Dr. Adnan Veysel Ertemel
Dünyada artan küreselleşme ve arz fazlalığı, gittikçe yoğunlaşan bir rekabet ortamına neden oluyor. Markaların artan rekabet içinde tüketicileri kendilerine yönlendirmek için harcadıkları reklam bütçesi arttı. Bu nedenle marka kaynaklı mesaj miktarında da artış söz konusu…
Sosyal medya, iletişimde tam anlamıyla bir devrime neden oldu. Tüketiciler markaların reklama harcadığı bütçeyle ters oranlı olarak markalara güvenini yitirdi. Sadece ABD’de reklama harcanan bütçe son 10 yılda 3.5 kat arttı. Ancak tüketicilerin reklamları güvenilir bulma oranı yüzde 14 civarına geriledi. Peki, tüketiciler karar verirken hangi kaynaklara başvuruyor? Cevap basit: Tüketiciler, sosyal medya devrimiyle birlikte en güvenilir kaynak olarak kendisiyle aynı konumda olan diğer tüketicilerin yorum ve önerilerini dinliyor. Bu konuda tanıdık tavsiyelerinin yanı sıra tüketiciler, tanımadığı kişilerin tavsiyelerini de dikkate alıyor. Nielsen araştırma şirketinin gerçekleştirdiği bir araştırmada sosyal medyadaki yorum ve tavsiyelere güvenme oranı yüzde 70 iken, tanıdık tavsiyelerine güvenme oranı yüzde 92 civarında çıktı. Sosyal medyanın gücünden yararlanarak ağızdan ağıza pazarlama gittikçe önemi artan bir strateji haline geldi. Sosyal medya iletişimde devrimsel değişimleri tetikledi. Eskiden tüketicilere tepeden bakarken, kusursuz olduğu imajı veren markalar makbuldü. Oysa günümüzde şeffaflık, samimiyet yeni devrin anahtar kavramları haline geldi…
Bu yeni dönemin genetik kodları ilk olarak 1999’da bir grup vizyoner kanaat önderi tarafından kaleme alınan Cluetrain Manifestosu’yla dile getirildi. Manifesto, internetin markalar tarafından yanlış algılanarak, sadece satış kanallarına ilave yeni bir kanal olarak görüldüğünü, oysa internetin çok ciddi bir devrimi tetiklediğini ifade ediyor.
İnternetle birlikte insanlar arasında sanal ortamda büyük bir tartışma ve sohbet ortamı daha yeni başladı ve ışık hızında ilerleyen bu sohbet ortamında insanların markalarla ilgili markalardan daha hızlı bilgi alışverişinde bulunması artık mümkün. Cluetrain Manifestosu internet devrimiyle birlikte yaşanan paradigma değişikliğini tüm çıplaklığıyla ortaya koydu.
Gerçekten de markalar tüketicilerle aynı seviyede olduğunu kabul ederek sosyal medyada süregelen sohbetlerin bir parçası olabilmek için konuşmaktan çok dinleyen, insancıl bir tavır almak zorunda kaldı. Bu yeni iletişim dili marka logolarında dahi kendini gösteriyor. Sosyal medya sohbetlerinde büyük harflerle yazmanın karşı tarafa verdiği mesaj karşı tarafı bastırmak amaçlı yüksek perdeden konuşmayı ifade ediyor. Marka logolarında da büyük harf kullanımı markaların tepeden bakan tarzını yansıtıyordu. İletişim dilindeki devrim ve yeni anlayışa paralel olarak logolarda da ilk harf dâhil tüm harflerin küçük olduğunu gözlemliyoruz. Hem markaların ürettiği hem de sosyal medyada üretilen bilgi hacmindeki üssel artış, bolluk paradoksu olarak da bilinen dikkat ekonomisine neden oluyor. Markaların önümüzdeki yıllardaki en büyük sorunu da budur…