tatil-sepeti
Verimliliğin yolu iç denetimden geçer

HABER: SÜMEYRA YARIŞ TOPAL Beş kişinin yapabileceği bir işte 30 kişinin çalışıyor olması, özkaynakların bir türlü verimli kullanılamaması, şirkete özel bir bilginin başka bir şirket tarafından da bilinir duruma gelmesi… Bunlar pek çok KOBİ’nin karşılaştığı sorunlardan sadece birkaçı… Uzmanlar Türkiye’de toplam istihdamın yüzde 78’ini, katma değerin yüzde 55’ini oluşturan KOBİ’lerin karşılaştığı bu sorunların etkili bir iç denetim mekanizmasıyla çözülebileceğini söylüyor. Türkiye İç Denetim Enstitüsü (TİDE) Başkanı Gürdoğan Yurtsever, KOBİ’lerin rekabet gücünün iç denetim mekanizmasını hayata geçirmekle artabileceğini söyleyerek, “Etkili bir iç denetim, KOBİ’lerde ne yazık ki sıklıkla karşılaşılan suistimallerin de önüne geçer” uyarısında bulundu. Yurtsever bu tespitini, İstanbul Ticaret Odası’nda gerçekleşen “KOBİ’lerde Etkili Yönetimin Güvencesi Olarak İç Denetim” panelinde dile getirdi. TEMEL DÜŞÜNCE İHTİYAÇ KOBİ’lerin kurumsallaşmasında iç denetimin hayati önem taşıdığına değinen Yurtsever, “İç denetim kuruma katma değer sağlayan bir mekanizma” bilgisini verdi. İç denetimin aynı zamanda etik kurallar da sağlayacağını belirten Yurtsever, şu bilgileri aktardı: “Günümüzde bankacılık, sermaye piyasaları, sigortacılık ve kamu idarelerinde iç denetim zorunlu, ancak KOBİ’lerde herhangi bir zorunluluk yok. Biz de bu duruma mevzuat ve zorunluluk yönünden bakmıyoruz. Temel düşünce ihtiyaç. İç denetimin zorunlu olmadığı KOBİ’lerde, iç denetim yönetim tarafından yapılıyor. Ama yaygınlık kazanması gerekiyor. Çünkü iç denetim hile ve kötüye kullanımın da önüne geçilmesini sağlayan bir mekanizma.” ÖNLEYİCİ TEDBİR TİDE Kurucu ve Onursal Başkanı Ali Kamil Uzun, işletmelerin varlığını devam ettirebilmesi için denetimin çok önemli olduğunu vurguladı. İşletmelerin ömrünün de insanlara benzediğini ifade eden Uzun şöyle konuştu: “Sürekli risk alıyoruz. Bunun için iç denetimin önemi çok büyük. Kurumsal sahip olduğumuz pek çok şey riske maruz kalıyor. Bunlara mukayyet olmak zorundayız. Doğru insan, iş ve çözüm ortaklarını seçebiliyor muyuz? Suistimallere açık mıyız? Şeffaf ve hesap verilebilir olmak, nerde, neyi, ne şekilde kontrol edebilmemizi görebilmek açısından önem teşkil ediyor. Denetim, kurumsal varlığın sürekliliği açısından karşımıza çıkıyor. Kontrol edilemeyen hiçbir varlığın hayatta kalması mümkün değil.” İç denetim mekanizmasını bir nevi röntgene benzeten Uzun, “İç denetimin önleyici hekim olma gibi bir fonksiyonu var” açıklamasında bulundu. ŞİRKETLERİN YAPILANMA SORUNU VAR Toplantının oturum başkanlığını yürüten Marmara Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Nuran Cömert, KOBİ’lerin baş gündem maddesinin iç denetim olduğunu ifade etti. Cömert, “900 bine yakın şirketin sadece 7 bin 500’ü KOBİ ölçeğinden büyük. Geriye kalan şirketlerin yapılanma sorunu var. Kurumsal sürdürülebilirlik açısından iç denetimin önemi büyük” dedi. KURUMA DEĞER KATAR Toplantının açılışında konuşan İstanbul Ticaret Odası Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Hasan Erkesim, iç denetimle hedeflenenin, işletmeyi amaçları doğrultusunda ilerletmek olduğunu söyledi. Erkesim, “KOBİ’ler için küresel riskler çok fazla. Riskleri yönetemeyen işletmelerin yaşam döngüsü daha kısa oluyor. İç denetim de riskleri yönetmesi adına bağımsız bir denetim oluyor” bilgisini verdi.

17 Ocak 2016 Pazar

Kansere karşı kadın gücü

HABER: YRD. DOÇ. DR. SARE AYDIN TÜBİTAK Marmara Teknokent ile ‘Kadın ve Demokrasi Derneği’ işbirliğinde düzenlenen “İnovasyonda Kadın Girişimcilik Kampı” birincisi, başarılı buluşlara imza atan girişimci ve genetik uzmanı Sinem Nalbantoğlu yarınlarımız için umut oluyor. Nalbantoğlu, meslek hayatına atıldığı ilk yıllarda tıpta moleküler tanı ve geliştirilebilir diagnostik sistemler üzerine çalışmış. Son iki yıldır ise TÜBİTAK ödülü ile gittiği Georgetown University Medical Center ve Ulusal Sağlık Enstitüsü (National Institutes of Health) immünopatoloji bölümünde doktora üstü araştırmacı olarak çalışıyor. Spesifik eğitim ve çalışma alanı tıpta erken moleküler tanı sistemlerinin keşfi olan Nalbantoğlu, yaptığı araştırmalar ile agresif kanser vakalarında erken tanı koyularak daha kısa sürede sonuca gidilmesi üzerine çalışmalar yürütüyor. ERKEN TANI ABD ve Hollanda’da davetli konuşmacı olarak yer aldığı uluslararası kongrelerin yanı sıra uluslararası dergilerde çok sayıda yayını ve yayın hakemlikleri bulunan Sinem Nalbantoğlu, “Agresif Kanserlerde Erken Tanı Panellerinin Türkiye’de de Geliştirilebilir Olması” konulu projesi ile KADEM ve TÜBİTAK-MARTEK işbirliğinde düzenlenen “İnovasyonda Kadın Girişimcilik Kampı”nda yarışan birçok proje arasından “Türkiye 2015 Kadın Girişimci Ar-Ge İnovasyon” proje ödülünü almaya hak kazandı. PROSTAT KANSERİ Amerika’da en agresif kanserlerden biri olan prostat kanseri çok merkezli projesi içinde yer alan Nalbantoğlu, prostat kanseri erken tanısında 3 süper molekül (belirteç-biyomarker) tanımladıklarını belirtiyor. Halen, bu belirteçleri pratik erken tanı ve tarama testleri halinde formülize etme üzerinde çalışan Nalbantoğlu, üniversitede Sağlık Yönetimi Bölümü’nde öğretim üyesi olarak yer alıyor ve derslerin yanı sıra araştırmacı ve davetli konuşmacı olarak sık sık ABD’ye gidiyor. TÜRKİYE’DEKİ HASTALAR Türkiye’de yardımcı doçent olarak görevine devam ederken TÜBİTAK-ABD ikili işbirliği projesi üzerine çalışmaya başladıklarını belirten Sinem Nalbantoğlu, bu işbirliğinin odağında Türk pankreas kanseri hastaları olduğunu ifade etti. Can yakıcı biyopsi ya da kan testleri yerine, hastayı korkutmayacak tükürük ve nefes örneklerini kullanarak spesifik kanser belirteçlerini tanımlama üzerine çalıştıklarını belirten Nalbantoğlu, kanser evre I ve II’de tanımlanabilen biyomarkerların elmas değerinde olduğunu söyledi. Nalbantoğlu, bu şekilde hastalığın takip ve tedavisi üzerine etki edebildiklerini anlattı. GİRİŞİMCİLİK DNA’MDA VAR Genç yaşına rağmen başarılı çalışma ve buluşlara imza atan Sinem Nalbantoğlu “Girişimcilik benim DNA’mda var” diyerek, sahip olduğu üretken genleri, girişimci/sanayici iş adamı olan babasından aldığını düşünüyor. Nalbantoğlu, kadınları çalışma hayatı içerisinde ve bilimsel buluşlar gerçekleştirme noktasında motive eden en önemli faktörün tutku, sabır ve kendine güven olduğunu ifade ediyor. KADINLAR BİLİMİ DE BAŞARIR Sinem Nalbantoğlu, “Kadın olarak böyle zor bir çalışma alanında başarı kolay gelmese de inanç, zekâ ve iyi niyet, yaşamınız boyunca sizi yarı yolda bırakmıyor” diyor. Nalbantoğlu, toplumlarda genellikle erkek alanı olarak görülen bilimsel alanda, kadınların da istedikleri ve kendilerine inandıkları takdirde büyük işler başarabileceklerini gözler önüne seriyor. Nalbantoğlu gibi kadınların toplumsal alanda profesyonel yaşam içerisinde başarılı olmalarının yolu öncelikle kendilerine güvenmelerinden ve desteklenmelerinden geçiyor. Ülkemizde geleneksel kalıplar nedeniyle yeteneklerini kullanamayan çok sayıda kadın var. Potansiyel sahibi bu kadınlarımızı toplumsal ve ekonomik süreçlere dâhil etmek, sosyoekonomik açıdan kalkınmış toplumlar düzeyine gelebilmemizin de yolunu açacak.

13 Ocak 2016 Çarşamba

2016 franchise fırsatları

HABER: GÖZDE YENİOVA KARAMEL LAB BAKERY CAFE İstanbul’un Etiler semtinde 2011 yılında açılan Karamel Lab Bakery Cafe, diyet, diyabetik kurabiye, gevrek, salata, börek ve ekmek çeşitleri, sütlü tatlı, kek, pasta ve cheese cake seçenekleriyle alternatifler sunan bir konsept. Şirket, tamamen kendi üretimleri olan ürünlerini ulaştırabilmek için öncelikle İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere büyük şehirlerde franchising sistemiyle büyümeyi planlıyor. 20 bin dolar başlangıç bedeli alınan bu iş modeli, toplam 80 bin dolar yatırımla kurulabiliyor. Bağdat Caddesi, Göktürk, Yeniköy, Cihangir, Nişantaşı ve büyük şehirlerdeki AVM’lere öncelik tanıyan şirket, şubeler için aylık 50 bin TL ciro hedefliyor. CHOCO KEBAB İtalyan menşeli Choco Kebab’ın en büyük özelliği, özel soslarla hazırlanan İtalyan tarzı krep ve pankek ürünleriyle öne çıkması. Türkiye distribütörlüğünü Kristal Gıda’nın yaptığı şirketin, Choco Kebab Stant ve Molde Choco Kebab Cafe şeklinde iki ayrı franchising konsepti bulunuyor. Birden çok stant tasarımı ile 1.5-5 metrekare yer kaplayan Choco Kebab standı, açık alan, cadde, alışveriş merkezleri veya var olan bir işletmeye ek konsept için ideal boyutlarda. 2016 yılında minimum 25 şube açarak toplam 40 şubeye ulaşmayı hedefleyen şirketin franchise ve makine bedeli 8 bin Euro’dan başlıyor. Ortalama bir alışveriş merkezine açılacak 5 metrekarelik bir standın toplam anahtar teslim bedeli 40 bin TL civarında. Royalty bedeli olarak yüzde 1 talep ediyor. BEBEK WAFFLE İstanbul’un Bebek semtinde 2007 yılında kurulan ve adını da semtten alan Bebek Waffle, bu yıl franchising ile büyüme kararı aldı. Şirket, 2016 yılı sonuna kadar 10 franchise şube açmayı hedefliyor. 30-40 metrekare bir dükkan, franchise giriş bedeli dahil olmak üzere 120 bin ile 150 bin TL arasında yatırım maliyetiyle açılabiliyor. Şirket, cadde ve AVM cornerlar’ına öncelik tanıyor. Profesyonel eğitim, reklam ve promosyon imkanı ile kaliteli seri üretim standartlarına sahip olmak franchise verilecek yatırımcılara sağlanan avantajlardan bazıları olarak ifade ediliyor. DİYET KAPIMDA Diyet Kapımda, kapıya servis diyet yemek hizmeti veren şirketlerden biri. 2012 yılında İzmir’de kurulan Diyet Kapımda, yakın zamanda franchise vermeye başladı. Geçen mart ayından bu yana 7 franchise şubeye ulaşan şirket, 2016 yılı sonuna kadar 11 yeni şube daha açmayı hedefliyor. Bu şubelerin dördünün İstanbul’da diğerlerinin ise Anadolu’da açılması planlanıyor. Franchise giriş bedeli olarak 10 bin dolar talep eden şirketin toplam yatırım maliyeti 80-100 bin TL arasında değişiyor. Royalty bedelini yüzde 5 olarak belirleyen Diyet Kapımda girişimcilere yüzde 30-40 kâr marjıyla çalışma imkanı sunuyor.

11 Ocak 2016 Pazartesi

Emlakçılara ücretsiz eğitim müjdesi

HABER: SÜMEYRA YARIŞ TOPAL Yıllardır Emlak Yasası’nın çıkması için mücadele eden sektör temsilcileri, İstanbul Ticaret Odası’nın Sertifikalı Emlakçılık Kursları müjdesiyle sevindi. Yakında çıkması beklenen Emlakçılık Yasası ile emlak sektöründe belgeli faaliyet gösterme zorunluluğu gelecek. İTO tarafından verilecek ücretsiz kurslarla da bu zorunluluk Oda’ya üye firmalar için kolaylaştırılmış olacak. Bu müjdeyi İTO’da gerçekleşen Emlak Müşavirleri Meslek Komitesi Zümre Toplantısı’nda veren İstanbul Ticaret Odası Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Hasan Erkesim, konuyla ilgili olarak, “2016 yılından itibaren başlayacak kurslarımızın sektörümüze hayırlı olmasını diliyorum” dedi. Hasan Erkesim, sektörün 2016 yılı beklentilerine de değinerek, 2016’nın ilginç bir yıl olacağı öngörüsünde olduklarını belirtti. Erkesim, “Sektörün en büyük sorunu olarak haksız rekabeti görüyoruz. Emlak müşavirliği sektöründe faaliyet gösteren kişileri kayıt altına almalıyız” diye konuştu. TEMKİNLİ OLACAĞIZ ‘2015 Yılı Değerlendirilmesi 2016 Yılı Beklentileri’ konu başlıklı toplantıda konuşan Konut Geliştiricileri ve Yatırımcıları Derneği Danışmanı Murat Parmakçı ise bu yıl yatırımcıların daha olumlu beklentiler içinde olduğunu belirterek, “Amerika’nın faizleri yukarı çekmiş olması, bize de olumsuz yansıyacak. 2016 da yine de temkinli olacağız. Vergiyle ilgili sorunlarımız var. KDV oranları arttı” şeklinde konuştu. EĞİTİM YETERLİ DEĞİL İstanbul Ticaret Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü İç Mimarlık Ana Bilim Dalı BaşkanıProf. Dr. Işık Aydemir de mühendislik ve mimarlık eğitiminin yeterli olmadığını belirtti. SATIŞLAR DÜŞÜK Gayrimenkul ve Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği Yönetim Kurulu Başkan YardımcısıDoç. Dr. Feyzullah Yetgin ise 2015 yılında 5 milyon dolara yakın bir satış yapıldığını belirterek, “Ama bu Türkiye’nin potansiyeli için oldukça düşük bir rakam. Mevzuat anlamında kentsel dönüşüm noktasında engellerin kaldırılması beklentilerimiz var. Sektörümüzde vergi ve harç yükü çok fazla” dedi. EMLAKÇI TAPU DAİRESİNE GİTMEYECEK Toplantının oturum başkanlığını yöneten İstanbul Ticaret Odası Emlak Müşavirleri Meslek Komitesi Başkanı İbrahim Bozan, sektör temsilcilerinin yasa için Ankara’da bakanlık düzeyinde bir ziyaret gerçekleştirdiklerini söyledi. Bozan, burada Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nden, “Emlakçılar artık tapu dairesine gitmeden işlemlerini halledebilecek” müjdesini de aldıklarını belirtti. MARKALI PROJELERE GİREMİYORUZ İstanbul Esnaf Komisyoncuları ve Danışmanları Esnaf Odası Başkanı Nizameddin Aşa, sektörün nihai amacının yasayı çıkarmak olduğunu söyledi. Aşa, “Markalı projelerde ikinci ele dahi giremiyoruz. Emlakçı aradan çıkartılmaya çalışılıyor. Sokaklar bile neredeyse artık elimizden gitmeye başladı. Bunun tek çözümü artık kanunumuzun bir an önce çıkması” değerlendirmesinde bulundu.

10 Ocak 2016 Pazar

Enerji fiyatlarının seyri ne olacak?

HABER: MEHMET ÖĞÜTÇÜ Manzarayı bugünün verileri ile değerlendirdiğimizde arz bolluğu ve talep çökmesi nedeniyle enerji ve hammadde fiyatları düşüyor. Yakın zamanda da ciddi bir sıçrama yaparak yükselmesi beklenmiyor. Döngüsel olarak karşılaştığımız ekonomik canlanma, siyasi istikrar, uluslararası yatırım, ticaret ve finans akışları ile doğrudan bağlantılı ortaya çıkan fiyat dalgalanmalarını şimdiye kadar isabetle öngören bir kuruluş ya da kimse çıkmadı. Petrolün varili yakın geçmişte 147 doları da buldu, 40 dolara da düştü. Tek bildiğimiz, dünya nüfusunun artışı, tüketim eğilimi yüksek orta sınıfın sivrilmesi, kentleşmenin hız kazanması nedenleriyle tüketimin daralmayacağı. Bu tespitten hareketle fiyatların kuzey istikametinde çıkacağını söylemek için kahin olmak gerekmiyor. UCUZ PETROL KALMADI Bizim yaptığımız bir hesaba göre petrol fiyatları 60 doların altında kalırsa dünya arzında yüzde 7.5 civarında bir azalma meydana gelecek. Bazı bölgelerde çıkartma maliyeti ucuz olduğu için (mesela Kuzey Irak’ta üretilen petrolün maliyeti 3 doları geçmiyor) böylesi düşüş üretimi ciddi etkilemeyebilir ama özellikle açık denizlerde ve yüksek değerli piyasalara girişi sınırlı kara coğrafyalarındaki üretimin maliyeti yüksek. Nitekim, uluslararası şirketlerin çoğu uzun vadeli ve büyük çaplı petrol yatırımlarını durdurma kararı aldılar. Son 1 yılda dünyanın en büyük 60 petrol şirketinin toplam değerinden 265 milyar dolar silindi gitti. Bu nedenle kârlı olabilmesi ve devam edebilmesi için fiyatların belli bir düzeyde (en azından 70-80 dolar aralığında) olması gerekiyor. Dünyada petrol sıkıntısı yok; sadece ‘ucuz petrol’ kalmadı. Fiyat düşüyor ama arzı artırmak, kapasiteyi güçlendirmek istiyorsanız zorlu coğrafyalara gideceksiniz. Mevcut düşüş daha da devam ederse orta ve uzun vadede arzda ciddi sıkıntı ortaya çıkaracak. Oysa talep artışı durmadı, özellikle Asya-Pasifik ekonomilerinde hep kuzey istikametinde yükseliyor. İRAN PİYASAYI ALT ÜST EDEBİLİR Yüzyılın ortasına doğru iki katına çıkacak toplam talep. Suudi Arabistan, hem OPEC’deki diğer üreticilere hem de ABD, Rusya ve İran’a meydan okuyor. Fiyatta kazanım elde etmektense piyasadaki payını korumak istiyor. Bu nedenle çok ciddi iskontolarla Çin’e, Kore’ye, Japonya’ya, Hindistan’a petrol satıyor.Üretimi kısma çağrılarına kulağını tıkıyor. İran’ın yeniden piyasalara giriş imkanı doğması da hem ticari hem de siyasi sebeplerle Riyad’ı kaygılandırıyor. Eğer yaptırımlar kalkarsa, İran piyasaları alt üst edebilir. Aynı şekilde Irak’ın 3 milyon varile yakın üretimi var. Hedefi 2022’ye kadar 10 milyon varile çıkmak ama bu mevcut siyasi ortam ve yatırım çekme güçlüğü dikkate alınırsa oldukça iyimser görünüyor. Petrolün ‘yeni kralı’ olarak Amerika’nın tahta çıkması, köklü reformlarla birlikte PEMEX (Petroleos Mexicanos - Meksika Petrolleri Şirketi) üretimde muazzam artış sağlanması, Hugo Chavez sonrasında Venezuela’nın canlanması ve Brezilya’nın Santos havzası sayesinde dünya petrol arzı şişmeye başlıyor. ÇİN İTHALATI DÜŞÜRDÜ Oysa talep şimdilik aynı hız ve ölçüde artmıyor. Çünkü dünyada talebi büyük oranda tetikleyen Çin ve Hindistan eskisi kadar petrol ithal etmiyor. Gerçi iskontolu fiyatla Suudi Arabistan’dan ve diğerlerinden büyük miktarda petrol alıyor, bunları kötü günler için stratejik rezerv olarak depoluyor ama genel manzara arzın bollaşıp talebin azaldığı yolunda. Petrol fiyatlarındaki yükselişi farklı komplo teorileri ile izah edenler de var. Özellikle de Suudilerin bunu İran’ın burnunu sürtmek için yaptığı ileri sürülüyor. Yine ‘Suudiler ve Körfez’deki müttefikleri, Amerika’da kaya gazının tırmanışa geçip ciddi biçimde pazar payı elde etmesini önlemek için fiyatları düşürüyorlar’ yorumu da var. Petrol fiyatı 60 doların altına düştükten sonra kaya gazını çıkarmak pek ekonomik değil. Washington’un da ekonomisine petrol ihracına göbeğinden bağlı Rusya’nın burnunu sürtmek istediği söyleniyor. Petrol üretimi düştüğünde sonucunu biliyoruz. 1970’lerdeki petrol şokunda yüzde 50’lik üretim düşüşü fiyatı 4’e katlamıştı. Aynı şekilde birkaç yıl önce Kaliforniya’da doğalgaz üretimindeki yüzde 5’den az bir düşüşün fiyatlara yansıması yüzde 400 olmuştu. Bunlar geçici şoklardı. Geleceğin petrol şokları bu kadar kısa süreli olmayabilir. FİYATLARIN YÜKSELİŞİ DE SORUN, DÜŞÜŞÜ DE… Bizim gibi petrol ithalatına bağımlı, onun türevlerini de yoğun kullanan ihracat pazarları genellikle enerji kaynak sahibi olan ülkeler için fiyatların yükselişi de sorun, düşüşü de. Bu hızlı iniş-çıkışlar sanıldığı kadar bizim gibi ülkelerin pek menfaatine değil. “30 dolara düşsün, böylece cari açığımız azalır” diye sevinmenin anlamı yok. Çünkü 6 ay sonra tekrar olmadık rakamlara fırlayınca ekonomide ciddi dengesizlik ve dalgalanma oluşturuyor. İhracat yaptığımız, petrol üreticisi olan ülkelerin durumunun kötüleşmesi bizi de sıkıntıya düşürüyor. Bu ülkelerde enerji fiyatlarındaki düşüş nedeniyle gelirler azaldığında meydana gelecek daralma ve çalkantılar hiç kuşkusuz bize de yansıyacak. Sosyal patlamalar, jeopolitik gerilimler, üretim düşüşleri de olumsuz etkileyecek. JEOPOLİTİK HESAPLAR DA VAR, KUR MANİPÜLASYONU DA… Petrol fiyatlarındaki keskin düşüş ve çıkışların tarihi perspektifine bakarsanız bu döngünün çok uzun sürmediğini görebilirsiniz. 1985-86’da, 1991-92’de, 2000-2001’de ve özellikle 2007-2008’de petrol fiyatları yaklaşık 6-9 aylık bir dilimde ya yarı yarıya düştü ya da çıktı. 6 yıl önceki fiyat krizinde de 150 dolardan 75 dolar aralığına inmişti. Şu anda ise petrol fiyatının 115 dolardan 40 dolarlara düşmesi 6 ayda gerçekleşti. Yani çok sert bir düşüş oldu. Ve hâlâ devam ediyor. Geçmişteki örneklere bakarsak, bu tür keskin düşüşlerin ardından hızlı bir yükselme yaşandığını görüyoruz. Önümüzdeki bir yıl içinde 60-70 dolar düzeyine çıkması şaşırtıcı olmaz. Keşke petrol fiyatları, sadece basit bir arz-talep dengesine dayansaydı; o zaman işimiz kolay olurdu. Ama işin içinde jeopolitik hesaplar da var, bankaların müdahalesi ve döviz kurları manipülasyonu da var. Dünyada petrol alışverişinde para birimi olarak ruble, yuan ve Euro için çaba gösteriliyorsa da hâlâ dolar geçer akçe. Bu nedenle ülkeler yüksek oranlarda dolar rezervleri bulundurmak zorunda. PETROLDEN SONRA KAYA GAZI REKABETİ Talebin yanısıra arz da sürekli artıyor, yeni bulunan kaynaklar ve teknolojiler bolluk oluşturuyor. Dünya petrol rezervlerinin hâlâ yüzde 80’i OPEC dünyasında olmakla birlikte üretiminde OPEC ülkelerinin payı toplamda azaldı; yüzde 43’e düştü. ABD, Rusya ve diğer OPEC üyesi olmayan ülkelerdeki üretim artışı ile bu payın daha da azalacağını söyleyebiliriz. Eskiden doğalgazda Rusya, petrolde Suudi Arabistan at başı gidiyordu. Ama ABD muazzam bir hamle yaparak şimdi hem petrol hem de gazda dünya birincisi olma yolunda. Bu arada hiç hesapta olmayan kaya gazı, kaya petrol, tight, ağır petrol gibi “Petrol daha kaç yıl gidecek?” sorularını geçersiz kılacak yeni kaynaklar çoğalmaya başladı. Özellikle Kanada bu alanda öne çıkıyor. ABD ve Venezuella da öyle. Daha Arktık bölgesindeki dünya toplam petrol ve doğal gaz rezervlerinin üçte biri civarındaki rezervleri hesaba katmadık bile. Aynı şekilde zengin potansiyeli olan İran, Irak, Türkmenistan henüz tüm güçleriyle uluslararası piyasalara giremediler. Tabii ki bunlar ancak petrol fiyatları belli bir seviyenin üzerindeyken harekete geçirilebilecek kaynaklar.

04 Ocak 2016 Pazartesi