Osman Arıoğlu

Türk Ticaret Kanunu (TTK) hazırlığı uzun süreler almış ve ancak 2011 yılı başında yasalaşmıştır. Bu Kanunda dahi bazı konular kanun metninde tam olarak yer almamış. Hatta tek kişilik anonim veya limitet şirket gibi tüzel kişiliklerin kurulabilmesi bu kanun ile hayatımıza girmişken, diğer bazı hükümlerin tam olarak bu yapıya uyumlandırılması sağlanamamıştır. Esasen kanunlara ilişkin yönetmelikler, tebliğler ve yargı kararlarıyla uygulamada tereddüt oluşturan durumlar ortadan kaldırılması bir hukuk geleneğidir. Zaten bu nedenle kanunların uygulamasında eski deyimiyle içtihat önemli bir yer tutar. Bu yazımızda ele alacağımız konu da buna güzel bir örnek teşkil etmektedir.

YÖNETİM KURULUNUN İBRASI

Yönetim kurulu şirketin yasal yürütme organıdır ve faaliyet dönemi sonunda ibra edilmesi de son derece önemlidir. Yönetim kurulu genel olarak yıllık faaliyet dönemleri sonunda olağan genel kurul toplantıları ile bir yıllık faaliyetine ilişkin mali tabloları ve faaliyet sonuçlarını ortaklar kuruluna sunar ve bunun sonucunda da yönetim kurulunun ibrası ile artık ortaklarca o faaliyet dönemine ilişkin yönetim kurulu faaliyetlerinin sonucundan ortaklara karşı hesap vermiş olur. Yönetim kurulu prensip olarak kurul olarak çalıştığı için ibrası da kurul oralar yapılır.

***

TTK’nda ortak olan yönetim kurulu üyelerinin ibrasının ne şekilde yapılacağı biraz karışık kalmış durumda. TTK 436/2 maddede; “Şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamaz”hükmü yer almıştır. Bu hükme göre, ortak olan yönetim kurulu üyelerinin genel kurullarda yönetim kurulu ibrası sırasında kendilerinin ibrası için oy kullanamayacağı belirtilmektedir. Burada çok ortaklı şirketler bakımından normalde ibra konusu bir mesele olmaz.

Tek kişilik anonim şirketlerde ortak aynı zamanda yönetim kurulu üyesi ise aksi oy olmayacağı için ve yönetimin hesap vereceği yönetim yetkisi olmayan ortak da bulunmadığından yine pek sorun çıkmayacaktır. Ancak, örneğin iki ortaklı bir anonim şirkette ortaklardan birinin payının yüzde 99,diğerinin payının yüzde 1 olması durumunda ve yönetim kurulu da yüzde 99 paya sahip ortaktan oluşuyorsa ortaklar arasında bir ihtilaf çıkması durumunda yüzde 1 paya sahip ortağın oyu ile yönetim kurulu ibra edilmemiş olabilecektir.

Yönetim kurulunun ibra edilmemesi aslında kendi başına bir sonuç doğurmuyor sadece azınlık paya sahip ortağın yönetim kurulunun hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmasına ve yönetimin faaliyetlerini dava konusu yapma imkanı vermektedir. Azınlık paya sahip ortağın savcılığa suç duyurusunda bulunabilmesi için suç unsuru teşkil eden delilleri de savcılığa sunması gerekmektedir. Aksi takdirde çoğunluk paya sahip yönetim kurulu üyesi olan ortak hem kendisine karşı yöneltilen haksızlık, hem de şirketin boştan yere boş işlerle uğraştırılması anlamında tazminat davaları açabilecektir.Bunun sonucunda da haksız yere ibra etmeyen azınlık paya sahip ortak ciddi yaptırımlarla karşı karşıya kalabilecektir.

***

Birden fazla ortaklığı örneğin beş ortaklı bir yönetim bir orta beş ortaklı bir şirkette ortaklardan büyük paya sahip dördünün yönetim kurulu da olup, yukarıdaki örnekte olduğu gibi yüzde 1 veya daha az paya sahip bir ortağın yönetim kurulu dışında kalması durumunda yine aynı sorun gündeme gelebilecektir. Uygulamada bu sorunların giderilmesi anlamında, genel kurul toplantılarına katılan bakanlık temsilcilerinin de yönlendirmesi ile yönetim kurulu üyelerinin teker teker ibrazı suretiyle bu madde birden çok ortaklı anonim şirketler bakımından sıkıntı yaratır olmaktan çıkarılmıştır. Her bir yönetim kurulu üyesi ortak kendisi için oy kullanmaksızın, diğer ortak veya ortakların oyu ile ibra edilmek suretiyle tüm yönetim kurulu üyeleri oy çokluğu ile ibra edilmiş olacak böylece yukarıda belirttiğimiz mahzurlar ortaya çıkmadan sonlanmış olacaktır.

ÖNERİMİZ

Bizim şirket ortaklarına önerimiz yönetim kurullarına mutlaka birden fazla sayıda ortak olmayan kişileri de koymaları ve yönetim kurulunun herhangi bir ihtilaf durumunda çoğunlukla ibraz edilmesini sağlamalarıdır. Elbette bu söylediğimiz şirket yönetiminin basiretli tüccar gibi davrandığı ve objektif iyi niyet kurallarına göre yönetildiği halde herhangi bir nedenle ihtilaf çıkan küçük ortağın kötü niyetle şirket faaliyetlerini sekteye uğratmamaları bakımından önemlidir. Zira, uygulamada bu tür ihtilafların genellikle şirket sorumluluğu taşımayan küçük ortakların büyük ortağa ve dolayısıyla da şirkete zarar verme noktasında baş vurdukları bir yol olduğu görülmektedir. Hakim ortak veya ortakların, bu diğer ortak veya ortaklardan tazminat olarak da fiilen alabilecekleri fazlaca bir değer bulunmaması ekseriyetle karşılaşılan bir durumdur.

Esasen, günümüzde halka açık olmasa dahi gerek yeminli mali müşavir raporları ve gerek se bağımsız denetim raporları ile şirket faaliyetleri üçüncü gözlerin de denetim ve onayından geçtiğinden hakim ortak veya ortakların diğer ortak veya ortakları zarara uğratmak için yapabileceklerini de ciddi ölçüde sınırlandırmaktadır. Zaten, aksi durumda raporlarında bu konulara yer vermeyen yeminli mali müşavir ve bağımsız denetçilerin de sorumluluğu olacaktır. Bu nedenle TTK’nda şirket faaliyetlerinin sekteye uğramaksızın devam ettirilmesinin sağlanması temel prensiptir.

21 Ağustos 2020 Cuma

Etiketler : Köşe Yazısı