuna devrederken yukarıda değinilen hususlara dikkat etmelerinde ülkemiz ve kendileri açısından yarar vardır.
17 Ocak 2020 Cuma