tatil-sepeti

ABD’de 1956’da başlayan ve elektronik sektöründeki başarısının temelini oluşturan ‘patentleri açık kaynak olarak başkalarının kullanımına sunma’ akımını, 2014’te Tesla yeniden uyguladı. Elon Musk, patentlerini kaynak olarak paylaşacağını duyurdu ve iş dünyasında bir paradigma değişimine yol açtı.

 

SALİH KESKİN

 

PATENTLERİNİ AÇAN FİRMALAR VE BİLGİNİN PAYLAŞILMASI

 

Son yıllarda, büyük firmaların patentlerini açık kaynak olarak başkalarının kullanımına sunmaları, iş dünyasında dikkat çekici bir paradigma değişimi olarak ortaya çıktı, çıkmaya devam ediyor. 

 

Bu strateji, yalnızca sosyal sorumluluk değil aynı zamanda uzun vadeli rekabet avantajları yaratmak için de önemli bir araç haline gelmiş durumda.

 

Peki, bu firmalar neden böyle bir yol izliyor? Neden rakiplerin işine yarayacak işler yapıyorlar?

 

BİLGİNİN DEMOKRATİKLEŞMESİ VE İŞBİRLİĞİ KÜLTÜRÜNÜN YAYGINLAŞMASI

 

Günümüzün hızla değişen iş dünyasında, bilginin paylaşımı ve demokratikleşmesi, inovasyonun ve sektörlerin gelişiminin anahtarı olarak görülüyor. 

 

ÇÜNKÜ 

 

Bilgi artık bir mülkiyet nesnesi değil, toplumsal ve sektörel gelişimi hızlandıracak bir araç olarak kabul ediliyor. Bu, özellikle teknoloji ve sürdürülebilirlik alanlarında geçerli olan bir trend haline geldi.

 

TESLA VE TOYOTA ÖRNEKLERİ

 

Tesla, bu stratejinin en bilinen öncülerinden biridir. 2014 yılında Elon Musk, Tesla'nın tüm patentlerini açık kaynak olarak paylaşacağını duyurdu. Bu hamle, elektrikli araç teknolojisinin gelişmesini hızlandırmak ve küresel karbon emisyonlarını azaltmak için atılmış bir adımdı. 

 

Musk, patentleri korumanın bir engel teşkil edeceğini, dolayısıyla teknolojiyi herkesin erişimine açarak daha büyük bir etki yaratmayı hedeflediklerini belirterek bambaşka bir sürecin başlangıcını oluşturdu.

 

Benzer bir strateji izleyen Toyota, 2015 yılında hibrit araç teknolojisine dair 5.600 patentini açık kaynak olarak sundu. 

 

Toyota'nın amacı, hibrit teknolojisinin yaygınlaşmasını ve geliştirilmesini teşvik etmekti. Bu adımlar, firmaların sadece kendi çıkarları için değil, aynı zamanda sektörün ve dünyanın genel iyiliği için hareket ettiklerinin bir göstergesi oldu.

 

AÇIK KAYNAK PATENTLERİN STRATEJİK AVANTAJLARI

 

Firmaların patentlerini açık kaynak olarak sunmaları, kısa vadede bazı riskler barındırsa da uzun vadede birçok stratejik avantaj sunuyor. Öncelikle bu hamle, firmalar arasında daha geniş bir işbirliği ortamı yaratıyor. Patentlerin açık kaynak olarak paylaşılması, daha fazla oyuncunun inovasyona katkıda bulunmasını sağlıyor. Bu, sektördeki standartların yükselmesine ve daha yenilikçi çözümlerin ortaya çıkmasına olanak tanıyor.

 

Örneğin, Tesla'nın patentlerini açması, elektrikli araç teknolojilerinin daha hızlı benimsenmesini sağladı. Bu durum, Tesla'nın pazardaki liderliğini pekiştirirken, aynı zamanda tüm sektörü ileriye taşıdı. Diğer firmalar, Tesla'nın patentlerinden faydalanarak kendi ürünlerini geliştirebildiler, bu da elektrikli araç pazarının hızla büyümesine katkıda bulundu.

 

Tesla aslında rakipleri destekler gibi görülse de sonuçta kendisinin daha çok işine yarayan bir sürecin ateşleyicisi olmuş oldu. 

 

Ve olan oldu, süreç buraya doğru evrildi artık...

 

BELLLABS DENEYİMİ

 

Bu tür stratejilerin tarihsel bir örneği, BellLabs tarafından uygulanmıştı. 1956 yılında BellLabs, ABD hükümetiyle yaptığı bir anlaşma kapsamında tüm patent portföyünü açmayı kabul etti. Bu anlaşma, BellLabs'ın patentlerini diğer Amerikan firmalarına serbestçe lisanslamasına olanak tanıdı. Bu sayede, BellLabs tarafından geliştirilen teknolojiler, geniş bir yelpazede uygulama buldu ve elektronik sektöründeki Amerikan başarısının temelini oluşturdu.

 

Sonra bu akım Tesla’ya kadar uyku sürecine girdi.

 

GELECEĞE YÖNELİK DEĞİŞİM

 

Patentlerin açık kaynak olarak sunulması, teknolojik gelişmelerin daha hızlı ve işbirlikçi bir şekilde ilerlemesini sağlıyor. Bu strateji, firmalar arasındaki rekabeti artırırken, aynı zamanda sektörlerin genel gelişimine katkıda bulunuyor. Ayrıca, bu tür hamleler, sürdürülebilirliğe yönelik global çabaların desteklenmesine de yardımcı oluyor.

 

İş dünyasında bu tür stratejik adımlar, gelecekte daha fazla firmanın benzer yollar izlemesine yol açabilir. Bilginin demokratikleşmesi, işbirliğine dayalı inovasyonun önünü açarken, aynı zamanda sektörel gelişim ve sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmayı kolaylaştırıyor.

 

İŞ DÜNYASINA NE MESAJ VERİLEBİLİR?

 

Geleceğin iş dünyasında başarı, sadece sahip olunan bilgi ve patentlerle değil, bu bilgiyi nasıl paylaştığınız ve nasıl işbirlikleri kurduğunuzla ölçülecek. Açık patent politikaları, iş dünyasında daha geniş bir işbirliği kültürünün oluşmasına katkıda bulunurken, aynı zamanda daha sürdürülebilir ve yenilikçi bir geleceğin inşa edilmesine de yardımcı olabilir.

 

FARKLI ALANLARDA BİLGİ NASIL DEMOKRATİKLEŞİYOR?

 

İşte bilginin demokratikleşmesine yönelik birkaç farklı örnek:

 

* Yazılım sektöründe bilginin demokratikleşmesi, açık kaynak yazılım (Open Source Software) hareketi ile başladı. Linux gibi platformlar, geliştiricilere kaynak kodlarına erişim sağladı ve bu da dünya çapında geniş bir katkı sağladı. Bu, yazılım geliştirme sürecini hızlandırdı ve maliyetleri düşürdü.

 

* Bilimsel makalelerin açık erişim platformları, (ArXiv.org) akademik bilginin demokratikleşmesine katkı sağladı ve sağlıyor. Araştırmacılar, çalışmalarını bu platformlar üzerinden paylaşarak, bilgiye erişimi kolaylaştırıyor ve bilimin hızla ilerlemesine olanak tanıyor.

 

* 3D yazıcılar için tasarım dosyalarının paylaşıldığı platformlar (Thingiverse), mühendislik bilgilerini demokratikleştiriyor. Bu, bireylerin ve küçük işletmelerin yenilikçi ürünler geliştirmesine olanak tanıyor.

 

* Eğitimde bilgi demokratikleşmesi, online öğrenme platformları aracılığıyla yaygınlaştı. Khan Academy gibi siteler, ücretsiz olarak dünya çapında eğitime erişim sağlıyor.

 

* Tarım ve Biyoteknolojide CRISPR-Cas9 teknolojisinin paylaşımı, tarımda ve biyoteknolojide büyük yeniliklere kapı araladı. 

 

* Creative Commons lisansları, sanat eserlerinin, müziklerin ve diğer yaratıcı içeriklerin daha geniş bir kitleye ulaşmasını sağlayarak, kültürel bilginin paylaşımını teşvik ediyor.

 

* Wikipedia, kullanıcıların bilgi ekleyip düzenleyebildiği, dünyanın en büyük açık kaynak ansiklopedisi olarak bilinir. Bu platform, bilginin demokratikleşmesi için en güçlü örneklerden biridir.

 

VELHASIL 

 

Bu örnekler, bilginin demokratikleşmesinin birçok sektörde nasıl etkili olduğunu gösteriyor. Bu yaklaşım, inovasyonu hızlandırmak, işbirliğini artırmak ve daha sürdürülebilir bir dünya yaratmak için büyük bir potansiyele sahip.

 

Ülkemizde de bu örneklerin gerçekleşmesi dileğiyle…

03 Eylül 2024 Salı

Etiketler : #Tesla işdünyası elektronik patent

PROF. DR. AHMET EMRE BİLGİLİ


 


Yıllar önce eğitim ve kültür odaklı bir vakfın Topkapı Sarayı salonundaki açılış merasiminde vakıfla ilgili ‘amacımız; tarihten yenilikler getirmek’ temalı bir açış konuşması yapmıştım. İlk bakışta bir paradoks gibi görülen ‘tarih ve yenilik’ kavramları nasıl bu bağlamda düşünülebilirdi? Tarihi bilgiden ve tecrübeden günümüz dünyasına ilişkin ‘yenilik’ anlamında bir çıkarım nasıl yapılabilirdi? İşin felsefi ve düşünsel arka planında neler olabilirdi? Daha doğrusu ‘bilgelik’ bunun neresindeydi?

 

İhsan Fazlıoğlu Hoca’nın ‘Akıllı Türk Makul Tarih’ kitabını okurken, ‘Bir başka açıdan aklın tarih, tarihin de akıl olduğu söylenebilir; zira tarih, belirli bir zaman ve mekân içerisinde hareket eden aklın eylemlerinin tecessüm etmiş hâlidir. Öyleyse bir milletin tarihi, o milletin aklıdır; aklı da tarihidir’ sözü dikkat çekicidir. Hakikaten de bir milletin tarihi, o milletin aklı ve ilham kaynağı olabilir. Tarihten günümüze yenilikler getireceksek tarihimizden, tarihi tecrübemizden bilgi ve ilham alarak fakat bu bilgeliği güncelleyerek yolumuzu aydınlatmasını sağlayabiliriz. 

 

*     *     *

 

Bilindiği üzere tarih, sadece belirli alanlara projeksiyon tutmaz. Nerdeyse bütün alanlar için besleyicidir. Öncelikle her bilim dalının kendi tarihi vardır. Eğitimden iktisada, sosyal bilimlerden fen ve teknik bilimlere kadar. Tarihi müesseselere metaforik olarak bakılabilir.  Fakat ‘tarihin akıl’ olması her daim işin merkezinde yer alır.

 

Tarihten yenilikler getirmek; geçmişteki bilgi, tecrübe ve yaşananlardan ilham alarak, ders çıkararak, günümüze dair yeni ve kreatif çözümler üretmek anlamına gelir. Bu ise tarihin ve tarihi müesseselerin sadece bir bilgi yığını olarak değil, aynı zamanda güncel problemleri çözmeye yönelik bir ilham kaynağı ve metafor olarak değerlendirilmesi gerektiğini gösterir. Geçmişte yaşananları analizle, güncelleyerek, inovatif ve etkili çözümler geliştirmek bu kavramın özünü teşkil eder.

 

Tarihten yenilikler getirmek kavramını eğitim perspektifi ile düşünecek olursak; geçmişte maarifle ilgili meseleler, pedagojik yaklaşımlar ve öğrenme modellerinden ilhamla günümüz eğitimine yenilikçi çözümler sunmak bağlamında değerlendirebiliriz. Bu, geçmişte başarılı olmuş eğitim uygulamalarını güncelleyerek yeniden yorumlamayı ve bunlardan günün ihtiyaçlarına göre uyarlama yaparak istifade etmeyi hedeflemek demektir. 

 

Sözgelimi, antik Yunan’daki Sokratik yöntem türünden öğretim tekniğinin, Selçuklu medreselerindeki uygulamaların ve Osmanlılar’daki Enderun Mektebi tecrübesinin, Cumhuriyet dönemindeki Köy Enstitüsü deneyiminin modern eğitim sistemine entegre edilmesi gibi yenilikler ihdas edilebilir.

 

 

*     *     *

 

Eğitim tarihine ilişkin bu anlayış, tarihsel birikimi yalnızca nostaljik ve hamasi bir şekilde ele almak yerine, günümüz öğrencilerinin ihtiyaçlarına yönelik yeni ve etkili öğretim yöntemleri ve stratejileri geliştirmek için değerlendirmeyi hedefler. Bu sayede de geçmişin tecrübeleri ve bilgisi, geleceğin eğitim sistemini tarihle bağ kurarak zenginleştirebilmenin mümkün ve doğru olacağını gösterir. Bu da bizi tarihle iç içe olmaya, tarihten kopmamaya iter.

 

Tarih, geleceğe ilişkin; niyeti, kurguları, planları, öngörüleri olan milletler için anlamlıdır, değilse kuru bir bilgi yığınıdır. Türkler, sadece kendi tarihlerinden ve müesseselerinden değil, tüm gelenekli milletlerin eğitim uygulamalarını yararlanılabilir bir tecrübe olarak görme yaklaşımını benimsemiş bir anlayıştan geliyor. Dolayısıyla tarihten yenilikler getirmek ve tarihi milletin aklı olarak görmek en çok onlara yakışır. Eğitim ise bu sentezi başarmanın, güncellemeyi yapabilmenin en makul yoludur.

06 Eylül 2024 Cuma

Etiketler : tarih Yunan Osmanlı Cumhuriyet KöyEnstitüleri Enderun Sokrates eğitim

FATİH OKTAY

 

Ülkelerin çoğu, orta gelir düzeyine çıktıktan sonra orada kalıyor. Bu, ‘orta gelir kapanı’ dediğimiz şey. Son bir yıldır Çin Komünist Partisi yetkililerinin dillerinden düşmeyen ‘yeni tür üretim güçleri’ terimi, işte tam bununla ilgili. Hedef, yeni teknolojilere dayalı yeni ürünler ve sektörler ortaya çıkartmak.


 

İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde fakirlikten gelip gelişmiş ülkelerin arasına katılmayı çok az ülke başarabildi. Bu geçişi yapabilenler, birkaç Doğu Asya ülkesi, AB bütünleşmesi çerçevesinde sınıf atlayan bazı Avrupa ülkeleri ve İsrail’in ötesine pek gitmiyor. Birçok ülkenin hızlı bir şekilde düşük gelir düzeyinden orta gelir düzeyine tırmandığını, bunların çok azının da orta gelir düzeyinden yüksek gelir düzeyine geçiş yapabildiğini görüyoruz; ancak ülkelerin çoğu orta gelir düzeyine çıktıktan sonra orada kalıyor. Bu, ‘orta gelir kapanı’ dediğimiz şey.

 

ATLANMASI GEREKEN ENGEL

 

Bunun yaygın açıklamasına göre, düşük gelir düzeyindeki ülke ekonomileri, yüksek gelir düzeyindeki ülkelerden aldıkları teknoloji ve sahip oldukları ucuz işgücünü kullanarak standart malları daha ucuz maliyetlerle üretmeye dayanan bir rekabet gücü ile başlangıçta hızlı bir şekilde büyüyor. Ancak gelişmeyle beraber zaman içinde bu ekonomilerde de ücretler artıyor; ucuz işgücüne dayalı rekabet avantajı giderek azalıyor, bu avantaj daha az gelişmiş, daha düşük işgücü maliyetlerine sahip ülkelere geçiyor. Orta gelir düzeyine denk gelen bu aşamadan sonra, ekonomik büyümenin ucuz işçilik değil, üretilen ürünler ve üretimde kullanılan teknolojilerin özellikleri ile ilgili avantajlara dayanması gerekiyor. Ülkeler genellikle bunu başaramıyor. Bunun sonucu olarak da kendilerini düşük gelirli ülke konumundan orta gelirli ülke konumuna getiren yüksek büyüme hızlarını sürdüremiyor, orta gelir düzeyi dediğimiz durumda asılı kalıyorlar. Dünya Bankası ölçütlerine göre, orta-yüksek gelir seviyesine ulaşmış olan Türkiye’nin de daha geriden gelip Türkiye’yi geçmiş olan Çin’in de önündeki atlanması gereken engel bu.

 

UCUZ İŞGÜCÜNE DAYANMIYOR

 

Çinli firmalar, birçok alanda ülke ekonomisinin bu kapana kısılmamasını sağlayacak türde başarılar gösteriyor. Çok kısa bir zaman önce ülke otomobil pazarı yabancı üreticilerin hakimiyetindeyken, Çinli üreticilerin elektrikli otomobil atağı ile hem iç pazarda hem dış pazarlarda hakimiyeti ele geçirmeye başlamaları böyle bir gelişme. Çinli üreticilerin otomobilleri, hem kullanım hem teknolojik özellikleri açısından yabancı rakiplerininkinden çok üstün; üstelik, çok yüksek kâr marjları ile bile daha düşük fiyatlarla piyasaya sürülüyorlar. Bu fiyat avantajı da ucuz işgücüne dayanmıyor, üretim son derece yüksek düzeyde otomasyonla gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla kaba işgücünün maliyetlerdeki payı çok düşük; zaten, sık sık dile getirdiğimiz gibi Çin’de işgücü de artık ucuz değil. Benzer gelişmeleri güneş enerjisinden elektrik üretmeye yönelik ürünler ve rüzgar tribünleri olmak üzere birçok sektörde görüyoruz. 

 

Yani Çinli firmalar, birçok sektörde artık ucuz işgücüne dayalı fiyat avantajı ile değil, ürün özellikleri ve teknolojiye dayalı verim artışları ile ilerliyor. Bu, en azından o sektörlerde orta gelir kapanına kısılmamak demek oluyor. Ama ülke ekonomisi yalnızca bu sektörlerden oluşmuyor; diğer geleneksel sektörlerde de aynı başarı gösterilebilecek mi? Bu sektörlerdeki başarı ne kadar kalıcı; bu sektörlerin eski hakimleri, ileride yeni buluşlarla eski konumlarını tekrar ele geçirebilirler mi?

 

Xİ JİNPİNG GÜNDEME GETİRDİ

 

Son bir yıldır Çin Komünist Partisi yetkililerinin dillerinden düşmeyen ‘yeni tür üretim güçleri’ terimi, işte tam bununla ilgili. Bu terimi, ülke lideri Xi Jinping, geçen yıl şu sıralarda ilk olarak dile getirmişti. Daha sonra birkaç toplantıda daha dile getirildi. Şimdi ise ekonomi ile ilgili neredeyse her yorum, rapor ve toplantıda bu terime rastlanıyor. 

Geleneksel ekonomi, üretimin temel kaynaklarını işgücü ve sermaye olarak görür. Buna göre ekonomik büyüme, bu iki üretim etkeni veya gücündeki artışlara bağlıdır. Ancak 1960’larda yapılan verisel çalışmalar, en azından gelişmiş ekonomilerde ekonomik büyümenin sermaye ve işgücü artışından çok, büyük ölçüde teknolojik gelişmeye bağlı olarak bu iki etkeni daha yüksek katma değerli ürünler üretmek için kullanmaya ya da ürünlerin üretiminde daha etkili şekilde kullanmaya bağlı olduğunu gösterdi. 

 

YENİ TEKNOLOJİLER-YENİ ÜRÜNLER

 

Xi Jinping’in yaptığı ve ülkenin merkezi ve yerel ekonomi yöneticilerinin kitlesel bir şekilde cevap verme yoluna girdiği ‘yeni tür üretim güçlerini geliştirme’ çağrısı, böyle bir ekonomik gelişme hedefliyor: Yeni teknolojilere dayalı yeni ürünler ve sektörler ortaya çıkartmak, geleneksel sektörlerin ürünlerini ve üretim yöntemlerini yeniden şekillendirmek. Yani bugün Çin’in elektrikli otomobil üreticilerinin yaptıklarının, tüm sektörlerde kalıcı ve sistematik şekilde gerçekleştirir hale gelmek. Bunun başarılması, Çin’in orta gelir kapanına kısılmaktan kurtulması bir yana, hızla yüksek gelir merdiveninin tepelerine yükselmesi anlamına gelir.

06 Eylül 2024 Cuma

Etiketler : Çin