İspat konusu vergi uygulamasının en temelini teşkil eder. Bizim vergi sistemimizde de vergi uygulamasında ispat, Vergi Usul Kanunu (VUK)’nda düzenlenmiştir. Tüm vergilerin uygulamasında bu düzenleme çerçevesinde değerlendirme yapılmak durumundadır. VUK 3. Maddesinde en son 1981 yılında yapılan değişiklikle temel prensip olarak vergilemeye ilişkin olaylarda ekonomik ve teknik icaplara aykırı bir durumu iddia edenin ispat etmesi gerektiği şeklindedir. Madde aslında durumu son derece net ve özlü bir şekilde ortaya koymuştur. Madde gerekçesinde de konu son derece objektif kriterlere bağlanmaya çalışılmıştır.
Madde hükmü ile öngörülen kriterleri alt alta sıralarsak;
- Vergi kanunlarında birinci prensip kanun metninde yazılı olandır.
- Şayet kanun metni vergilendirmeye ilişkin durumu net kavramakta zorlanıyorsa o zaman getirilişamacına bakılır ve düzenlemenin getiriliş amacı dikkate alınarak hüküm verilme yoluna gidilir.
- İspat konusunda yemin hariç her türlü delil ileri sürülebilecektir.
- Son olarak da iktisadi ticari ve teknik icaplara aykırı iddiada bulunan taraf bu iddiasını delilleriyle ispat etmek mükellefiyeti altındadır.
Vergi uygulaması anlamında söyleyecek olursak bir vergi incelemesinde vergi inceleme elemanı veya vergi idaresi bir vergi kayıp ve kaçağı bulduğunu iddia ediyorsa bulduğu bu kayıp kaçağı delilleriyle ortaya koymak durumundadır. Sadece ben bunu uygun görmedim veya kabul etmiyorum demek suretiyle bir tarhiyat yapılamaması temel prensiptir.
İnceleme elemanı veya idare böyle bir iddiada bulunuyorsa mükellefin hakları söz konusudur. Bu haklar;
- Uzlaşma talep etmek,
- Bir vergileme hatası olduğunu düşünüyorsa düzeltme talep etmek,
- Bu yollarla sonuç alamıyorsa veya bu yollara hiç başvurma gereği duymadan yargıya gitmek.
Yargı bu itirazı değerlendirirken doğal olarak öncelikle tarhiyatın ilgili kanun maddesine uygun olup olmadığına bakacaktır. Bunu yaparken de tarhiyatın delillerinde yasaya uyarlık var mı, bu tarhiyatın dayanakları geçerli mi konularına bakacaktır.
Mükellef ise tarhiyata hangi nedenle itiraz ettiğini yine yasada öngörülen geçerli kanıtları ile ispat etme yoluna gidecektir.
Madde bu haliyle İdareye bir vergi salarken sadece iddiaya dayalı hareket edemeyeceğini delillendirmesi gerektiğini, mükellef de bu tarhiyatın haklı veya yerinde olmadığını ispat için imkan sunmaktadır.
Elbette uygulamada İdarenin bu maddeden memnuniyetsizliği olurken, mükellef tarafının bütün ispat külfetinin kendisine bırakıldığını, yapılan afaki bir tarhiyatın bile doğru olmadığını mükellefin ispat etmesi gerekmesi gibi bir mecburiyetinin olduğunu ileri sürerek memnuniyetsizliğini ifade etmektedir.
VUK yeniden düzenlenmesine ilişkin Tasarı Taslağı hazırlanırken de öyle zannediyorum ki, en çok tartışılan maddelerden biri bu madde olmuştur.
Tasarı Taslağında 5. Madde olarak düzenlenen bu konuda iki fıkra daha madde metnine ilave ediliyor.
İlave edilen 3 numaralı fıkra ile vergi kanunlarının dolanılması diye adeta niyet okuyuculuğunu cezalandırıcı bir hüküm konuluyor.
5. fıkra olarak da “Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti ile bu maddedeki diğer hükümlere uygun olarak yapılan bir tespit veya tarhiyatın iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymadığının veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmadığının mükellef tarafından iddia olunması hâlinde ispat külfeti kendisine aittir.”denilmek suretiyle açık olarak tüm ispat külfeti mükellefe yükleniyor.
Bu iki hükmün eklenmesi ile her ne kadar düzenleyenlerin böyle bir amacı olmasa da, bize göre; bugüne kadar en objektif kriter olarak devam eden VUK 3. Madde, idarenin iyi niyetli, mükellefin ise kötü niyetli olacağı peşin kabulüne dayanır bir hal almış oluyor. Bu haliyle de doğal olarak ileride ciddi sıkıntılara ve kötüye kullanımlara meydan verecek mahiyettedir.
Bu nedenle konuyu kamuoyu bilgilendirmesine açan Maliye Bakanı Ağbal’ı bir kez daha tebrik eder, aynı hassasiyeti getirilen önerilerin dikkate alınmasında da gözlemlemeyi umarız.
31 Ocak 2016 Pazar