Prof. Dr. Nurullah GÜR

Prof. Dr. Nurullah GÜR

Diğer Yazıları


ngur@medipol.com.tr

 

Döviz kurları son haftalarda hafif yukarı yönlü bir seyir izliyor. Aylardır 18.50-18.80 bandına sıkışan dolar/TL kuru, 19.30’a kadar yükseldi. Yine de TL, halen bir sene öncesine göre reel bazda daha değerli. Kurun uzun süre stabil bir seyir izlediği bir ortamda enflasyonun yüksek seyretmesi, kaçınılmaz olarak TL’nin reel olarak değer kazanmasına neden olmuştu. Bu durum ihracatçıların salgın sonrası yakaladıkları rekabet avantajını örselemişti. Son aylarda ihracatın büyüme hızını yavaşlatan faktörlerden biri, TL’deki bu reel değer kazancıydı. Dış ticaretteki bu performans kaybını sadece kura bağlayamayız. Çin’in salgın tedbirlerini gevşetmesi sonrasında küresel tedarik zincirlerinin normalleşmeye başlaması ve Avrupa’da büyümenin gerilemesinin de payı büyük. 

 

Döviz kurlarının seviyesi, ihracatın rekabetçiliği açısından Türkiye’de sürekli tartışma konusu oldu. Teorik olarak bir ülkenin para biriminin değer kaybetmesi, ihracat için bir rekabet avantajı sağlar. Ama pratikte bu rekabet avantajının her koşulda gerçekleşeceğinin ve süreklilik arz edeceğinin bir garantisi yoktur. Birçok gelişen ülke, geçmişte para birimi üzerinden dış ticaret avantajı elde etmeye çalıştı. Doğu Asya ülkeleri bunu başarırken, Latin Amerika ülkeleri ise bu kulvarda çuvalladı. Değersiz para birimi, Latin Amerika örneklerinde yüksek enflasyon ve dış ticaret açığı olarak geri döndü. 

 

DOĞU ASYA ÖRNEĞİNDEN DERSLER

 

Doğu Asya ülkelerinin rekabetçi döviz kuru stratejisini sanayi politikası araçlarıyla birlikte bilinçli ve tedrici biçimde yürütmeleri, bu farkı oluşturan etmenlerden biridir. Bu ülkeler, ithal ikameci sanayileşme stratejisinden ihracata dayalı büyüme modeline geçişte zamanlamayı iyi tutturdular, sanayi yapısındaki dönüşümü de buna göre şekillendirdiler. Bu sayede küresel tedarik zincirlerinin doğru halkalarını kendilerine çekmeyi başardılar. Doğu Asya’da dolarizasyon eğiliminin düşük, tasarruf eğiliminin ise yüksek olması da çok önemli bir detay. Japonya, Güney Kore ve Çin gibi ülkeler, rekabetçi kura ilelebet sırtlarını dayamaya çalışmadılar. Zamanla katma değer ve verimliliklerini artırarak, kalite ve ürün çeşitliliği üzerinden küresel piyasalarda rekabet edebilir hale geldiler. Latin Amerika örneklerinde ise tam tersi özellikler ve durumlar söz konusu. Haliyle çok farklı sonuçlar ortaya çıktı. 

 

Vakaların ve dönemin koşullarının birebir aynı olduğu iddia edilemez. Yine de Doğu Asya örneği, Türkiye için önemli çıkarımlar sunuyor. Düşük değerli para birimi, ihracatçılar için rekabet avantajı sağlasa da bunun sürdürülebilir olmadığını hesap etmeliyiz. 

 

Avantajlı olduğumuz ve potansiyel barındıran ürün gruplarını doğru sanayi politikalarıyla desteklemeliyiz. Bu sayede sadece kura dayalı fiyat avantajına bel bağlamak yerine, verimlilik ve katma değer üzerinden maliyet ve kalite avantajlarına erişmeye çalışmalıyız. Sanayideki yapısal dönüşümü ince ince işleyerek kademeli olarak ürün sofistikasyonunu ve çeşitliliğini artırmaya oynamalıyız. Dolarizasyon ve düşük tasarruf eğilimi gibi yapısal sorunlarımızla da mücadele etmeyi unutmamalıyız.   

17 Nisan 2023 Pazartesi