tatil-sepeti
Prof. Dr. Nurullah GÜR

Prof. Dr. Nurullah GÜR

Diğer Yazıları

Doç. Dr. Nurullah Gür

En az 2019 kadar hareketli geçmesi beklenen yeni bir yıla giriyoruz. Bir önceki yazıda 2019’un genel değerlendirmesini yapmıştık. Bu yazıda 2020’ye dair bir projeksiyon sunmaya çalışalım.

Küresel ekonomiye dair meselelerle başlayalım. ABD ve Çin arasındaki ticaret anlaşmasının birinci fazı nihayet ortaya çıktı. Dar kapsamlı da olsa bu anlaşma, küresel ekonominin belli bir süre nefes almasını sağlayacak. İngiltere’de Muhafazakar Parti’nin erken seçim zaferi, Brexit’e yönelik bazı endişelerin azalmasını sağladı. 31 Ocak’tan sonraki 11 aylık süreçte ayrılma şartlarının pazarlığı yapılacak.

Ticaret savaşlarına ve Brexit sürecine dair belirsizliklerin belli oranlarda azalması, 2020’nin ilk yarısında küresel ekonomiye dair büyüme beklentilerini yukarıya taşıyacak. Yılın ilk altı ayı küresel finans piyasalarında dalgalanmanın daha az yaşanacağı bir dönem olabilir. Ancak ikinci altı aylık süreç daha sert geçebilir.
ABD Başkanı Trump, 2020 seçimleri yaklaştıkça seçim kampanyası için zaman zaman Çin’i sıkıştırmaya çalışan tehditler savurabilir. Ticaret anlaşmasının ikinci fazı için ABD’nin Çin’e karşı daha sert davranacağının sinyallerini verebilir. Bu durum piyasalarda yeni bir tedirginlik dalgası oluşturabilir.

Öte yandan Brexit’de serbest ticaret anlaşması ve İrlanda sınırı gibi kritik konu başlıkları ile ilgili haziran sonuna kadar belli bir mesafe kat edilemezse süreç 2021’e sarkabilir.

Bu durumun oluşturabileceği riskler haliyle finans piyasalarına negatif yansır.

Eğer ticaret savaşlarına ve Brexit’e dair yeşeren umutlar 2020’nin ikinci yarısına kadar korunamazsa küresel büyümeye dair endişeler artar. Hatta bazı AB ülkelerinin resesyona girme riski doğabilir.

2019’u keyifsiz kapatan AB ekonomisinin toparlanması için önümüzdeki yıl çok belirleyici olacak. AB ülkelerinin özellikle yılın ilk yarısında ekonominin trendini yukarıya çekecek canlandırıcı hamleleri ve reformları gerçekleştirmek için yoğun çalışmaları gerekiyor. Eğer AB ülkeleri, 2019’da olduğu gibi 2020’yi de kısır siyasi çekişmelerle geçirirse önümüzdeki 10 yıllık süreçte müzmin durgunluğa doğru sürüklenebilir.

Gelelim bizim cepheye. Türkiye ekonomisi, 2020’ye geçtiğimiz yıla kıyasla biraz daha moralli ve umutlu giriyor. Enflasyon, faiz, kur, büyüme ve cari denge gibi göstergelerde belli oranda iyileşmeler yaşandı. Cari dengede olduğu gibi bu toparlanmanın bir kısmı konjoktüreldi. 2020, ekonomideki toparlanmayı sağlamlaştırmak ve yapısal sorunları çözmek için kritik bir yıl olacak. 2020’de ekonomik büyümenin 2019’a göre çok daha iyi gelmesi bekleniyor. Ertelenen tüketim harcamalarının ve yatırımların devreye girecek olması ve baz etkisiyle büyüme rakamları yukarıya çıkacak. Net ihracattan ziyade iç talep, 2020’de ekonomik büyümenin ateşleyici gücü olmaya aday.

Enflasyonun 2020’de tek haneli rakamlara inmesi için kamu tarafından yönetilen/yönlendirilen ürünlerin fiyat artışlarının yavaşlaması ve gıda fiyatlarındaki dalgalanmanın önlenmesine yönelik yapısal adımların devreye girmesi gerekiyor. Döviz kurlarındaki istikrar, tek haneli enflasyonu yakalamak için bir diğer belirleyici faktördür.

Olası yaptırımlar konusunda ABD ile gerçekleştirilecek diplomatik görüşmeler, döviz piyasasının yönünü tayin edecektir. ABD ile uzlaşılamayan birçok konu başlığı olsa da diplomatik hamlelerle bazı kritik meselelere dair orta yolun bulanabileceğini düşünüyorum. Tıpkı 2019’da olduğu gibi.

Evet, Türkiye ekonomisi açısından 2020’ye dair en büyük risk unsuru ABD ile devam eden yaptırım süreci olacak. Ancak dış politikaya dair meselelerde sürekli en kötünün fiyatlanmasının da yanıltıcı olacağının altını çizmek isterim.

Türkiye ekonomisi açısından diğer önemli risk unsurları ise AB ekonomisinde yaşanacak olası bir yavaşlama ve anlaşmasız bir Brexit’in gerçekleşmesidir. Bu ikisinin yaşanması durumunda Türkiye’nin Avrupa’ya gerçekleştirdiği ihracatta düşüşler olabilir.

Enflasyonda tek haneli rakamlara yaklaşılması ve dış politikaya dair risk priminin kontrol altında tutulması durumunda Merkez Bankası’nın 2020’de politika faizini tek haneye indirmek için hareket alanı olabilir. Eğer bu gerçekleşirse, ekonomik aktivitenin canlanması ve işsizliğin düşmesi hızlanabilir. Faizlerin düştüğü ortamda ekonomik büyümeyi kalıcı ve istikrarlı hale getirmek için kredileri daha çok tüketicilere yönlendirmektense katma değeri yüksek sektörlere ve şirketlere aktarmak daha doğru olacak. 2020’ye dair en büyük ekonomik temennimiz, hiç kuşkusuz Türkiye’nin kur şokunun etkilerini tamamen geride bırakıp dengelenmeyi sağlamlaştırması olacaktır.

27 Aralık 2019 Cuma