PROF. DR. NURULLAH GÜR
Küresel ekonomi iki yılı aşkın bir süredir büyük çaplı kırılmalar yaşıyor. Koronavirüs salgını, küresel tedarik zincirleriyle ilgili bazı hayati riskler olduğunu gösterdi. Bunun bir yansıması olarak üretim modelleri ve merkezlerine dair değişimlerin yaşanması gündeme geldi. Halihazırda bazı değişiklikler kendini göstermeye başladı bile. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi, küresel ekonomi üzerinde bir başka şok dalgasını tetikledi. Petrol ve doğalgaz fiyatları uçuşa geçti, enerji rotaları sorgulanmaya başladı. Salgın ve savaş ikilisinin oluşturduğu tehlikeli karışım, dünya genelinde enflasyon canavarının hortlamasına neden oldu. Birçok ülkede enflasyon son 30-40 yılın zirvesini görünce, para politikaları yeniden şekillenmeye başladı. 2008’deki küresel finans krizinden bu yana adeta daraltıcı para politikasının ne olduğunu unutan merkez bankaları, şimdilerde para musluklarını kısmak ve faiz oranlarını artırmak için sıraya girmiş durumdalar.
ABD’DE RESESYON İHTİMALİ
Şokların arka arkaya gelmesi, küresel ekonomiyi fazlasıyla sıkıştırdı. Haliyle birçok hesap ve denge şaştı. Sene başında yapılan tahminlerde küresel ekonominin bu yıl yüzde 4.5 civarında büyümesi bekleniyordu. Son yapılan revizyonlar büyümenin yüzde 2.5-3 bandına düşebileceğini söylüyor. 2050’de ‘net sıfır emisyon’ hedefi için yola çıkan AB ülkeleri, doğalgaz fiyatlarının son 18 ayda sekiz kat artmasının ardından geçici de olsa kömür santrallerini yeniden devreye sokma kararı aldılar. Yaşananlar o kadar sert ki, sağlamlığı ile bilinen Alman ekonomisi bile sürece dayanamadı ve 1991’den bu yana ilk kez dış ticaret açığı verdi. Salgının ekonomik etkilerini beklenenden hızlı atlatarak rahat bir nefes alacağını düşünen ABD ekonomisine bu sefer de enflasyon ve daraltıcı para politikası çarptı. ABD’nin gelecek yıl resesyon yaşama ihtimali her geçen gün artıyor.
MAKROEKONOMİK İSTİKRAR
Bu zorlu koşullar gelişen ülkeleri de fazlasıyla yıpratıyor. Gelişen piyasalardan sermaye çıkışları hızlandı. Yüzde 8-10 büyümesine alışık olduğumuz Çin’in bu yıl sadece yüzde 3 civarında büyüyeceği öngörülüyor. İçeriye dönecek olursak, bizdeki problemin ekonomik büyüme olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Tüm iç ve dış şoklara rağmen, iktisadi faaliyet bir şekilde canlı kalmaya devam ediyor. Bizim için problem teşkil eden alanlar; enflasyon ve cari açık. Bu hengâmeden en az yarayla çıkmak için önceliğimizi makroekonomik istikrarı yeniden tesis etmeye vermeliyiz. Bunu başardığımız takdirde, Türkiye’nin değişen küresel ekonomik düzendeki konumunu iyileştirmesi zor olmayacaktır.
22 Temmuz 2022 Cuma