Hakan Güldağ
2020’deki asgari ücret belirlendi ve geçen yıla göre yüzde 15 artışla 2 bin 324 lira oldu. Bahsettiğimiz rakam, asgari ücret, bekar ve çocuksuz çalışanlar için geçerli. Farklı durumlarda, rakam artıyor.
Yeni asgari ücretin işverene maliyetinin, 3 bin 458 lira olacağını da kaydetmek gerek. Ayrıca bu yıl devlet desteğinde farklı bir uygulamaya gidildi. Geçen yıl çalıştırılan işçi sayısına göre 101 lira ile 150 lira arasında değişen devlet desteği, bu yıl çalıştırılan işçi sayısına bakılmaksızın 75 lira olarak belirlendi.
Açık konuşalım, çok itiraz gelmedi ama belirlenen asgari ücret, ne işçi ne de işveren tarafını memnun edebildi.
Yeni asgari ücreti, çalışanlar düşük, işverenler yüksek buluyor. Ücretin ‘açlık sınırı’ olarak belirlenen 2 bin 100 liranın biraz üzerinde olması, çalışanların memnuniyetsizliğinin temelini oluşturuyor. İşverenler ise geçen yıl yüzde 0.5 civarında kalan büyümeye ve de bu yıl hedeflenen yüzde 8.5 enflasyon hedefine bakıp, asgari ücrette yapılan yüzde 15 artışı fazla görüyor.
Kabul edelim ki, memnuniyetsizlik ve endişeler sadece rakamla ilgili de değil. İşsizlik, hayat pahalılığı, artan maliyetler, azalan destekler hem çalışanları hem işverenleri etkiliyor.
Akıllardaki soru şu: Bu sorunların üstesinden kim, nasıl gelecek?
***
Tabii sorunun tek cevabı yok. Farklı çıkar ve düşüncelere sahip kesimlerden farklı yanıtlar gelecek. ‘Ekonomi yönetimi’ diyenler olacağı gibi, konuyu ‘her koyun kendi bacağından asılır’ yaklaşımıyla değerlendirenler de olacak. Bilmiyorum bana katılır mısınız, ben son dönemde, aslında bütün toplumu ilgilendiren sorunların çözümünde iş dünyasından beklentilerin artmaya başladığını gözlemliyorum.
Yeni bir yıla, yeni umutlarla girdiğimiz bu günlerde, iş dünyasının da işi kolay değil. Bir yanda şirketin, bir yanda çalışanların ihtiyaçları... Diğer taraftan yatırımdan büyümeye ülkenin ihtiyaçları...
Peki, iş insanları bunu nasıl başaracak?
***
Bu sorunun tek bir basit yanıtı var: Eğer ekonomideki çalkantıları göğüsleyebilirse...
İş dünyasından beklentilerin yükseldiği bir süreçte, onlara maddi ve manevi desteğin verilmesi gerekiyor. Bu destekleri beklemek, bunca istihdam sağlayan, gelir getiren iş insanlarının hakkı. Ancak işin gerçeği şu ki destek beklerken, vakit kaybetme lüksleri yok. İşler tıkır tıkır yürümek zorunda...
Bunun için iş insanlarının önce çalkantılı sulardaki bir kaptan gibi davranmaları gerekiyor. Fırtınayı önce beyninizde alt etmek durumundasınız. Bunun için yapılacak ilk iş ise çalkantılara, türbülanslara karşı ‘pozitif denetim’ sağlamak. Türkçesi ile ‘en uygun manevra hızını’ bulmak.
En uygun manevraları yapabilmek için esneklik şart. Karmaşıklık ve belirsizliğin arttığı bir dönemde çözüme giden en kısa ve etkili yollar esnek düşünceden geçiyor. Farklı ihtimalleri, yöntemleri ve araçları zihninde harman eden iş insanları çözüm zenginliğine daha kolay ulaşabiliyor. Esneklik kritik dönemlerde yönetimin kalitesini yükseltiyor.
***
İstikrar dönemlerinde bir kaya gibi sağlam kurallar işe yarar ama çalkantılı değişim dönemlerinde sizi çıkmaz sokağa da sokabilir.
Çinli filozof Lao Tzu, “Esnekliğin direnci yendiği, herkes tarafından bilinen ama uygulanamayan bir gerçektir” diyor.
Ünlü yönetim gurusu Peter Drucker ise ‘Fırtınalı Dönemlerde Yönetim’ kitabında ısrarla şu düşüncenin üstünde duruyor: “Zeki olma, dikkatli ol.” Ardından da ekliyor: “Geleceği önceden görmek, sizi sadece dertlere boğar. Yapılması gereken, ortada olanı yönetmek, yapılabileceği ve yapılması gerekeni yaratmaya çalışmak...
Hiçbir mucize çözüm, hemen varılan hiçbir tespit yoktur.”
***
Diyeceksiniz ki, Türkiye’deki iş insanlarının ‘fırtınalı sularda yönetim’ deneyimi zaten en üst düzeyde... Gelişmiş ekonomiler diye tanımlanan ülkelerdeki iş insanları dahil. Tavsiyelere çok ihtiyaç yok! Haklısınız. Ancak kabul edelim ki, ortam hâlâ dalgalı ve oynak...
Üstelik çalışanlarınızı mutlu etme baskısını da çalışıp kazanıp bol vergi vermeniz yönündeki beklentilerin baskısını da daha fazla hissedeceksiniz. Daha rekabetçi bir Türkiye yaratarak, ülkemizin refahının sürdürülebilir olmasını sağlamak da sizin göreviniz.
İşiniz bu yıl da kolay olmayacak. Ne yapıp edip, içinde bulunduğumuz dalgalı ve oynak ortamın yarattığı gerilimi, bir enerji kaynağına dönüştürmeyi ve işinizi geliştirmeyi başarmanız gerekiyor.
Hepinize kolaylıklar ve başarılarla dolu bir 2020 diliyoruz.
HANGİ ÖNLEMLER ALINMALI
Çalkantılı dönemlerde pozitif denetimi öne çıkarmak gerekiyor. Uzmanların aşağıda özetlemeye çalıştığımız önlemlerini devreye aldığınızda uzun süreceği anlaşılan sıkıntılı dönemden şirketinizi büyüterek çıkmanız mümkün:
- Maliyetleri, firmanın entelektüel sermayesini zedelemeden, yani ilk iş elemanları işten çıkarmadan düşürmenin yol ve yöntemleri üzerine çalışın.
- Sabit maliyetleri, değişken maliyetlere dönüştürmek zor günlerde işinize yarayabilir. Dışarıdan girdi, parça veya hizmet alma kararı öncesinde, bu iki maliyet türü arasındaki dengeyi dikkate alın.
- Stoklarınızı minimum düzeyde tutun.
- Hesaplarınızı, kâr marjlarındaki düşüşün süreceği varsayımına göre yapın.
- Yönetim kurulunuzu yeniden yapılandırın. Kuruldakileri hep ‘evet efendim’ diyenlerden oluşturmayın. Sizi hem riskler hem de fırsatlar konusunda uyaracak, ufku geniş ve olaylara farklı bir açıdan bakacak kişileri tercih edin.
- Likiditenin iyi yönetimi türbülans döneminde sizin manevra yeteneğinizi yükseltir. Bunun için 6 veya 12 aylık süreler için nakit akış tahmini yapın. Bu tahminler gerçekleşmese bile siz hiç olmazsa nakit kaynaklara sıkışacağınız dönemleri önceden görebilirsiniz.
- İç pazarın kıymetini bilin ve müşteri sadakatini güçlendirmek için önlem alın.
- Dış pazarlarda farklı müşteri segmentlerini ve hedef kitleleri, ayrı ayrı inceleyip yeni satış yöntemleri geliştirin.
03 Ocak 2020 Cuma