tatil-sepeti
Osman ARIOĞLU

Osman ARIOĞLU

Diğer Yazıları

Osman Arıoğlu

Gelir vergisi tevkifatının iadesini düzenleyen 252 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nde değişiklik yapılmasını öngören Tebliğ Taslağı, 29 Haziran tarihinde Gelir İdaresi internet sitesinde görüşe açıldı. Konu, bizim de gündemimize Gelir İdaresi’nde birlikte görev yaptığımız değerli kardeşim Bülent Taş’ın ‘vergi algı’ isimli internet sitesinde yayınladığı makalesi nedeniyle girmiş oldu.

Sayın Bülent Taş, 29 Temmuz tarihli makalesinde konuyu, dünü ve bugünü itibarıyla gayet sade bir şekilde dile getirdi. Bu köşede, konuyu tekrar idarenin prestiji ve algısı yönüyle dile getirmek istiyorum.

KÖTÜYÜ AYIKLAYALIM, GENELİ MAĞDUR ETMEYELİM

Mevcut Genel Tebliğ’de gelir vergisi tevkifatlarının nakden iadesinde genel olarak sistem, iade yapılacak tevkifatın vergi dairesinin bilgisine sunulması ve yapılmamış tahakkuklar varsa bunların yapılmasının sağlanması esasına dayanıyordu. Bunun için yapılan tevkifatların listesinin vergi dairesine bildirilmesi ve bu tevkifatların vergi dairesi tarafından tevkifat sorumlusu nezdinde gerekli tahakkukun yapılmasının sağlanması hedeflenmişti. Tebliğ Taslağı’nda ise konu bir adım daha öteye götürülerek, ticari ve zirai kazanç mükellefleri bakımından tevkifatın iadesi için fiilen ödenmiş olması şartının da getirilmesi gibi bir noktaya geliyor. Belli ki, idare bu noktada özellikle birden fazla şirket kurmak suretiyle yapılan tevkifatların bir yandan vergi dairesine yatırılmaması, diğer yandan da bunların iade alınması gibi kötü niyetli durumlar nedeniyle tedbir almaya çalışıyor. Bu anlayış, bize göre Gelir İdaresi’nin teknolojik yapısının daha zayıf olduğu, kavrama kapasitesinin yetersiz bulunduğu yıllar bakımından bir nebze makul karşılanabilirdi. Ancak Gelir İdaresi’nin geldiği nokta itibari ile baktığımızda e-fatura, e-arşiv fatura, e-defter gibi uygulamaların olduğu bir dönemde getiriliyorsa biraz daha dikkatle bakmakta yarar var.

Bahsettiğimiz şekilde kötü niyetli olanlar göz önünde bulundurularak tevkifat iadesinin ödenmiş olması şartına bağlanması, bize göre idarenin saygınlığını ciddi ölçüde olumsuz etkileyecek bir algıya neden olabilecek.

İdare, bir tebliğ ile muvazaalı işlemleri önlemeyi amaçlıyorsa; o zaman muvazaalı durumlarda ödenmiş olma şartını getirip genel uygulamayı bu hale getirmemesi gerekir. Örneğin, ilişkili kişiler arasında yapılan tevkifatların iadesi söz konusu ise ödenmiş olma şartı gerçekleşmedikçe iade yapmamak haklı olacak. İlişkili taraf olmak gibi objektif kriter yanında, işlemde muvazaa tespit edilen durumlarda iadenin ödenme şartına bağlanması da makul bir düzenleme olacak. İdarenin muvazaalı işlemler ile aldatılmaya çalışılarak ödemediği kaynağını kamunun cebinden çıkarmaya çalışanı engellemeye çalışmasına kimsenin bir diyeceği olamaz. Ancak tekrar belirtmek isterim ki, geldiği teknolojik güç dikkate alındığında, Gelir İdaresi’nin bu şekilde kötü niyetlileri engellemek adına dahi olsa genel bir düzenleme yapması doğru bir yaklaşım olmayacak.

SONUÇ VE ÖNERİ

İçerideki çürük elmaları ayıklamak yerine geneli mağdur eden bir düzenleme bu anlama gelecek. Bu nedenle Gelir İdaresi’nin geldiği kavrama kapasitesi ve teknolojik güç dikkate alınarak artık bu tür düzenlemelerle değil, kötü niyetlileri ayıklama kapasitesini daha hızlı kullanarak onlarla ilgili iadeleri yapmama noktasında daha seçici davranması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun aksi, gelinen nokta itibari ile biraz fazla kolaycılık gibi geliyor. Bu nedenle Tebliğ Taslağı’nın idarenin itibarının da korunması adına, tekrar değerlendirilerek revize edilmesinin yararlı olacağını değerlendiriyoruz.

06 Ağustos 2021 Cuma