tatil-sepeti
Uzayda 10 milyon parçalık çöp tehdidi

Uzay çöpleri, herhangi bir işlevi kalmamış insan yapımı uydu ve benzeri uzay araçlarından ya da bunların parçalarından oluşuyor. Faydalı bir işlevi olmayıp halen dünya yörüngesinde dolanan her şey ‘uzay çöpü’ olarak adlandırılıyor. Bu çöp, uzay mekiğinin yüzeyinden kopmuş bir boya parçası veya küçük bir vida ya da görevini tamamlayarak seyrine kontrol dışı devam eden bir uydu da olabiliyor. Roket parçaları, kullanılmayan uydular, uydu ile uzay aracı artıklarının oluşturduğu ve dünya yörüngesinde dolaşan uzay çöplüğündeki parça sayısı milyonlarla ifade ediliyor. Teleskoplar ve radarlarla görülebilenlerin yanı sıra takip edilemeyen, saatte 28 bin kilometre hıza ulaşabilen 10 milyon parça uzay çöpünün olduğu tahmin ediliyor. GERİ DÖNÜŞÜ MALİYETLİ Avrupa Uzay Ajansı’nca ocak ayında yayınlanan verilere göre, 1957’de Sputnik-1 ile başlayan uzay çağından itibaren 5 bin 450 roket uzaya fırlatılırken, bu roketlerin yörüngeye yerleştirdiği uydu sayısı da 8 bin 950’yi buldu. Uzayda olanların sayısı 5 bin, çalışanların sayısı bin 950 olarak biliniyor. Space Surveillance Networks tarafından düzenli izlenen ve kataloglarda tutulan uzay çöplüğü sayısının 22 bin 300 olduğu belirtiliyor. Gönderilen uyduların görevleri bittiğinde, dünyaya geri dönüşümlerinin maliyeti çok yüksek olması nedeniyle genelde uzayda kalmaları tercih ediliyor ve uzay çöpühaline geliyorlar. ÇARPIŞMA RİSKİ VAR Uzay çöplerinin küçük boyutluları bile yörüngedeki aktif uydular için tehlike oluşturuyor. 2 bin kilometre irtifanın altında bulunan cisimlerin hızları saatte 7-8 kilometreyi buluyor. Aynı yörüngede, yakın hızlarda hareket eden uydu ve uzay çöpü çarpıştığında, uyduda saatte 10 kilometre hızda etki oluşturuyor. Bu çarpışmalarda, 10 santimetre çapındaki bir cisim uyduda çok büyük hasara neden olurken, 1 santimetre çapındaki bir cisim çarptığında uydu çalışamaz hale gelebiliyor. 1 milimetre çapındaki cisim ise uydunun alıcılarını bozabiliyor. Aktif uyduların, büyük bir hızda hareket eden, kontrol dışı olan uzay çöpü ve ömrünü tamamlamış uydularla çarpışma riski giderek artıyor. Bu risk göz önüne alınarak uydu operatörlerince uzay çöplüğüne ait parçalar dikkatle izleniyor ve mümkün olduğunca gerekli kaçınma manevraları yapılarak muhtemel çarpışma durumları önlenmeye çalışılıyor. EN ESKİ UZAY ENKAZI En eski uzay enkazı (uzay çöpü) tarihteki dördüncü ve ABD’nin ikinci uydusu olan ve 17 Mart 1958’de uzaya gönderilen Vanguard I uydusu. 16.5 santimetre çapındaki ve 1.5 kilogram ağırlığındaki uydu, o zamandan bu yana yörüngede dolanıyor. 1965’te gerçekleştirilen ilk Amerikan uzay yürüyüşü sırasında Gemini IV astronotu Edward White’ın eldiveni bir ay boyunca saatte 28 bin kilometrelik hızla yörüngede kaldı ve tarihin en tehlikeli giysisi olarak anılıyor. Mir istasyonu, uzaya gönderildiğinin ilk 10 yılında 200’ün üzerinde uzay çöpü üretti. Avrupa Uzay Ajansı’na (ESA) ait Ariane roketinin 1986’da infilakıyla yayılan 2 bin 775 parça ilk başta roketin eski yörüngesinde hareket ederken, 4 yıl sonra dünya çevresine dağıldı. Pegasus roketinin üst kademesinin 1996’da patlamasıyla 4 milimetreden büyük 300 bin parçadan oluşan bir bulut ortaya çıktı. Bunların 700’ünün diğer uzay cisimleri için tehlike yaratabilecek büyüklükte olduğu biliniyor.

03 Temmuz 2019 Çarşamba

Tarlalara robot ördek geliyor

HABER: AYŞE BAŞAK Japonya’da pirinç üretiminde kullanılacak bir robot üretildi. Deneme aşamasında olan robot pirinç üretiminde büyük bir devrim anlamına gelebilir. Bu robot, kimyasalların azaltılması, insan sağlığı, su kaynaklarının korunması, çevre kirliliği mücadelesi açısından büyük bir değişim oluşturabilir. Suda büyüyen pirinç, yetiştirilme koşullarından dolayı büyük emek istiyor. Pirinç üretiminde kullanılan pestisitler (tarım zararlılarına karşı ilaçlar) ve yabani otları öldüren güçlü kimyasallar, orantısız kullanıldığında insan sağlığı için tehlikeli olabiliyor. İlaçlama yapan, kimyasallara temas eden tarım işçileri için çeşitli riskler oluşuyor. Solunum ve cilt hastalıkları bunların başında geliyor. DOĞAL YÖNTEM Asya’da pirinç tarlalarına salınan ördekler, yabani otları söküyor, içlerindeki böcekleri yiyerek çiftçilere iki önemli sorunun çözülmesine katkıda bulunuyor. Fakat artan nüfus ile ördek kullanımı yetersiz hale geldi ve kimyasallara dayalı pirinç üretimi yaygınlaştı. Dolayısıyla sebep olduğu sorunlar da… JAPON İCADI Pirinç tarlalarında ördeklerin yaptığını yapacak bir robot planlandı. Japon bir mühendisin geliştirdiği robot, ördeklerin gördüğü işleve benzer bir biçimde, kimyasala gerek duyulmadan pirinç tarlalarındaki sorunları çözmek üzere tasarlanmış. Otomotiv firması Nissan’ın çatısı altında geliştirilen robot, tasarımı ve işleviyle oldukça sıra dışı bir buluş. Robotun adı ise Aigamo. Bu adın kaynağı pirinç tarlalarında kullanılan bir ördek türü. Çok sade bir tasarıma sahip olan robot sadece 1.5 kg ağırlığında. Robot Aigamo’nun alt yüzeyine iki kauçuk fırça yerleştirilmiş. Ördeklerin fizyonomisinden ilham alan bu fırçalar, tıpkı kuşların palete benzer ayakları gibi işlev görüyor. Robot, bu fırçaları kullanarak su içinde ilerlerken yerlerinden söktüğü yabani otların büyümesini ve çoğalmasını önlüyor. *** GERİ DÖNÜŞÜMÜ ENZİMLER YAPACAK Bitkisel atıklardan plastik ve kimyasallar elde edilse nasıl olurdu? Kaynağı doğa olan ve doğal yollarla elde edilen sürdürülebilir geri dönüşüm ürünleri üzerinde çalışan bilim insanları bitkisel atıkların dönüştürülmesinde kullanılacak bir enzim geliştirdi. Bu buluş, geri dönüşüm, sıfır atık araştırmaları ve hedefleri açısından yepyeni bir eşik sayılıyor. Geri dönüşümün en önemli aşamalarından birinde rol oynayacak olan enzim tamamen doğal ve bitkilerin ana bileşenlerinden biri olan ‘lignin’den elde edildi. Pek çok buluşa kaynak olan bir bitki yapı taşı olan lignin, selüloz ile birlikte harikalar yaratıyor. Bilim insanlarının amacı doğayı taklit etmek. Bu sürecin neticesinde elde edilen enzim bitkisel atıkların dönüştürülmesinde doğal reaksiyon gerçekleştirerek önemli rol oynayabilir. Bu bir nevi tasarım ürünü diyebileceğimiz enzim sayesinde bitkisel atıklardan plastik ve kimyasallardan doğal kaynaklı sürdürülebilir ürünler elde edilebilir. Bilim insanları, bu çalışmaların hedefine ulaşması durumunda geri dönüşümde ezberlerin değişebileceğini söylüyor.

02 Temmuz 2019 Salı

Sürücüsüz nakliye filosu

HABER: AYŞE BAŞAK Bir tır sürücüsü olmasa nasıl görünürdü? Hiç düşündünüz mü? Sürücü kabini olmayan bir TIR’ı ya da bir kamyonu yolda hareket halindeyken hayal edebilir misiniz? Volvo’nun henüz gün ışığına çıkardığı Vera adlı taşıtı ile hayal gücünüzü zorlamaya gerek kalmadı. Bir sürücü bölümü, kabini bulunmayan bu insansız taşıt nakliyat dünyasının kurallarını değiştirebilir. İlk kez geride bıraktığımız eylül ayında İsveç’ten gelen haberlerle geliştirildiğini öğrendiğimiz Volvo Vera, ilk görevine çıktı. Fütüristik görünümüyle büyük dikkat çeken taşıtın bir sürücü kabini bulunmuyor. İlk görevinin başarıyla üstesinden geldi ve üzerine yüklenen konteynerleri sorunsuzca yük terminaline taşıdı. ORGANİZE TAŞIMACILIK Volvo’nun bir süredir üzerinde çalıştığı elektrikli TIR projelerinin bir parçası olan Vera, sürücüsüz olmasıyla diğer projelerin arasından sıyrılıyor. Görünümüyle devasa bir elektrikli kızağı andırıyor. Hedef, yüzlerce Vera’yı bulut üzerinden birbirine bağlayarak sürücüsüz bir nakliye filosu oluşturmak. Bir düzen içerisinde, birbirleriyle haberleşerek ilerleyecek olan sürücüsüz TIR’ların trafik akışını daha az aksatacağı, daha az yoğunluk yaratacağı ve daha organize bir biçimde taşımacılık yapacağı öngörülüyor. Elektrikli olmaları nedeniyle çevreyi daha az kirletip, karbon salınımının önüne geçecek olmaları da büyük önem taşıyor. Sıfır karbon salınımı ile taşımacılık faaliyetlerinin yol açtığı sera gazı etkilerini azaltmak önemli bir hedef. Vera’nın lojistiğin geleceğinde rol oynayacağı, çevre ve toplum yararına fayda sağlayacağı düşünülüyor. Hücreleri üç boyutlu görüntüleyen teknoloji Carnegie Mellon Üniversitesi Robotics Institute ve Virginia Mason Hastanesi’nin araştırmaları neticesinde hücrelerin üç boyutlu görüntülenmesini sağlayan teknoloji geliştirildi. ‘ExMicroVR’ adı verilen sanal gerçeklik destekli mikroskop, uzmanlara hücre yapısını daha detaylı inceleme fırsatı verirken, doktorlara hastalıkların teşhis ve tedavisinde yepyeni olanaklar sunacak. DETAYLI ARAŞTIRMA Bilim insanları, hücrelerin içinde gezebilmeyi sağlayan bir teknoloji üretti. Sanal gerçeklik ile mikroskobu birleştirerek önceden işlenmesi zor, tespiti imkansız verilerin incelenmesi kolaylaştı. Bu teknoloji ile hücreler büyütülüp görüntülendikten sonra, elde edilen veriler özel teknikle 2 boyutlu ortamdan 3 boyutlu ortama geçiriliyor. Böylelikle incelenen hücreler tüm boyutlarıyla ele alınabiliyor, içlerinde detaylı araştırma yapılabiliyor. Sanal gerçeklik mikroskobunun hastalıkların araştırılmasında, bilimsel çalışmalarda, hastaların teşhis ve tedavi süreçlerinde büyük fark yaratacağı düşünülüyor. Araştırmacıların hedefi, ExMicroVR’ın ekonomik ve ulaşılabilir olması. Yani tüm insanlığın bu cihazdan faydalanabilmesi. Teşhis sürecinin kısaltılıp, ucuzlatılması tıp dünyasında çok şeyi değiştirebilir.

25 Haziran 2019 Salı

STEM kök hücre haline gelecek

HABER: ZEYNEP DERELİ STEM (Science, Technology, Engineering, Mathematics- Fen, Teknoloji, Mühendislik, Matematik), uzun süredir geleceğin dünyasını şekillendirecek insanları yaratma formülü olarak geliştiriliyor. Buna sanatın A’sının (Art) eklenmesi ile STEM+A’ya ulaşmamız da aynı derecede eski. Belirsizliğin yüksek ve değişimin şiddetli olduğu dijitalleşme çağında çıkış yolunu bulmak için ilhamın önemi artıyor. STEM metodolojisi bütün sorunların çözümünü içinde barındıran bir metodoloji olarak karşımıza çıkarken bunun içinde sanatı temsil eden A üzerindeki vurgu artıyor. Dijitalleşmenin etkisi ile ne yöne gittiğimizin öngörülmesindeki güçlü sanatın sağladığı hayal gücünün ve bunu görselleştirme yeteneğinin değerini artırıyor. Sanat alanında teknolojinin kullanımının artması ve burada önemli faydaların sağlanması, eğitim dışındaki çeşitli alanlarda da STEM+A veya STEAM’in bilinirliğini artırdı. 2018’de yapay zekanın imzasını taşıyan “Edmond Belamy’nin Portresi” adlı yapıt açık artırmada 432 bin dolara satıldı. Dahası, 2018-2022 arasında yıllık ortalama yüzde 7 büyümesi öngörülen global online müzayede pazarının 2017’deki 1.04 milyar dolarlık değerini 1.4 milyar dolar düzeyine taşıması bekleniyor. Ancak STEM+A’nın yarattığı birikim tabii ki çok daha büyük rakamlara etki eden sonuçları ile bunun çok üzerinde etkiye sahip. 2017 rakamlarıyla 80 trilyon dolara ulaşan dünya ekonomik hasılasında önceki yıl ortaya çıkan 5.1 trilyon dolarlık büyümede dijitalleşmenin ya da teknoloji ve insan kombinasyonunun etkisi çok büyük. Teknoloji yapılabileceklerin listesini ve olanakları neredeyse sınırsız bir hale getirirken sanat, daha önce var olmayan şeyleri hayal etmeyi ya da kurgulamayı sağlayarak yön gösterici oluyor. Latin Amerikalı sanatçı Danile Iregui, sanatın STEM konseptini ve dijital dünyayı şekillendirmek için gereken tasarım odaklı düşünmeyi nasıl destekleyebileceğinin iyi bir örneğini veriyor. Iregui’nin 2018’de Contemporary Istanbul’da sergilenen enstalasyonu Control No Control, IoT dünyasının sanatını oluşturuyor ve nesnelerin interneti (IoT) dünyasının kurgulanmasında ilham kaynağı olabilir. Control, No Control, IoT’nin olanaklarını kullanarak bir etkileşim platformu kurmanın iyi bir örneğini oluşturuyor. Bunun nedeni, Iregui’nin IoT felsefesini iyi kavramış ve uyarlamış olması. Iregui, “Control No Control gibi bir iş yaratırken amacım sanat eseri aracılığıyla izleyici ile benim aramda ve daha önemlisi izleyicilerin kendi aralarında, mesela yanınızdaki tanıdık insanlarla ya da hiç tanımadığınız insanlar arasında bağlantılar yaratmaktı” şeklinde konuşuyor. Yüzeyine dokunan her şeye tepki veren bir LED küp olan Control No Control, izleyicilerden herhangi biri, işin yanından geçen herhangi biri, işe yaklaşıp eliyle, ayağıyla, kafasıyla, hatta belki tüm vücuduyla dokunduğunda bu hareketin ses ve görüntü olarak karşılık bulmasını sağlayan bir sistem. Başka bir şekilde anlatınca bunun STEM+A’nın yaratabileceği değişimi gösterme açısından önemi artıyor: Dört bir tarafında içerik olan ve herhangi bir şekilde etkileşim kurulabilen bu interaktif platform, gelecekte bir iş modelinin merkezinde yer alabilir ve şimdiden teknolojik bir iş olarak anılmayı hak ediyor. Daha geniş bir bakış açısıyla bakıldığında, her dönemde yakın ilişkide olan sanat ve teknolojinin günümüzde teknolojinin yakaladığı yüksek ilerleme hızına bağlı olarak hiçbir zaman olmadığı kadar etkin bir ilişki içinde oldukları anlaşılıyor. Teknolojinin kazandığı yaygınlık ve yarattığı zenginlik, sanatın yeni yüzleriyle ya da eski yüzlerinin güçlenmiş biçimleriyle –sadece eğitime değil- hayatın kendisine de katılmasını sağlıyor.

20 Haziran 2019 Perşembe

Kök hücreden yapay ‘kalp pompaları’ üretildi

HABER: AYŞE BAŞAK Kök hücre araştırmaları önemli bir aşamaya ulaştı. İlk yapay ‘kalp pompası’ diyebileceğimiz, kalp krizinden sonra kalbin fonksiyonlarını düzenlemesi, iyileştirmesi öngörülen doğal bir doku üretildi. Kök hücre yöntemiyle hastanın kendi hücrelerinden geliştirilen bu doğal dokuya ‘pumping heart patch’ deniyor. Kalbin pompalama işlevine destek veren ve sağlıklı çalışmasını sağlayan bu ‘pompalayan yama’, kalp krizlerine karşı büyük bir başarı sağlayabilir. Deney sonuçlarından elde edilen veriler ışığında yapay kalp pompasının iki yıl içinde insan bedeninde kullanılması öngörülüyor. DOĞALINDAN FARKSIZ Bizi hayata bağlayan kalbimizi bekleyen en büyük tehlike kalp krizleri. Kalbin yaşamsal etkinliğinde üstlendiği en önemli görevlerden biri kanı pompalaması. Bu pompalama işlevi aksadığında ya da durakladığında pek çok insan geri döndürülemez hasarlar alıp, hayatını kaybediyor. Bilim insanlarının yıllara yayılan çabası, yapay ‘kalp pompa’ları üreterek doğuştan ya da sonradan gelişen pompalama sorunlarına kökten çözüm bulmak. Uzun yıllardır süren araştırmalar nihayet meyvesini vermiş görünüyor. Kök hücrelerden üretilmiş, doğal kalp dokusundan farksız yapay dokular yaygın kullanım aşamasına ulaşmak üzere. Yapay ‘kalp pompaları’nın insan vücuduna uyum sağlaması için yürütülen araştırmalar kök hücreler ile istenilen biçimde üretilen, doğalından farksız yapay dokular ile bir eşik noktasına ulaştı. DENEME BAŞARILI Londra’daki Imperial College’da yürütülen araştırmanın en ilginç tarafı ise adı her ne kadar ‘yapay’ kalp pompası olsa da kalbe nakledilen dokuyu, ‘yamayı’ üretmek için hastanın kendi hücrelerinin kullanılması. Hücreler laboratuvar ortamında büyüyor, çalışan bir kas dokusuna dönüşüyor. Sağlıklı bir biçimde gelişimini tamamlayıp nakle hazır hale geliyor. Söz konusu doku, kalp hücrelerini onaran veya yenileyen kimyasallar salgılıyor. Şimdilik hayvanlar üzerinde başarılı olarak denenen yapay pompanın iki yıl içinde insanlarda kullanılabilecek aşamaya geleceği açıklandı. Akıllı telefon kullananlar için özel yol Cep telefonu, neredeyse hava ve su gibi temel ihtiyaca dönüştü. Elimizden hiç düşmüyor. Onsuz hayatımız hiç var olmamış, düşünülemezmiş gibi. Büyükler, genç kuşaklara sitem edeceklerinde, sıklıkla cep telefonu ile kurulan bu yakın ilişkiden şikayete başlıyorlar. Akıllı telefonlarla geliştirdiğimiz bu bağımlılık ilişkisi, yaşamımızı ve sosyal hayatımızı etkilemekle kalmıyor, tehlikeli durumlara yol açabiliyor. Bu tehlikelerin başında araç sürerken cep telefonu kullanma alışkanlığı geliyor ve maalesef ölümcül sonuçları olabiliyor. Akıllı telefonlar sadece sürücüler değil yayalar açısından da tehlikeli durumlara yol açabiliyor. Ekrana bakarak yürürken başınıza türlü işler gelebilir. İşte bu nedenle Polonya’da akıllı telefon kullanan yayalara yönelik alınan ilginç bir önlem, haftanın gündemine damgasını vurdu. Varşova’da akıllı telefon kullanıcılarına özel yürüyüş yolu yapıldı. Yol fikrini bulan ve hayata geçiren ise belediye değil, vatandaşlar. Akıllı telefon kullananların hipnotize olmuş vaziyette yollarda yürüyüp tehlike oluşturduğunu, rahatsızlık verdiğini düşünen vatandaşlar, kaldırım üzerinde bir şerit açarak tıpkı bir bisiklet yolu gibi akıllı telefon yolu yaptılar. Yürürken akıllı telefonlarını ellerinden düşürmeyen, başlarını ekrandan kaldırmayan yayaların daha güvenli şekilde internette gezinebilmeleri için yapılan akıllı telefon yolu dünyada bir ilk. Politechnika Warszawska yani Varşova Teknik Üniversitesi’nin yer aldığı caddede özellikle okulun öğrencilerinin yarattığı bir yaya yoğunluğu var. Öğrenci kalabalığına bağlı yoğun yaya trafiğine ellerinden düşürmedikleri cep telefonları eklenince kaldırımda yürümek imkansız hale gelmiş. Durumdan şikayetçi olan çevre sakinleri belediyeden bekledikleri desteği göremeyince, belediyenin yaptığı bisiklet yolunun bitişiğine kendi girişimleriyle akıllı telefon yolu yaptılar.

18 Haziran 2019 Salı