fatih@fatihoktay.com

 

Çin, on yıllardır oto sanayinde rekabet gücü kazanmaya çalışıyordu; geçen yazıda belirttiğimiz gibi dünyanın en büyük oto ihracatçısı konumuna gelerek sonunda başarıya ulaşmış görünüyor. Bu, gerçek bir krizi fırsata çevirme hikayesi oluşturuyor.

 

Daha önceki bir yazıda ele almış olduğumuz gibi Çin, 80’li yılların başlarında oto üretim kapasitesini artırmak ve ülke üreticilerinin teknolojik düzeyini yükseltmek için iç pazarını yabancı otomobil üreticilerine açmış; büyük devlet şirketleri ile yüzde 50 ortaklık yapmak koşuluyla yabancı şirketlere Çin’de üretecekleri otomobilleri iç piyasaya satma izni vermişti. Ülke üreticilerine teknoloji transferi sağlamayı amaçlayan bu politika başarılı olmamıştı.  2010’lu yıllara gelindiğinde Çin, dünyanın en çok otomobil üretilen ve satılan ülkesi olmuştu ama yerli-yabancı ortaklıkları yalnız yabancı ortağın marka ve modellerini üretiyor, bunlar satılan binek otomobillerinin yüzde 70’ten fazlasını oluşturuyordu. Yabancı ortaklar teknolojilerini kıskançça koruduğundan ülkeye ciddi bir teknoloji transferi de gerçekleşmemişti. Çin’in büyük devlet şirketleri, yabancı üreticilere dayalı devlet politikalarına rağmen ortaya çıkan ve yaşamını sürdürebilen, çoğu özel yerli üreticileri pazarın ancak düşük gelir gruplarına hitap eden yüzde 30’luk bölümüne sahipti.

 

ÇEVRE VE İKLİM SORUNU

 

Öte yandan, 2000’li yıllara gelindiğinde ülkede ciddi bir çevre ve iklim sorunu ortaya çıkmış bulunuyordu. Çin, yıllardır dünyanın imalathanesi işlevi görüyordu, bu doğrultuda dünyadan hammadde ve ara mallar ithal edip bitmiş mal ihraç eden, adeta bir pompa gibi çalışıyordu. Ancak bu üretim sırasında ortaya çıkan zararlı maddeler ülkede kalıyor, doğada ve insanların vücutlarında tahribata yol açıyordu. Ülke kentlerinin çoğunda, yılın büyük bir bölümünde hava kalitesi dünya sağlık örgütü ölçütlerine göre ‘çok sağlıksız’, birçoğunda ise ‘tehlikeli’ olarak nitelenen düzeylerdeydi. Ülkenin Çevre Koruma Bakanlığı’nın verilerine göre, 2000’li yılların başlarında ülke nehirlerinin üçte birinden çoğunda su, insan temasına elvermeyecek derecede kirli, daha doğrusu zehirliydi. 

 

Aynı şekilde yeraltı su kaynaklarının yarıya yakını tarım ve ev kullanımına uygun değildi. Ülke topraklarının önemli bir bölümünde topraklar ciddi boyutlarda ağır metal kirlenmesiyle karşı karşıyaydı. Tüm bunlara bağlı olarak ülkede kanserden ölümlerin yüksek düzeyde görüldüğü çok sayıda ‘kanser köyü’ ortaya çıkmıştı. Çin, bir yandan da 2000’lerin ilk yarısında önce AB, sonra ABD’yi geçerek dünyanın en büyük karbondioksit salımcısı olmuştu. Bilindiği üzere karbondioksit insan sağlığına doğrudan zarar veren bir gaz değil ama artık aşina olduğumuz aşırı iklim olaylarının sıklık ve boyutlarının giderek artmasına ve yeryüzünün insan yaşamı için elverişli olmaktan çıkmasına yol açan küresel ısınmaya bağlı iklim değişiminin baş sorumlusu. 

 

YEŞİL TEKNOLOJİ POLİTİKALARI

 

Tüm bunlar ülke yönetimi için dev bir kriz anlamına geliyordu. Çevre sorunlarının yol açtığı toplu eylemler sıklaşıyor, ülke yönetiminin meşruiyeti için tehlike oluşturuyordu. Çevre kirliliğine bağlı sağlık ve çevre sorunlarının çözülmesi, giderek yükselen bir maliyet tablosu ortaya koyuyordu. En büyük karbon salımcısı olmak, ülkenin uluslararası itibarının sarsılması ve uluslararası eleştiri ve baskı ile karşı karşıya kalmasına yol açacaktı.

 

Ülke yönetimi, 2000’lerin ortalarından başlayarak önce çevre korumayı, ardından da iklim krizini en üst öncelikleri arasına aldı. Bu çerçevede 2010 yılından başlayarak rüzgar ve güneşe dayalı enerji üretimi, enerji depolamaya yönelik batarya üretimi, elektrikli araçlar gibi yeşil teknolojileri güçlü bir şekilde destekleyen politikalar izlemeye başladı. Bir yandan bu politikaların etkililiği, bir yandan ülkenin yerel yönetimleri merkezi yönetimin gösterdiği hedefler doğrultusunda yarışa sokan idari sistemi, öte yandan on yıllardır dünyanın imalathanesi olma sonucunda ortaya çıkan gelişmiş sanayi ekosistemleri, Çin’in kısa süre içinde tüm bu alanlarda dünya lideri olmasını sağladı.

 

Çin, bir hamlede çok sayıda sorunu çözüm yoluna koymuş, krizi fırsata dönüştürüp değerlendirivermişti.

25 Eylül 2023 Pazartesi