Giriş: 08.08.2025 - 09:32
Güncelleme: 08.08.2025 - 09:32
ADNAN VEYSEL ERTEMEL

ADNAN VEYSEL ERTEMEL

OpenAI, geçtiğimiz günlerde haftalık aktif ChatGPT kullanıcısı sayısının 700 milyona dayandığını duyurdu. Yapay zekanın bu denli hayatımıza girdiği günümüzde, günlük rutinlerimiz ve çalışma şeklimiz kolaylaşırken, zihinsel süreçlerimiz de beklenmedik biçimlerde etkileniyor. İlk başta sadece yazılarımızı, araştırmalarımızı ve sorularımızı kolayca çözebilen yardımcı bir araç olarak gördüğümüz ChatGPT, Gemini ve benzeri üretken yapay zeka çözümleri, farkında olmadan düşünme ve ifade etme biçimimizi de şekillendiriyor. Bu değişimin olumlu yanları olduğu gibi bazı ciddi olumsuz etkileri de gün yüzüne çıkıyor.


***

New York Times’ın liseler için düzenlediği açık mektup yarışmasında bu yılın birincisi olan Washington’daki Newport Lisesi’nden Olivia Han isimli 16 yaşındaki öğrencinin yazdığı mektup, bu olumsuz etkileri net bir şekilde ortaya koyuyor. Olivia, ChatGPT’nin hayatını kolaylaştırdığını, ancak zamanla yapay zekanın sesinin kendi iç sesinin yerini aldığını belirtiyor. Bu durumu, ‘kognitif yük boşaltma’ (cognitive offloading) kavramıyla açıklıyor. Yapılan araştırmalar, yapay zekaya sıkça başvurmanın kritik düşünme yeteneğini olumsuz etkilediğini ve zihinsel efor gerektiren görevlerin yapay zekaya devredilmesinin bu yeteneği zayıflattığını ortaya koyuyor. Öğretmenler, öğrencilerin teslim ettiği çalışmalarda, yapay zekanın neden olduğu tekdüze ve ruhsuz anlatımları fark ettiklerini bildiriyor. Olivia kendi deneyiminden hareketle, yapay zekaya aşırı bağımlılığın özgün ve derin düşünme yeteneğini körelttiğini ifade ediyor. Yapay zeka kullanmadan yazdığı eski yazılarını tekrar okuduğunda, ham, kusurlu ama tamamen kendine ait olan bir ses bulduğunu anlatıyor. Olivia, yapay zekanın bu negatif etkisine dikkat çekerek, özgünlüğün önemine vurgu yapıyor ve kendi sesimizi kaybetmemek için yapay zekayı dikkatli kullanmamız gerektiğini söylüyor.


Yapay zekanın dilimize ve konuşma biçimimize etkisi konusunda yapılan başka bir araştırma ise konunun bir başka boyutunu ortaya çıkarıyor. Max Planck İnsan Gelişimi Enstitüsü’nün yaptığı araştırmaya göre, ChatGPT’nin piyasaya sürülmesinden sonraki 18 aylık süreçte, insanların konuşma dilinde ‘GPT kelimeleri’nin sıklığı önemli ölçüde arttı. Bu kelimeler arasında ‘delve’ (derinlemesine incelemek) ve ‘realm’ (alan) gibi yapay zekanın sıkça tercih ettiği sözcükler bulunuyor. Araştırmacılar, milyonlarca sayfalık e-posta, makale ve haber metnini ChatGPT’ye yükleyerek bunları yapay zekaya düzenlettirdi ve yapay zekanın tercih ettiği kelimeleri belirleyerek YouTube videoları ve podcastlerdeki kullanım sıklığını inceledi. Sonuçlar, insan dilinin farkında olmadan yapay zeka dili tarafından şekillendiğini gösteriyor.


***


Araştırma sonucunda vurgulandığı gibi yapay zekanın kullandığı dil kalıpları insan zihnine geri yansıyor ve kültürel bir geri besleme döngüsü oluşuyor. İnsanlar bilinçli veya bilinçsiz olarak, yapay zekanın kullandığı kelimeleri daha sık tercih ediyor. Uzmanlara göre, insanlar yapay zekayı bilgili ve önemli bir otorite olarak gördükleri için onu taklit etme eğilimine giriyor. Bu durumun uzun vadeli sonuçlarını henüz tam olarak bilemiyoruz. Ancak dilimizin ve düşünce biçimimizin yapay zekadan etkilendiği bu süreçte dikkatli ve bilinçli olmamız gerektiği açık. Yapay zekanın günlük yaşamımızda daha geniş bir yer edinmesi kaçınılmaz, ancak bu teknolojinin düşünce süreçlerimizi ve ifade biçimlerimizi tamamen kontrol altına almasına izin vermemeliyiz.


Sonuç olarak, yapay zekanın sunduğu kolaylıkların yanı sıra, eleştirel düşünme ve özgün ifade becerilerimizi korumak için teknolojiyi bir araç olarak görmekten öteye geçmemeliyiz. Yaratıcılığımızı, özgünlüğümüzü ve düşünsel bağımsızlığımızı korumak için yapay zekayı dikkatli ve ölçülü kullanmalı, zaman zaman kendi iç sesimizi ve karmaşık düşünce süreçlerimizi yeniden keşfetmeye cesaret etmeliyiz.