Herkesin genel olarak bildiği konu yatırım ortaklıklarının elde ettiği kazançların kurumlar vergisinden istisna olduğudur. Bu durum 2005 yılında yürürlüğe giren yeni Kurumlar Vergisi Kanunu’nda (KVK) böyledir. Yatırım ortaklıklarının kazançlarının kurumlar vergisinden istisna edilmesindeki temel amaç sermaye birikiminin geliştirilmesidir. Bu nedenle bu istisna neden var diye tartışmak doğru değildir. İstisnaya ilişkin hüküm KVK 5/1-d bendinde yatırım ortaklığı türleri belirtilmek suretiyle sayılmıştır.
İstisnadan yararlanmak için her ne kadar maddede bir ön şart yok gibi dursa da, yatırım ortaklığı oluşturmak için Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Mevzuatı’na göre ortaklık türüne göre bazı şartlar bulunmaktadır. Yatırım ortaklığı oluşturmak için ortaklığın niteliğine göre belli aktif büyüklüğü şartının yanında, belli sürede (genel olarak iki yıl içerisinde) hisselerinin en az yüzde 25’inin halka arz edilmesi gibi şartlar da bulunmaktadır. Yatırım ortaklığı oluşturulduğu andan itibaren SPK mevzuatına ve denetimine tabi olunmasının getirdiği kurumsal yapının güçlendirilmesi gibi durumlar da sağlanmaktadır. Yatırım ortaklıklarının halka açılmasının getirdiği bir diğer durum da elbette genel kurul kararı çerçevesinde kâr dağıtımı yapmalarıdır.
Buraya kadar her şey gayet iyi daha ne olsun denilebilir. Üstelik günümüzde zaman zaman çoğu inşaat şirketinin şartları yerine getirmek suretiyle gayrimenkul yatırım ortaklığına dönüşmek suretiyle vergisiz bir şekilde inşaat faaliyetlerine devam edebilmeleri, diğer inşaat şirketlerine haksız rekabet yaratıyor eleştirisi yapılsa da, kentsel dönüşümün ve alt yapı yatırımlarının bu denli önemli olduğu ülkemizde bu şekilde faaliyet gösteren yatırım ortaklıklarının da önemli bir misyonu yerine getirdikleri gözden uzak tutulmamalıdır.
İŞTİRAK KAZANCI İSTİSNASI YOK
Yatırım ortaklıklarının kazançlarının kurumlar vergisinden istisna olması doğal olarak grup şirketi yapılarında önem kazanmaktadır. Kurumlar vergisinin genel mantığında iştirak kazançları istisnası da zaten genel ve bilinen durum olduğuna göre, oluşturulan yatırım ortaklığından elde edilen kazançların iştirak payına göre iştiraklere dağıtılması suretiyle yeni yatırımlar için fon temin edilebilir diye düşünüyorsunuz doğal olarak. Ancak kanuna bir bakıyorsunuz, o da ne? Girişim sermayesi yatırım ortaklıkları dışındaki yatırım ortaklıklarından elde edilen iştirak kazançları istisna kapsamında değil. Daha açık deyimiyle iştirak kazançları istisnası yatırım ortaklıklarına iştirak eden kurumlar için geçerli değil.
Bunda ne amaçlanmıştır diye düşündüğünüzde, çok da haklı bir gerekçe bulamıyorsunuz. Sadece mantığın kurumlar vergisi istisnasının yatırım ortaklığına tanındığı bundan kazanç elde eden gerçek ve tüzel kişilere ise bu istisnanın tanınmaması genel kabulü nedeniyle böyle bir yola gidilmiş olabileceğini düşünüyorsunuz. O zaman da bu istisnanın yatırım ortamını iyileştirme ve sermaye birikimini artırma fonksiyonunun son derece sınırlanmış olduğunu görüyorsunuz.
Daha açık deyimiyle özel bir istisna mahiyetindeki yatırım ortaklıklarındaki kurumlar vergisi istisnası daha genel bir istisna mahiyetindeki iştirak kazançları istisnasını ortadan kaldırmış oluyor. Aslında istisnanın kâr payı elde eden gerçek kişiler bakımından geçerli olmaması anlaşılabilir. Genel vergi mantığına da uygundur. Ancak iştirak kazancı elde eden kurumlar bakımından istisna uygulanmaması genel vergi mantığını bozucu mahiyettedir.
YENİ YASA SIRASINDA DÜZELTİLEBİLİR
Biz bu konuyu şu an gündemde olan gelir ve kurumlar vergisi kanunlarının Gelir Vergisi Kanunu adı altında yenilenmesi çalışmaları sırasında dikkatlere sunmak istiyoruz. Yukarıda açıklamaya çalıştığımız gibi bu sınırlama hem vergi mantığına uygun değil hem de istisnanın en önemli gerekçesi olan sermaye birikiminin teşviki ve kurumlaşmanın artırılması amacı ile çelişir durumdadır. Umarız ilgililer bu uyarımızı dikkate alırlar ve bu sınırlama düzeltilir
11 Nisan 2016 Pazartesi