istanbul-ticaret-gazetesi
istanbul-ticaret-gazetesi
Giriş: 04.04.2025 - 09:52
Güncelleme: 04.04.2025 - 09:52
NURULLAH GÜR

NURULLAH GÜR

Yıllardır genç nüfusuyla övünen Türkiye artık yaşlanıyor. Türkiye'de ortanca yaş, 2000 yılında 25.8 iken, 2024'te 34.4'e yükseldi. 2050 yılına gelindiğinde ise bu rakamın 44.7'ye ulaşması bekleniyor. 2000 yılında yüzde 5.7 olan yaşlı nüfus oranı, günümüzde yüzde 10.2'ye çıktı. Projeksiyonlara göre 2050'de bu oranın yüzde 23.1'e yükseleceği öngörülüyor. 


Nüfusun yaşlanmasında, gelişen sağlık koşullarıyla birlikte ortalama insan ömrünün uzaması önemli bir etken olsa da doğurganlık hızının düşmesi çok daha belirleyici bir rol oynuyor. Türkiye'de 2001 yılında 2.38 olan doğurganlık hızı, günümüzde 1.51 seviyesine kadar gerilemiş durumda. Bu eğilim, yalnızca sosyal yapı bakımından değil, ekonomik açıdan da ciddi riskler taşıyor. 


Peki, neden? Yüksek genç nüfusa sahip olan ülkelerde iç talep canlıdır. Bu canlılık, şirketlerin yeni ürün ve hizmet geliştirme motivasyonunu artırır. Gençlerin risk alma cesareti ve yeniliklere açık olma eğilimleri, girişimcilik faaliyetlerini besler. Dolayısıyla gençler, hem talep hem de arz yanlı etkilerle reel sektörü daha dinamik olmaya teşvik eder.  Bunun yanı sıra, genç nüfus işgücü piyasasına aktif katılım göstererek ekonomik üretime önemli katkılarda bulunur. Buna karşılık, nüfusun yaşlanması ekonominin dinamizmini azaltır, verimliliği düşürür ve büyümeyi yavaşlatır. Tıpkı Japonya, İtalya ve Yunanistan gibi ülkelerin yaşadığı gibi. OECD ülkeleri için yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre, yaşlanma 2050’ye kadar ülkelerin yıllık büyüme patikasını yüzde 2.5’ten yüzde 1.7’ye gerilemesine sebep olabilir. 


ÇOK BOYUTLU POLİTİKA SETİ

Türkiye’nin doğurganlık hızının daha tehlikeli seviyelere gelmesini önlemek için vakit kaybetmeden aksiyon alması gerekiyor. Hükümet, 2025'i ‘Aile Yılı’ ilan ederek bu konunun ne kadar önemli olduğuna dikkat çekti. Genç nüfusu korumak için temel alanlara yönelik politikalar üretmek gerekiyor. Bunlardan ilki, gençleri evliliğe teşvik etmek. İkincisi ise çocuk sahibi olmayı özendirmek. Dolayısıyla çok boyutlu bir politika setine ihtiyaç var.


Her şeyden önce gençlerin evlenmeye yönelmeleri için hayat pahalılığı ve konut fiyatları normale dönmeli. Güney Kore için yapılan bir çalışma, 2013 ve 2019 yılları arasında konut fiyatlarının iki katına çıkmasının, insanların evlenme olasılığını yüzde 4 ila 5.7 arasında azalttığını tespit etmiş. Maalesef, Türkiye son yıllarda konut fiyatlarında çok daha yüksek bir artış yaşadı. Dar ve orta gelirli ailelere yönelik ulaşılabilir fiyatlardaki konut arzının artması, nüfusun geleceği açısından büyük önem arz ediyor. 


Diğer yandan, çocuk sahibi olmayı kolaylaştırmak için ücretli doğum izni süresini artırmak, ebeveynler için esnek çalışma modellerini teşvik etmek ve uygun koşullarda okul öncesi eğitim sunan kurumları yaygınlaştırmak şart. Devlet okullarındaki kalite sorunu, ebeveynleri özel okullara yönlendiriyor. Özel okul fiyatlarındaki yüksek artışlar ise eğitime önem veren aileleri daha az çocuk yapmaya zorluyor. Bu sorunun çözümü, devlet okullarını kalite anlamında yukarıya taşımaktan geçiyor.


Türkiye'nin artık yaşlı nüfus oranını yüzde 10’un altına çekmesi mümkün değil. Fakat doğru politikalarla en azından bu yaşlanmayı geciktirebiliriz. Türkiye ekonomisinin halen gençlerden gelecek dinamizme ihtiyacı var.