tatil-sepeti
Ayrık otları temizleyip hayvanları güdüyor

HABER: AYŞE BAŞAK Tarımda, ayrık otlarının temizliği veya ekinin çeşitli evrelerde türlü zararlılara karşı korunması büyük önem taşıyor. Bu amaçla kullanılan kimyasal ilaçlar, hem insanları hem toprağı tehdit ediyor. Organik tarım ise kimyasal ilaç kullanılmayan bir tarım anlayışını içeriyor. Bu da çok daha fazla insan gücü, özen ve emek gerektiriyor. Ancak teknoloji, gelecekte organik tarımın imdadına koşacak gibi görünüyor. Avustralya’da bulunan Agerris firmasının geliştirdiği bir çiftçi robot, önümüzdeki aylarda piyasaya sürülecek. İLK DENEME 2016 İlk versiyonu 2016 yılında üretilen SwagBot adlı çiftçi robot, bu yıl yapay zekanın da eklenmesiyle bambaşka bir boyuta taşındı. Robot, 4.6 milyon dolar harcandıktan sonra nihayet piyasaya sürülmeye hazır hale geldi ve bir yıl içinde müşterileri ile buluşmaya hazırlanıyor. KARDEŞ GELİYOR Eski versiyonu uzaktan kumandalı olan robotun son versiyonu insana ihtiyaç duymuyor. Ayrık otlarını kendi kendine tanıyor ve temizliyor. Bir başka marifeti ise hayvan sürülerini gütmek. SwagBot büyük ölçeklerde, geniş tarlalarda çalışmak için tasarlanmış. Ancak Agerris firması küçük çiftlikler için de bir robot geliştiriyor. Digital Farmhand ismi verilen bu robot da kimyasal olmadan otları ayıklayabilecek, akıllı ilaçlama yapabilecek, hasatın miktarını tahmin edebilecek. BİRKAÇ AY SONRA PİYASADA Agerris, robotun fiyatını gelişmekte olan ülkeler için de rekabetçi bir seviyede tutabilmeyi umuyor. Ticari faliyete birkaç ay içerisinde geçilecek bu robotlar, çiftçilerin beğenisine sunulacak. SwagBot ve Digital Farmhand, yapay zekanın da yardımıyla geleceğin tarım teknolojisine önemli birer örnek. Viyana’da trafik lambaları artık düğmesiz Avusturya’daki Graz Üniversitesi’nin geliştirdiği teknoloji sayesinde yayalar karşıya geçmek için düğmeye basmak zorunda kalmayacak. Trafik lambalarına yerleştirilen kameralar yayaları görecek ve ışıklar otomatik olarak yanacak. Yayalar yolun kenarına geldikleri anda harekete geçen sistem, araçların durması için onlara kırmızı ışığı yakacak. Trafik yönetimi alanında çalışan Günther Pichler firmasının montajını yapacağı cihazlar, önümüzdeki aylardaki denemelerden sonra yaygınlaştırılacak.

10 Haziran 2019 Pazartesi

Artık her şey küresel

HABER: ZEYNEP DERELİ İletişim teknolojileri başta olmak üzere dijital çağın sağladığı olanaklar, insanların kendi coğrafyalarının sınırları içine hapsolmadan çalışmasına ve toplumsal yapılara dahil olmasına olanak tanıyor. Bunu yapmak için çözüm odaklı, çevreye duyarlı, egosundan arınmış, platform ve ekosistem içinde yer almayı bilen yeni bir insan tipine dahil olmak gerekiyor. Ortaya çıkan bu yeni insan tipi, dünyanın her yerindeki ihtiyaçlara hitap eden küresel bir sistemin parçası olma şansına sahip oluyor ve bunu yaptığı zaman değer kazanıyor. İkamet edilen ve çalışılan şehrin ya da ülkenin birbirinden farklı olmasının gündeme geleceği bir dünyada yaşıyor olacağız ve bu çok daha büyük işlere imza atmayı kolaylaştıracak. Bu büyüklük bir yandan daha yüksek pazar büyüklüklerine, nüfusa, ekonomiye hitap etmek anlamına gelirken, diğer yandan çok gelişmiş ve çeşitlenmiş servisleri sunan büyük yapılar içinde gelişmişlik düzeyi yüksek operasyonların parçası olmak anlamına geliyor. Her iki biçimde de büyük resimden pay almak anlamına gelecek şekilde küreselleşmenin parçası olmak, günümüzün en önemli ekonomi ve uluslararası ilişkiler konularından biri. Bu nedenle giderek artan biçimde uluslararası ticaret hacimleri, ticaret savaşları ve ihracattan bahsediyoruz. Yine aynı nedenle son dönemde yazılım ihracatı, servis ihracatı gibi konular ürün ihracatı kadar ve hatta daha fazla tartışılıyor. Bunların hepsi bir birikim oluşturmaya ve kendi alanında marka olmaya dayanıyor. Eğitim, oluşmasına katkıda bulunduğu yetenek havuzu kadar eğitim ekonomisi olarak ele aldığımızda da bize bu tablo hakkında fikir veriyor. 100 MİLYAR DOLAR GELİR Eğitimin kendisine baktığımızda küresellik özellikleri sergilediğini ve kendi başına da önemli bir iş büyüklüğü oluşturduğunu görüyoruz. Uluslararası eğitim her yıl 100 milyar doların üzerinde gelir oluşturuyor. Türkiye, son yıllarda yapılan yatırımlarla OECD ülkelerinin eğitim sektöründeki payını yüzde 1’e çıkarmış olsa da dünyadaki eğitim pastasından henüz yeterli pay alamıyor. Dünyada 5.5 milyondan fazla öğrencinin kendi ülkesinin dışında eğitim aldığı tahmin ediliyor ve Türkiye’de şu anda şu anda öğrenim gören uluslararası öğrenci sayısı için verilen rakam 125 bin. OECD verileri, bu rakamın 2025 yılında 8 milyona ulaşmasını öngörüyor. Sadece pazar olarak bakıldığında bile, bu dönemdeki yüzde 50’ye yakın büyüme tahmini önemli bir iş fırsatını ortaya çıkarıyor. Ancak eğitim ve öğretim, sadece pazar olarak değerlendirilecek kadar basit bir konu değil. Bunun nedeni insan ile ilgili olması. Her şeyin ötesinde geleceğin düzenini ve mutluluğunu yaratacak bilgili ve yetenekli bir insan topluluğu ortaya çıkaracak eğitimi sunmak gerekiyor. Bu açıdan bakınca, yurtdışında okumanın başka coğrafyaları ve insanları tanıma; onlarla birlikte yaşama ve iş yapma kültürü yaratma; bunun sonucunda çatışma kültürünün yerine bu etkenlere dayanan paylaşım kültürünü oluşturma konuları, asıl önemli başlıklar haline geliyor. Ancak evrensel değerleri kucaklayarak ortaya çıkan yeni dünya ile uyumlu yaşayacak ve hatta ona yön verecek çocukları yetiştirmek de, bu amaçlara başka bir ülkede okumak kadar etkili bir yanıt vermeyi sağlayabilir. HİZMET İHRACATINA ODAKLANALIM Bu oyun sahasında etkin bir oyuncu olabilmek için yeni özelliklere sahip olmak ve küresel talebe hitap edebilmek gerekiyor. Beklentilerin büyüklüğü düşünüldüğünde bu alana odaklanmak gerektiğini görüyoruz. Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olan cari açığını kapatmak için son dönemde hizmet ihracatını artırmaya odaklanması ve en önemli döviz gelir kalemleri olan turizm, taşımacılık, eğitim, sağlık gibi alanların yanına hizmeti de ekleme niyetini ortaya koyması, bu bakış açımızı destekliyor. Hizmet ihracatı, geçmişte yurtdışına çağrı merkezleri üzerinden destek sağlanması ile gündeme gelmişti. Bu dönemde bunun düşük nitelikli bir iş olduğu yönündeki eleştiriler ile karşılaşılırken, sonrasında Türkiye’den doğuya kayan bu işlerin ne kadar önemli bir ekonomi yarattığını gözlemlemekle yetinmiştik. Bugün gelişen teknoloji, çok daha yüksek katma değerli işleri uzaktan yani coğrafi sınırlamaların etkisi altından kalmadan sunmaya olanak tanıyor. BULUT EKONOMİSİ Bulut teknolojisi ve her şeyin servis olarak sunulmasına olanak veren XaaS yöntemi şimdiden dünyanın herhangi bir yerinden diğer yerlerine ulaşıp ekonomik değeri olan işler yapmaya olanak tanıyor. Eskiden çok büyük yatırımlarla kurulan teknolojik altyapılar üzerinden kendi çevrelerindeki sınırlı bir kitleye hizmet veren şirketler, şu anda bulut üzerinde ister platformu ister yazılımı isterlerse de bütün altyapıyı servis olarak kullanarak kendi işlerini yayabildikleri gibi yepyeni işleri de başlatabiliyor. Aynı zamanda şirketler kendi geliştirdikleri uygulamaları aynı sistem üzerinden başka şirketlerin kullanımına açabiliyor. Bu yeni dünyada önemli olan, sunulması kolaylaşan bu servisleri almak için farklı olduğunuza inanarak sizi tercih eden bir kitleye sahip olmanız. Bu da doğrudan doğruya sizin sunduğunuz müşteri deneyiminiz ve marka değeriniz ile bağlantılı. Günümüzde bu önerme sadece şirketler için değil, insanlar için de geçerli olmaya başladı. Bir dijital projenin geliştirilmesinde çalışacak kişiler artık uzakta olsalar da sisteme bağlanarak işlerini yapabiliyorlar. Bunun yarattığı değişim muazzam ve dijital yeteneklerin dünya üzerindeki yayılma biçimi ile başarılı dijital projelerin ortaya çıktığı ülkeler arasındaki ayrımı ortadan kaldırıyor. Burada dikkat çekici olan sadece teknolojiden anlayan ve anlamlandıran insanların küresel olarak kabul gören ürünler geliştirmeleri değil. Aynı derecede dikkat çekici olan nokta, yaşanmakta olan sorunun farkında olup bu soruna yaratıcı bir çözüm geliştirmek. Farkındalık dinleme, düşünme, görme ve harekete geçme boyutları ile bu tür başarılı örnekleri geliştirme yeteneğini birden çok açıdan destekliyor. Çözüm odaklılık ise, farkındalık desteği ile birlikte özgün tasarımlara giden yolu açıyor. Bunlar, işletmelerin asıl faaliyet alanlarındaki süreçlerini karlı kârlı bir biçimde sürdürürken çevrelerine de faydalı olmasını sağlayan yaratıcı çözümler. Bu çözümlerin dünyamızın geleceğine katkıda bulunduğunu görmek zor değil. Z kuşağı ile birlikte dünyanın kaynaklarının daha sağlıklı biçimde kullanılmasına ve paylaşılmasına yönelik duyarlılığın artması, bulut ekonomisi ile birlikte düşünüldüğünde şimdiye kadar alışık olmadığımız yeni ekonomik modellerin ortaya çıkmasını sağlayacak.

29 Mayıs 2019 Çarşamba

Yeni pikseller 1 milyon kat daha küçük

HABER: AYŞE BAŞAK Ekran teknolojisinde son yılların önemli gelişmelerinden biri yaşanıyor. Altın tozu ve aktif polimerler kullanılarak bugüne kadar geliştirilmiş en küçük piksel üretildi. Piksel teknolojisinin alışılmış ekranlardan çok daha büyüklerinin yolunu açacağı, hatta büyük bir binayı kaplayıp, ekrana dönüştürebileceği öngörülüyor. Üstelik bugüne kadar olmadığı ölçüde düşük maliyetlere. Monitör teknolojileri, ağır ama emin adımlarla bugüne gelirken akıllı telefonların ekranları inanılmaz bir hızla gelişti. Piksel kavramının hayatımıza girmesi ile birkaç inç’lik alana binlercesinin sığacağı kadar küçülmeleri göz açıp kapayıncaya kadar oldu. Akıllı telefon ekranları, küçücük alanlarına sığdırabildikleri kadar çok sayıda piksel sayesinde daha yüksek çözünürlüğe sahip. Bir ekrana daha çok sayıda piksel sığdırmak içinse daha küçük piksel üretmek gerekiyor.Cambridge Üniversitesi’nden araştırmacılar, dünyanın en küçük pikselini üretmeyi başararak ekran teknolojisinde yeni bir eşiğe ulaştı. Üretilen yeni pikseller, akıllı telefon ekranlarındaki piksellerden 1 milyon kat daha küçük boyutta. DOĞAYI TAKLİT EDİYOR Peki, bu ne anlama geliyor? Öncelikle yeni pikselleri kullanarak devasa ekranlar üretmek, mesela bir gökdelenin yüzeyini ekrana dönüştürmek daha kolay olacak. Büyük boyutlu esnek ekran teknolojilerinin uygulamaları için de önemli bir buluş olduğunu söyleyebiliriz. Cambridge Üniversitesi’nde geliştirilen bu teknolojiyi mümkün kılan, altın tozunun aktif polimerle kaplanması oldu. Nanometrik altın tozları, polyanilin adı verilen bir aktif polimer ile kaplandı ve ışığı tutan bir yansıtıcı yüzeye yerleştirildi. Bu teknolojinin doğayı taklit edebildiğini söyleyebiliriz; çünkü polimere elektrik verildiğinde polimer kimyasal olarak değişerek pikselin de rengini değiştirebiliyor. Tıpkı hızla renk değiştiren bir ahtapot ya da kalamar gibi… DAHA AZ ENERJİ HARCIYOR Piksellerin en önemli avantajlarından biri de daha az enerji harcamaları. Üstelik muadillerine göre hem daha kolay hem de daha ucuz bir biçimde üretilebiliyorlar. Pikseller herhangi bir yüzeye püskürtülerek uygulanabiliyor. Güneş ışığında dahi görülebilecek kadar parlak olan pikseller bir renge büründüklerinde, kapatılana kadar o renkte kalabiliyor.Ekip şu sıralar renk skalası üzerinde çalışıyor ve projenin hayata geçirilmesi için bir sponsor ortak arıyor. ORGAN NAKLİNDE BİR İLK BÖBREĞİ 5 DAKİKADA HASTAYA ULAŞTIRDI ABD’de, Maryland Tıp Merkezi’nde tedavi gören bir hastaya, bir bağışçıdan alındıktan sonra ilk kez insansız hava aracı (drone) ile taşınan böbrek başarıyla nakledildi. Drone’nun tasarımcılarına göre insansız hava araçlarıyla yapılan bu hayati teslimat basit bir denemeden öte bir anlam taşıyor. Bu özel drone bir çeşit insansız kargo uçağı olarak da tanımlanabilir. Ancak taşıdığı yük çok kıymetli; çünkü bir organın, bağışçıdan alındıktan sonra en kısa sürede nakledilmesi gerekiyor. Drone’nun böbreği ameliyatın olacağı yere ulaştırması sadece 5 dakika sürmüş. 5 dakikada kat ettiği mesafe ise 4.5 kilometre. İlk kez drone kullanılan bu tarihi nakilde, böbrek rota boyunca izlendi, yüksek teknolojili cihazlar ile korundu. Hatta drone’un düşme ihtimaline karşı bir paraşüt sistemi de önlem olarak uçuşta yerini aldı. Bu ilk adım yaygınlaşırsa nakillerin hızlanıp kolaylaşacağını söylemek yanlış olmaz. Drone tasarımcılarının hedefleri büyük; organ naklinde en çabuk, en güvenilir ve en ucuz yöntem olarak kabul görmeyi planlıyorlar. Günümüzde organlar uçaklarla taşınıyor. Uzun mesafeler kat ederken, yoğun hava trafiği, nakil sürecini uzatıyor ve organı tehlikeye sokuyor. ABD istatistiklerine göre bağışçılardan alınan organların yüzde 4’ü hastaya birkaç saat geç ulaşıyor. Daha kötüsü, yüzde 1.5’i hastaya maalesef ulaştırılamıyor.

27 Mayıs 2019 Pazartesi

‘Yanlışlıkla’ yeni şarj teknolojisi geliştirdiler

HABER: AYŞE BAŞAK Penisilinden teflona, mikrodalga fırına kadar çok sayıda buluş, başka bir sorunu çözmeye çalışan bilim insanlarının tesadüfen saptığı yollar üzerinden hayatımıza girdi. Şimdi duyuracağımız buluş da böyle. Bilim insanları, yanlışlıkla, pillerin çok hızlı şarj edilebilmesini sağlayan bir madde üretti. YENİ MADDE KEŞFİ İngiltere, ABD ve İsviçre’deki üniversitelerde çalışan araştırmacılar, pildeki kristal fosfor katmanlarını iki ayrı levha halinde ayırmaya çalışırken beklemedikleri bir buluşa imza attı ve yeni bir madde geliştirdi. Bu sayede de yeni bir şarj teknolojisinin önünü açtılar. Pillerin, inanılmaz bir hızla şarj olmasına imkan sağlayan buluş, bataryanın kapasitesini de artırıyor. Bütün bunları mümkün kılan, bilim insanlarının tesadüfen keşfettiği ‘nano-ribbon’ adlı madde. YÜZDE 50 ARTIYOR Nano-ribbon, şarj etmeyi yani enerjiyi depolamayı sağlayan iyonların, kullandığımız pillerdekilere göre tam bin kat daha hızlı hareket etmesine imkan tanıyor. Bu teknolojiyi kullanarak üretilen piller, halihazırdaki teknolojiye oranla yüzde 50 daha fazla batarya kapasitesine sahip. Nano-ribbon sayesinde hem pil büyümeden, ağırlaşmadan kapasitesi artmış oluyor hem de çok hızlı şarj edilebiliyor. Bu, akıllı telefon kullanıcılarının çok sevineceği bir haber ama buluşun günlük hayatımıza ne zaman gireceği henüz meçhul. 3D ile yapay damar dokusu üretildi Bilim insanları, teknolojinin tüm imkanlarını kullanarak yapay organ ve doku üretmenin sağlıklı, etkin ve ucuz yollarını arıyor. Bir süredir üç boyutlu yazıcılarla organ üretilmeye başlandı. Ancak yazıcıda basılan organları vücutla uyumlu bir biçimde çalıştırabilmek için bu organları bedene entegre edecek damar yapılarına ihtiyaç var. ORGAN NAKLİNDE ÇIĞIR Washington Üniversitesi ve Teksas Rice Üniversitesi’nden bilim insanları, üç boyutlu yazıcı teknolojisini kullanarak organ naklinde kullanılabilecek damar dokuları ve vücuttakine benzer ‘karmaşık’ damar yapıları üretmeyi başardı. Teksas Rice ve Washington’a ek olarak Duke ve Rowan Üniversitelerindeki araştırmacılardan ve Nervous System adlı bir dizayn şirketinden destek alan bilimsel ekibin bu buluşları ve yapay organları besleyebilecek yapay damar dokuları, organ naklinde çığır açacak gibi görünüyor. Aşılması gereken engellerin başında vücuda uyum sağlayabilecek maddeyi geliştirmek, tasarımı yapmak ve baskıyı gerçekleştirmek gelse de bir sonraki önemli aşama, bu teknolojiden herkesin faydalanabilmesini sağlamak.

20 Mayıs 2019 Pazartesi

Yükselen e-ticaret yeni fırsatlar yaratıyor

HABER: ZEYNEP DERELİ Dijital Türkiye 2019 Raporu, e-ticaret müşterilerinin sayısının 39.3 milyon kişiye yani nüfusun yüzde 48’ine ulaştığına işaret ediyor. Bu, internet kullanıcılarının yaklaşık üçte ikisini oluşturuyor. Ancak raporun içeriğinde bu rakamdan çok daha ilgi çekici ayrıntılar bulunuyor. Bunlardan ilki, raporun We Are Social ve HootSuite tarafından yayınlanmış olması. Bu iki global sosyal medya ajansının işin içine girmesi, e-ticaret tarafında olduğu kadar sosyal medya tarafında yaşanan gelişmelerin de bir yansıması. Rapora göre, Türkiye’de son bir yılda internet kullanan kişi sayısı 5 milyon kişi artmış durumda. Ancak aktif sosyal medya kullanıcısı sayısının da 1 milyon artması daha önemli bir bilgi. Bunlara eşlik eden bir diğer önemli bilgi ya da gösterge de her iki kullanıcı kitlesinin bu mecralarda harcadığı zaman ya da ilişki süresi. Türkiye’de insanlar her gün 7 saat 15 dakikalarını internette geçirirken sosyal medyada geçirilen süre ise 2 saat 46 dakika. İlkinin içinde izleme ya da dinleme gibi biçimlerde pasif geçirilen sürenin daha yüksek olduğunu ve ikincisinde etkileşimin daha yoğun olduğunu görmek çok zor değil. Etkileşimle ilgili bu verinin önemi, mobilleşme tarafındaki veri ile birleştiğinde daha büyük anlam kazanıyor. Yetişkinlerin yüzde 98’inin cep telefonu kullandığı Türkiye’de akıllı telefon kullanım oranı ise yüzde 77. Her iki oran da evlerde en az bir televizyon bulunma oranı olan yüzde 99’un altında. Bu, gidilecek daha çok yol var şeklindeki yorumun bu konuda da yapılmasına neden oluyor. Ancak asıl gidilecek yol, e-ticaret alanında. Türkiye’de e-ticaretin genel perakende içindeki payı yüzde 4-5’i geçmezken gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 9-15 aralığında. Türkiye’de internetten yapılan tüketim malları alışverişinde tutarın kişi başına ortalama 152 dolar olması, bu gidilecek yolun ekonomik büyüklüğüne de ışık tutuyor. E-ticaret kullanıcısı olmayan 20 milyon kişilik kitlenin e-ticarete çekilmesinin, 50 milyar lira düzeyinde olan e-ticaretin 100 milyar lira seviyesinin zorlanmasının sağlayacağı tahmin ediliyor. Sosyal medya burada katalizör etkisi ile bu gelişimi tetikleyebilecek en önemli etken. Bunun nedeni internet kullanıcılarının e-ticaret kullanmayan kesiminin şu anda zaten reklamlar aracılığıyla bu e-ticaret mağazalarının vitrinlerini görebilmeleri ancak etkileşimin kurulamıyor olması. Pekiyi gençler için burada nasıl bir fırsat bulunuyor? Global sosyal medya ajanslarının bu konuya ilgi duymaya başlaması ve akıllı telefon sahipliği oranlarının yükselmesinin işaret ettiği mobilleşme, birlikte düşünüldüğünde perakendenin yeni çağına işaret ediyor. Etkileşimin ve gerçek zamanlı operasyonun damgasını vuracağı bu yeni dönemde, hem teknoloji hem cihaz olarak birçok yeniliğe ihtiyacımız olacak. Masaüstü bilgisayar sahipliğinin yüzde 50 ve tablet kullanımının bunun yarısı düzeyinde olduğu Türkiye’nin tercihinin mobilleşme yönünde olduğu açıkça görülüyor. Perakendecilerin şimdiden omni-channel adını verdikleri dijital kanal yapılanması ile ulaştıkları noktada, mobildeki müşterilerin tanınması ve onlara en doğru tekliflerde bulunulmasının olanakları bulunuyor. Bu noktadan sonrası tamamen etkileşimin kurulması ve deneyimin planlanması ile ilgili. Bu konuda tasarım odaklı düşünmenin (design thinking) olanaklarını sonuna kadar kullanmanın sıçrama yapmayı sağlayacağını düşünüyorum. Şimdiden bu konuda zihin jimnastiği yapmamızı sağlayacak araçlara sahibiz. Alışverişin tekrar edilen rutinleri için mobil cihazlar muhteşem olanaklar sunuyor olacak. Öğleden sonra belirli bir saatte perakendecinin sürekli tükettiğiniz bir ürün ile ilgili kampanya yaptığını akıllı saatinde gören birinin bunu satın almayı onaylaması ile başlayan alışveriş sürecinde mobil cihazın sağladığı konum bilgisi ile ürünü en uygun noktadan teslim almak da mümkün olacak. Unutulan ürünler için Yemeksepeti, Getir ya da Glovo gibi teslimat sistemleri ile entegrasyonun sağlayabileceği çok sayıda olanak bulunuyor. Teknoloji tarafında bütün bunları gerçekleştirmek için gereken olanaklar bulunurken ihtiyaç olan, alışveriş senaryoları oluşturarak insanlara cazip tekliflerde bulunmayı sağlayacak altyapıyı ya da teknolojinin ihtiyaç duyduğu içeriği ortaya çıkarmak. Yani teknolojinin olanaklarını tam olarak kullanmayı sağlayacak biçimde teknolojiyi insan ile birleştirmek. Bu senaryoları geliştirme konusunu ele alırken dikkat çekici birkaç noktayı atlamamak gerekiyor. Birincisi, nüfusun yüzde 72’sine karşılık gelen 59.4 milyon kişi internet kullanırken, bunların 56.3 milyonu internete telefonlarından bağlanıyor. Dolayısıyla senaryoların mobille bağlantılı olması gerekiyor. Bu alanda akıllı telefonlar şu anda kral koltuğunda oturuyor ancak akıllı saat, bileklik, sanal gerçeklik gözlükleri gibi giyilebilir teknoloji ürünlerini ihmal etmemek gerekiyor. Bu ürünleri kullananların oranı yüzde 9 olarak kaydedilirken şarj ve veriye erişim alanındaki geliştirmelerle hızlı bir sıçrama görmemiz mümkün. Kablosuz şarj olanaklarının gelişmesiyle birlikte kolayca şarj edilebilir hale gelen kablosuz kulaklıkların ne kadar hızlı yaygınlaştığını görmek için çevreye şöyle bir bakmak yeterli. 5G şebekeleri ile birlikte hücrelerin küçülmesinin veriye ulaşımı da kolaylaştıracağı düşünüldüğünde mobile odaklanırken bu yeni nesil giyilebilir cihazları da dikkate almak gerektiğini düşünüyorum. İkinci önemli etken sosyalleşme. Dijital Türkiye 2019 Raporu, Türkiye’de toplam 52 milyon sosyal medya kullanıcısı bulunduğunu ve bunların 44 milyonunun sosyal medyaya mobil cihazlarla bağlandığını ortaya koyuyor. Böylece e-ticarette eksik kalan kitleye ulaşmak için değerlendirmemiz gereken önemli bir kanal daha karşımıza çıkıyor. Rapora göre, Türkiye’de 43 milyon Facebook, 38 milyon Instagram, 9 milyon Twitter, 7.3 milyon Linkedin, 6.35 milyon da Snapchat kullanıcısı bulunuyor. Buna mesajlaşma uygulamalarını da eklemekte yarar var. WhatsApp üzerinde kurulan grupların içindeki tartışmaların satın alma kararları konusunda önemli bir rol oynadığı biliniyor. Burada önemli olan ise pazarlama becerilerinden çok samimiyet; diğer sosyal medya alanlarında da önümüzdeki dönemde influencer pazarlamasının yerini samimiyetle satın alma kararlarını yönlendirme olarak adlandıracağımız bir yönteme bırakması şaşırtıcı olmayacak. Bunun nedeni, teknolojide yaşanan gelişmelerin ürün kalitesinde yarattığı artışın ve kişiye özel üretim yapabilme olanaklarının gelişmesinin, genel kitle için seri üretim yerine daha terzi işi üretimin kapısını açması. Tüketicileri bu yeni dünyaya taşımak; geleneksel e-ticaret yaklaşımlarının çok ötesine geçen fikirlerin hayat bulması için gereken yepyeni bir dijital platformun kapılarını açıyor ve bu yeni medyayı yavaş yavaş yaratıyor. E-ticaretin sağladığı ekonomik olanaklarla beslenen ve dijitalleşmenin sağladığı olanaklarla zenginleşen bu alanda teknolojiyi iyi kullanan insanların yaratabileceği çok büyük olanaklar bulunuyor. Tabii geleneksel düşünme tarzlarından ve önyargılardan kendilerini arındırabildikleri sürece.

16 Mayıs 2019 Perşembe