Bu köşede çoğu zaman dile getirdiğimiz temel bir gerçek var; o da vergi işin esası değil, işin sonucudur. Ancak ticari hayatı da en çok etkileyen unsurlardan biridir vergi. Zaten bu nedenle Anayasamızda, “vergi kanunla konulur ve kaldırılır” hükmü konulmuştur. Uygulamada ise zaman zaman ikincil mevzuatla adeta verginin konulduğu veya vergiye tabi olması gereken bir durumun vergi dışı bırakılabildiği görülmektedir.
Katma Değer Vergisi Kanunu (KDVK), Özel Tüketim Vergisi ve Özel İletişim Vergisi bir kenara bırakılırsa en yeni vergi durumundadır. Ancak KDV halkın neredeyse tamamını en azından vergi ödeyicisi olmak bakımından ilgilendirdiği için kamuoyunda en çok tanınırlığı olan vergi kanunu durumundadır.
VERGİNİN KONUSU VE VERGİYİ DOĞURAN OLAY
Bizim bugün ışık tutmak istediğimiz konu, yazının başlığında da yer alan kur farklarının KDV’ye tabi olup olmadığı konusudur. Bunun için KDV açısından verginin konusuna neyin girdiğinin ve vergiyi doğuran olayın nasıl meydana geldiğinin iyi bilinmesi gerekir. KDVK 1’inci maddesinde verginin konusu mal teslimi ve hizmet ifası olarak belirtilmiştir. Teslim sayılan haller ve hizmet ifasına ilişkin özel durumlar da yine kanunun 3 ve 5’inci maddelerinde belirtilmiştir.
KDV açısından bilinmesi gereken diğer durum vergiyi doğuran olayın ne olduğu ve ne zaman meydana geldiğinin hatırlanmasıdır. KDVK 10’uncu maddesinde vergiyi doğuran olay açıklanmıştır. Maddeye göre temelde KDV açısından vergiyi doğuran temel durum mal teslimi ve hizmet ifasıdır. Maddede sayılan diğer durumlar örneğin ithalat yine bir teslim veya hizmet ifasını içermektedir. Ancak kanun koyucu bazı konularda tereddüde yer bırakmamak için vergiyi doğuran olayı maddede ayrıca sayılmıştır. Aslında onlarda da temel prensip olan teslim veya hizmet olmakla beraber vergiyi doğuran olayın ne zaman meydana geldiğini belirlemek bakımından maddede özel düzenleme yapılmıştır. Örneğin kesintisiz teslim ve hizmetin olduğu elektrik ve su verilmesi işlemlerinde tahakkukun yapılması ile teslim veya hizmetten önce faturanın veya belgenin düzenlenmesi durumunda da belge düzenlenmesi ile vergiyi doğuran olayın oluştuğu özel olarak belirlenmiştir. Aynı şekilde ithalatta da vergiyi doğuran olayın gümrük vergisine tabi durumlarda gümrük vergisi ödeme mükellefiyetinin başlaması, diğer durumlarda gümrük beyannamesinin tescili olarak belirtilmiştir.
KUR FARKI FİNANSMAN HİZMETİ MİDİR?
Bu açıklamalar çerçevesinde kur farklarının mahiyetini değerlendirmeye çalışalım. En temel konu kur farkı bir teslim olmadığına göre bir hizmet ifası mıdır, sorusuna cevap verilmesidir. Kur farkının bir teslim olmadığı açıktır. O zaman kur farkı bir hizmet ifası mıdır? Buna bakmamız gerekir. Kur farkı, vade farkı gibi bir finansman hizmeti mahiyetinde midir? Finansman hizmeti için hizmetten yararlanan tarafın bir menfaat sağlayacağını kesin olarak bilmesi gerektiği gibi hizmetin tutarının da başlangıçtan belli olması gerekir. Örneğin vade farkı bir finansman hizmetidir. Çünkü vade farkının tutarı geçen süreye bağlı olarak başlangıçtan bellidir. Oysa kur farkı lehe olabileceği gibi aleyhe olması durumu da söz konusudur. Hal böyle olunca da kur farkının aslında bir finansman hizmeti olmadığı nettir.
Konuya idarenin bakışı uzun zamandır kur farkının KDV’ye tabi olduğu yönündedir. Ancak Danıştay kur farklarında bir hizmet ifası durumu olmadığını değerlendirerek KDV uygulanmaması gerektiği görüşünü muhtelif kararları ile belli etmiştir. Bize göre de burada Danıştay’ın görüşü yasanın lafzına ve ruhuna daha uygundur. İdarenin süregelen görüşü ve uygulaması kanunun zorlanması mahiyetindedir. Vergi idaresinin bu görüşünü yeniden gözden geçirmesi mükellef odaklı idare anlayışı bakımından son derece önemlidir.
18 Nisan 2016 Pazartesi