tatil-sepeti
Dr. Can GÜRLESEL

Dr. Can GÜRLESEL

Diğer Yazıları

HAKAN GÜLDAĞ


Geçen Eko-Mercek’te, yenilik ‘yenilik peşinde koşmak ve ortaya çıkardığımız yeni fikirleri ticarileştirmek sadece şirketimiz için değil, memleket için de son derece faydalı’ diye yazdık. Sonra da ekledik: “Unutmayalım, yenilikçilik şu sıralar üzerine odaklandığımız cari açık meselesinin çözümünde de kilit bir role sahip. Cari açık üretmeyen bir büyümenin itici gücünü ‘yenilikçilik’ oluşturacak.”

Tabii ki, cari açığın tek çözümü yeni fikirler değil. Yapısal önlemler gerekiyor. Onları izin verirseniz bir başka Eko-Mercek’te ele alalım. Biz, bize rekabet gücü kazandıracak yenilikçiliğin, yeni teknolojilerin peşinden nasıl gideceğimizin peşine düşelim.

300 YILLIK GECİKME

Bir kere şunu söylememiz lazım ki, son 300 yılda yenilikçilik konusuna yeterince önem vermedik. Dahası, yanlış yöntemler uyguladık.

Uzun bir süre batıda gelişen teknolojileri uygulamak için alanında uzman olduğunu düşündüğümüz yabancı uzmanları davet ederek ülkeye yenilikleri getireceğimizi düşündük. Baron de Tot böyle biridir mesela... Gelen uzmana tam yetki verir bize teknolojinin ışığını taşımasını beklerdik. Ancak yeni teknolojinin gerektirdiği altyapı bulunmadığı için bu yöntemle geçici ve kısmi başarılar elde edilirdi.

Çoğu zaman ise yenilikleri bize taşımalarını umarak uygun olduğunu düşündüğümüz gençleri yabancı ülkelere gönderdik. Bu gençler genellikle Avrupa ülkelerindeki fabrikaları gezip yeni teknolojileri ülkeye taşımaya çalıştı. Tabii izin verildiği ölçüde... Bu yöntemle kurulan sanayi tesislerinde süreklilik gösteren bir yenilenme ivmesi yaratılamadı.

Daha sonra KİT’lerin ve bazı özel sektör şirketlerinin kuruluşlarında yabancı ülke ve şirketlerle anlaşma yapılıp üretim teknolojisi ithal edildi. Bugün dahi Türkiye ekonomisini taşıyan kuruluşlar bu yolla meydana geldi. Ancak bu yapıların birçoğunda zamanla teknoloji eskidi. Bu yapılarda yenilikçilik çalışmaları yapılmadığı için bu yöntem de kalıcı çözümler ortaya çıkaramadı.

Doğrusu son 20-25 yıldır yenilikçilik atmosferimizde önemli arayışlar ve çabalar var. Başlatılan yenilikçilik çalışmaları sayesinde cari açığın esas nedeni olan teknoloji açığının kapatılması yönünde kısmen mesafe alınıyor.

ZENGİNLEŞTİREN YENİLİKÇİLİK PEŞİNDE...

Yenilikçilik süreci herhangi bir yeni iş fikrinin ticari bir değer kazanması ile başlıyor. Üründe, üretim sürecinde, örgütlenmede, pazarlama tekniklerinde veya insan kaynakları yönetimindeki herhangi bir yenilik de ‘inovasyon’ sayılıyor artık. Şöyle bir etrafınıza bakın... Toplumun yaşam standardına uzun vadedeki iyileştirmelerin çoğu günümüzde ancak inovasyon süreci ile gerçekleşiyor.

İnovasyon ya da benim tercih ettiğim deyişle yenilikçiliğin sağlayacağı katma değer artışı ve rekabet gücü, Türkiye’nin kronik sorunu olan cari işlemler açığının azaltılmasında önemli bir görev üstlenecek. Rekabetin az, kâr marjlarının yüksek olduğu yeni ve teknolojik düzeyi yüksek ürün üretimi arttığında yatırım ve tüketim malı ithalatımız azalacak. Aynı süreçte bu tür ürünlerin ihracatı da artacağı için dış ticaret açığı kalıcı olarak gerileyecek.

Bu, Türkiye için yaşamsal bir öneme sahip. Cari açığımızı kalıcı ve sürdürülebilir bir cari fazlaya çevirebilmemiz için Çin’den ve Asya’daki ülkelerden gelen rekabet baskısına karşı koyabilecek bir güce ulaşmamız gerekiyor.

İŞ VE ÜNİVERSİTE AYNI HEDEFE DOĞRU...

Türkiye’de maalesef yenilikçiliğin serpilip gelişmesinin önünde bazı ‘zihni’ engeller var. Üniversite ve bilim çevreleri, ticarileştirme sürecine alınan mesafelere rağmen hâlâ soğuk bakıyor. Çoğu öğretim görevlisi bunun kendi işleri olmadığını düşünüyor. İş insanlarımızın da önemli bir bölümü bilimsel çalışmaları, soyut ve pratik ihtiyaçlardan uzak bir faaliyet olarak görüyor.

Bu ayrı dünyalar arasındaki ilişkiyi, hem girişimci hem de yenilikçi bir ruha sahip iş insanlarının kurması gerekiyor.

Hemen söyleyeyim, bu konuda güzel bir örneği İTO’nun kurduğu Bilgiyi Ticarileştirme Merkezi oluşturuyor.

Taraflar arasında kapsayıcı ve birleştirici ilişkinin kurulması Türkiye’ye büyük fayda sağlayacak. Bu ilişkinin kurulmasının çimentosunu kalıcı biçimde atmak ise ancak yenilikçiliğe yönelik bir ticarileşme süreci ­­ile mümkün.

TALEBE DEĞİL İHTİYACA BAKILMALI...

Yenilikçilik süreci bir fikri, ticari değere dönüştürerek ekonomik fayda yaratıyor. Bu nedenle, inovasyonun muhakkak bir icatla başlaması da şart değil.

İşin püf noktasını ise ihtiyaçlara odaklanmak oluşturuyor. Uzmanlar, başarılı yenilikçi girişimcilerin, ekonomide mevcut talebi değil, yeni ortaya çıkan ihtiyaçları büyüteç altına aldığına dikkat çekiyor. Onların pratik zekası mevcut buluşlar ile ihtiyaçlar arasındaki bağlantıyı kolayca görebilir. Örneğin dikiş makinası ve elektrik süpürgesinde, esas kazancı ve ünü icadı yapanlar değil, ihtiyaçları fark edip bu icadı ticarileştirenler kazandı.

YENİLİKÇİLİK KÜLTÜRÜNÜ KAVRAYAN KAZANIR...

İnovasyonun illa bir icatla başlaması şart olmadığı gibi inovasyon araştırma-geliştirme çalışmaları ile de doğrudan bir ilgisi yok.
Ünlü mucit Edison’un esas başarısı, yenilikçi girişimcilik sürecine egemen olmasındaydı. Başkalarının yararsız gördüğü icatları ve teorik görüşleri Edison pratik ve ticari uygulamalara dönüştürmekte ustaydı.

Keza, tüketici elektroniğinde icatların büyük bölümü ABD’de yapıldı ama bu buluşların deyim yerindeyse kaymağını yiyenler özellikle bir dönem Japonlar oldu.

Japon şirketleri, kendilerinin icada değil, sürekli iyileştirmeye yöneldi. Bunda da haklıydılar. Uzmanların belirlemelerine göre, 1650 yılından bu yana dünya ekonomisine yön veren 380 kadar icadın sadece 2’si Japonya kaynaklı. Oysa ticari ve teknolojik becerilerini iyi değerlendiren Japon firmaları, başkalarının yaptığı buluşları ticari olarak fırsata çevirdi. Aynen kutup kodlamasını yazan Türk profesör Erdal Arıkan’ın bilimsel çalışmalarını Çinli telekomünikasyon şirketinin hayata geçirerek son dönemin dünya çapındaki en büyük başarılarından birini yakalaması gibi...

Yenilikçiliğin ve yeniliği ticarileştirmenin iş insanları için adeta ikinci bir tabiat haline gelmesi, bu konuda bir kültürün oluşmasını zorunlu kılıyor. İnovasyon kültürünün yaygınlaşması ise devletin eğitim, yeni iş alanlarına yatırımlar ve girişimlerin finansmanı gibi konularda yasal ve kurumsal önlemler alması ile mümkün olabiliyor.

YENİLİKÇİ FİKİRLER İÇİN ÖNEMLİ BİR ADRES: BTM

Yenilikçiliğin gelişmesi için çok kıymetli bir yapı var İstanbul’da: Bilgiyi Ticarileştirme Merkezi. Kısa adıyla BTM, yenilikçi iş fikrine sahip girişimcileri bir başka ifadeyle startupları destekleyen çok fonksiyonlu bir girişimcilik merkezi. Sektör ve yaş ayrımı yapmaksızın tüm yenilikçi iş fikirlerini değerlendirmeye alarak ticarileştirmeye çalışıyor.

İstanbul Ticaret Odası tarafından girişimcilik ekosistemini geliştirmek ve güçlendirmek için kuruldu. Faaliyetlerini gönüllülük bazında sürdürüyor. Yani Türkçesi ücretsiz olarak hizmet veriyor.

Görüyorum ki, BTM’ye ilgi artıyor. Geçenlerde startuplara yönelik bir etkinlikte bir araya geldiğimiz BTM Genel Müdürü İbrahim Elbaşı, “2022’ye hızlı bir giriş” yaptıklarını söyledi. Bunu sadece BTM’ye değil, Türkiye’de girişimciliğe ve de yenilikçiliğe ilginin artması olarak değerlendirdiğim için seviniyorum. Bu ilgi rakamlara da yansıyor.

16 Ocak’ta BTM’nin çağrı dönemi sona erdi. Tam 1.958 girişimci BTM’de yer almak için başvurdu.

BTM’nin kurulduğundan bu yana destek verdiği startuplar ise 5 bine yaklaştı. Bunların 50 kadarı 1 milyar liranın üzerinde değerleme aldı. ‘Yetmez’ diyorsanız haklısınız. Ama gelişme umut veriyor. Zira girişimcilik ile birleşmiş yenilikçilik Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek. Türkiye’nin dünya ligindeki yerini belirleyecek.

Cari açıktan kurtularak Türkiye’nin zenginleşmesine açılacak pencerenin yenilikçilikten geçtiğini vurguladık. Ayrıca gençlerin adına işsizlik denilen bir nevi hapishaneye mahkum olmaması için de yenilikçi bir zihniyetle yürütülen girişimciliğin kilit bir rolü var. Böyle bakınca, neden yenilikçilik ve girişimcilik peşinde koşanlara toplum olarak hepimizin gereken teşvik ve kolaylığı göstermek zorunda olduğumuz ayan beyan ortaya çıkıyor.

11 Şubat 2022 Cuma