istanbul-ticaret-gazetesi
istanbul-ticaret-gazetesi
Giriş: 12.02.2025 - 15:00
Güncelleme: 12.02.2025 - 15:00
NURULLAH GÜR

NURULLAH GÜR

Türkiye, 2000-2001 krizinden 2010'lu yıllara kadar geçen süre zarfında enflasyonu şu üç temel unsur sayesinde düşürmüştü: (1) Sıkı para politikası, (2) sermaye girişleriyle değerlenen TL, (3) bütçe açığındaki keskin düşüş. O dönemde Türkiye bir yandan enflasyonda düşüş yaşarken, diğer yandan ihracatı da artırmayı başarmıştı. Tabii o dönemde TL’deki değerlenmeye bağlı olarak ithalattaki artışın da oldukça yüksek olduğu gerçeğini göz ardı etmemeliyiz. 


Türkiye, bugün benzer bir politika setiyle yeniden enflasyonu aşağıya çekmeyi hedefliyor. Bunu yaparken de üretim ve ihracatın dezenflasyon sürecinden çok olumsuz etkilenmemesini hedefliyor. 


Fakat o dönem ile 2020’li yılların koşulları arasında ciddi farklılıklar olduğu dikkate alınmalı. Bu farklılıkları kısaca şöyle özetleyebiliriz:


* 2000’li yıllarda küreselleşme altın dönemini yaşıyordu. Dünyayı saran entegrasyon dalgası, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere çok önemli ihracat fırsatları sağlıyordu. Bunun yanı sıra uluslararası sermaye oldukça bol ve ucuzdu. Bugün geldiğimiz noktada küreselleşme oldukça ivme kaybetti. Ticari korumacılık yükselişe geçerken, doğrudan yabancı yatırımlar yavaşladı. 


* Türkiye’nin en önemli ticaret ortağı olan Avrupa ekonomisi eskisi kadar canlı ve dinamik değil. Jeopolitik kırılmalar ve Çin’in yükselişi, Avrupa ekonomisinin lokomotifi olan Almanya’yı son 40 yılın en büyük daralmasıyla baş başa bıraktı.


* Euro/dolar paritesi 2000’li yıllarda 1.2-1.3 bandında dalgalanıyordu. Bugün 1 seviyesi test ediliyor. Bu, ihracatını ağırlıklı olarak Avrupa’ya gerçekleştiren ihracatçılarımız açısından zorlayıcı bir farklılık.


* 2000’lerin başına kıyasla reel sektör, işletme sermayesi ve yatırımları finanse etmek için krediye çok daha fazla bağımlı hale geldi. Aynı anda hem kredi faizlerinin yükselmesi hem de TL’nin reel bazda değer kazanmaya başlaması, şirketleri uzun yıllardır hissetmediği derecede bir sıkışıklığa itti.


Bu farklılıklar göz önüne alındığında, yapısal reformlar olmaksızın sadece 2000'li yılların politika üçlüsünü takip ederek hem enflasyonu hedeflenen hızda aşağıya indirmek hem de ihracatı 300 milyar doların üzerine çıkarmak pek mümkün görünmüyor. Kaldı ki, maliye politikası da o dönemde olduğu kadar dezenflasyon sürecine katkı sağlamıyor. 


TL’deki reel değerlenmeye rağmen ihracat artmaya devam ediyor. Fakat Kasım 2023’ten bu yana ihracat performansının ana trendin altında kaldığını, ithalatın ise son üç aydır artış eğiliminde olduğu gerçeğini göz ardı etmemek lazım.  


Sıkı para politikasına bir süre daha ihtiyacımız olduğu bir gerçek. Bunun yanı sıra TL’nin makul bir bantta reel olarak değerlenmesi de gerekebilir. Fakat Türkiye’nin rekabet gücünü de dikkate alarak daha dengeli bir patikadan yola devam etmek önemli.