Giriş: 31.10.2025 - 08:47
Güncelleme: 31.10.2025 - 08:47
ADNAN VEYSEL ERTEMEL

ADNAN VEYSEL ERTEMEL

‘Siber güvenlik’, bilgisayar ve telefonlardan başlayıp şirketlerin ödeme sistemleri, hastanelerin kayıtları, belediyelerin altyapıları gibi kritik alanlara uzanan tek bir düzenin düzgün ve güvenli çalışmasıdır. Buradaki ‘güven’, yalnızca bir duygu değil; bilginin gizli kalması, değiştirilmeden korunması ve ihtiyaç duyulduğunda erişilebilir olmasıdır.


Maaşların doğru yatması, e-devlet işlemlerinin aksamaması, bir hastanın tetkik sonuçlarının başkalarının eline geçmemesi… Hepsi bu ilkelere bağlıdır. İlkeler yerindeyse rahatlık vardır; değilse itibar zedelenir, zaman ve para kaybı büyür.


Tablonun bugün hızlı değişmesinin başlıca sebebi yapay zekadır. Bir yanda kötü niyetli kişiler yapay zekayı kullanarak daha inandırıcı e-postalar yazıyor, ses taklidiyle aramalar yapıyor ve açıkları daha çabuk buluyor; diğer yanda kurumlar aynı teknolojiyi erken uyarı, hızlı müdahale ve düzenli denetim için kullanıyor. Üstelik çoğu yazılım artık başka yazılımların parçalarına dayanıyor. Bu nedenle her ürünün ‘içindekiler listesi’nin tutulması (hangi dış parçalar kullanılıyor, sürümleri nedir) büyük önem taşır. Böylece bir parçada sorun çıktığında hangi sistemlerin etkilendiği anında görülebilir, gerekli güncellemeler gecikmeden uygulanabilir. Şeffaflık yoksa küçük bir açık, birden çok yerde aynı anda sorun çıkarabilir.


Tehditlerin biçimi değişirken ses de oyuna girdi. Kimlik avının sesli türü (vishing) son altı ayda yüzde 442 arttı; bu artış, yalnızca bireysel dikkatin yeterli olmadığını, farkındalık, teknik kontroller ve sürekli izlemenin birlikte işlemesi gerektiğini gösterir.


Yasal ve jeopolitik katman da denklemi sertleştirir. AB’nin AI Act’i yüksek riskli yapay zeka sistemlerine şeffaflık ve hak temelli sınırlar getirir; ABD’nin CMMC 2.0’ı ekosisteme girmek isteyen tedarikçilere asgari siber hijyen standardı getirir. Kripto varlıklarda MiCA ile kurallar netleşir ve işlemler daha düzenli ilerler. Bu tablo, regülasyonların ‘engel’ değil, pazara girişin onayı olarak görülmesi gerektiğini anlatır.


Sahadaki kırılganlığın bir yüzü de altyapıdır. Devlet destekli grupların telekom operatörlerini hedef alması ve Baltık’ta kısa sürede hasar gören denizaltı kabloları, internetin hâlâ fiziksel bir ağ olduğunu hatırlatır. NATO’nun ‘Baltic Sentry’ programı bu nedenle yalnızca bir savunma hamlesi değil; küresel ekonominin sinir sistemine eklenen bir zırhtır.


Kurumsal ölçekte ‘parçalı çözümler’ yerini bütünleşik yaklaşımlara bırakıyor. İzleme, uyarı, kayıt tutma ve olaylara müdahale yeteneklerinin aynı çatı altında çalışması sayesinde bir yerde görülen belirti, başka bir sistemdeki şüpheli davranışla eşleştirilip daha hızlı ve doğru karar verilebilir. Mevzuatın sıkılaştığı bu dönemde uyum gerekliliklerinin işin doğal akışı içinde karşılanması daha sağlıklıdır; dış denetim geldiğinde belge sonradan üretilmemeli, her adım zaten kayıt altında olmalı.


Kimlik ve erişim yönetimi sadeleştirilmeli. Şifrelerin unutulması ya da paylaşılması gibi sorunlar azaltılmalı, güvenilir cihaz ve uygulamalar üzerinden giriş kolaylaştırılmalı. Kullanıcıya yalnızca yaptığı iş için gerekli yetki verilmeli; fazla yetki küçük bir açığın büyük hasara dönüşmesini kolaylaştırır. Aynı kişinin çalışan, iş ortağı ya da müşteri olarak farklı rolleri olduğunda bu geçişlerin güvenli ve sorunsuz işlemesi için tekil bir kimlik altyapısı tercih edilmeli.


Yazılım tarafında ‘içindekiler listesi’ yaklaşımı temel bir güvenlik gereğidir. Hangi dış parçaların ve hangi sürümlerin kullanıldığı düzenli biçimde kayda geçirilmeli. Böylece bir parçada sorun duyurulduğunda etkilenen sistemler anında belirlenebilir ve gerekli düzeltmeler gecikmeden uygulanabilir. Bu listenin geliştirme ve güncelleme süreçlerine bağlanması, yani yeni bir parça eklendiğinde veya güncellendiğinde kaydın otomatik yenilenmesi hedeflenmeli.


Ekiplerdeki işgücü açığı göz ardı edilmemeli. Her olayda sıfırdan çözüm aramak yerine, sık karşılaşılan durumlar için adım adım müdahale planları hazırlanmalı ve bu planların otomatik çalıştırılabildiği akışlar kurulmalı. Böylece hem hız kazanılır hem de karmaşa anlarında hata riski azalır. İnsan ile makinenin işbirliği bu alanda en verimli cevaptır.


Sonuç olarak başarıyı belirleyecek olan, güvenliğin günlük işlerle aynı hizada yürümesidir. Güvenlik, sonradan eklenen bir duvar değil, en baştan örülen bir doku olarak ele alınmalı. Bilginin gizliliği, doğruluğu ve erişilebilirliği birlikte korunduğunda hem vatandaşın hem müşterinin hem de kurumun içinin rahat ettiği bir düzen kurulur. Yapay zeka çağında güçlü olanlar, güveni görünmez bir yük değil, görünür bir kalite standardı hâline getirenler olacaktır.