tatil-sepeti
Protein molekülleri şarkı söyleyecek

HABER: AYŞE BAŞAK Yararlı özelliklere sahip olabilecek yepyeni bir protein türü oluşturmak ister misiniz? Hiç sorun değil, sadece biraz müzik bilgisi yeterli. Öyleyse, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden Çevre Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Markus Buehler ve Doktor Chi Hua Yu’nun birlikte geliştirdiği sisteme biraz yakından bakalım. Bilim ve sanatın şaşırtıcı evliliği sonucunda, MIT’deki araştırmacılar, tüm canlıların temel yapı taşları olan proteinlerin moleküler yapılarını, müzikal geçitlere benzeyen duyulabilir sese dönüştürmek için bir sistem geliştirdiler. Sonra süreci tersine çevirerek, müziğe bazı varyasyonlar ekleyip doğada daha önce hiç görülmemiş yeni proteinler elde etmeye çalıştılar. BU BİR BETA SARMA Moleküllerin fiziksel özelliklerini kullanarak bir proteine ait amino asit dizisini müzik dizisine çevirmenin sistematik bir yolunu bulan araştırmacılar, her bir amino asit molekülünün gerçek titreşim frekanslarını kuantum kimyasındaki teorileri kullanarak hesaplayıp bu sesleri insanların duyulabileceği ton aralığına getirdiler. Böyle bir ölçek, Batı müzik geleneğine alışmış insanlara yabancı gelse bile dinleyiciler sesleri öğrendikten sonra ilişkileri ve bu ilişkiler arasındaki farklılıkları kolayca tanıyabiliyorlar. Buehler, ortaya çıkan melodileri dinledikten sonra, şimdi spesifik yapısal fonksiyonlara sahip proteinlere karşılık gelen bazı amino asit dizilerini ayırt edebildiğini söylüyor. “Bu bir beta sarma” veya “bu bir alfa sarmalı” diyebiliyor. PROTEİN DİLİNİ ÖĞRENMEK Buehler’in açıkladığı bütün kavram, proteinleri ve geniş çeşitlilikteki varyasyonlarını anlamada daha iyi bir yol göstermesi ile ilgili. Proteinler; derinin, kemiğin ve kasın yapısal materyalini oluşturur. Aynı zamanda enzimler, sinyal kimyasalları, moleküler anahtarlar ve tüm canlıları oluşturan diğer fonksiyonel materyallerin bir kısmını da oluşturuyor. Ancak bu yapılar oldukça karmaşıklar. Buehler, “Kendi dilleri var ve nasıl çalıştığını bilmiyoruz. Bir ipek proteinini neyin ipek proteini yaptığını bilmiyoruz. Kodu bilmiyoruz” diyor. Bu dil sayesinde Buehler ve ekibi yeni bakış açıları kazanmayı umuyorlar. Farklı protein aileleri ve varyasyonları arasındaki ilişkiler ile yapılar ve fonksiyonlarının olası birçok şeklini incelemeye fırsat bulacaklarını düşünüyorlar. PROTEİNLERİ BESTELEMEK Araştırma ekibi ayrıca, bu yeni 20 ton müzikal skalayı tanımlayan amino asitlerin seslerinden geliştirilen müzikal besteler de yarattı. Yaptıkları sanat eserleri, tamamen amino asitlerden üretilen seslerden oluşuyor. Buehler, “Kullanılan bu yeni ses kaynağının yaratıcı bir platform olarak nasıl kullanılabileceğini gösteren sentetik veya doğal enstrümanlar yok” diyor. Hem doğal olarak var olan proteinlerden hem de sistem tarafından üretilen proteinlerden türetilen müzikal motifler, bas veya davul seslerine benzeyenler de dahil olmak üzere tüm sesler, amino asitlerin yapılarından ilham ile üretiliyor. Araştırmacılar, amino asitlerin seslerini çalmak ve protein sekanslarını müzikal kompozisyonlar olarak kaydetmek için Amino Asit Sentezleyici adlı ücretsiz bir Android akıllı telefon uygulaması geliştirdiler. San Diego’daki Kaliforniya Üniversitesi’nden Dr. Meyers, “Hayal gücünün müziğe odaklanması yeni ve ilgi çekici bir yön. Bu duyduğum en iyi deneysel müzik çünkükalbimizin nabzı dahil tekrarlayan sesler hayatın ritminin ilk kaynağıdır. Markus, yaşamın yapıtaşları olan amino asitlerin ritimlerini çıkarmak için müzik eşliğinde nano uzaya indi” diyerek çalışmanın önemini açıklıyor. YARAYI KAPATIP BAKTERİ ÜREMESİNİ ÖNLÜYOR Mekanik olarak aktif, esnek veya sert, yapışkanlı ve antimikrobiyal aktif pansuman yaparak yara iyileşmesini hızlandıran,ısıya duyarlı hidrojeller (AAD) olarak isimlendirilen yeni bir yaklaşım gündemde. Harvard Üniversitesi’ndeki Wyss Biyolojik Müdahale Mühendisliği Enstitüsü ve McGill Üniversitesi’ndeki araştırmacılar tarafından oluşturulan AAD’ler, hızlıca yaraları kapatıp bakteri üremesini önleyebiliyor. Prof. Robert P. Pinkas, “Bu teknoloji sadece cilt yaralanmaları için değil aynı zamanda diyabetik ülserler, baskı yaraları gibi kronik yaralar ve ilaç dağıtımı için kullanılabilir” diyor. Montreal’deki McGill Üniversitesi’nde meslektaşları ile birlikte çalışan Harvard Üniversitesi’ndeki bilim insanları, embriyonik deri hücrelerinin, fetüsün gelişiminde bir noktaya kadar gerçekleştirdiği iyileştirmeyi, bir bandajda taklit etmeye başladılar. Elde edilen aktif yapışkan bandaj, gümüş nanopartiküller ve ‘PNIPAm’ olarak adlandırılan ısıya dayanıklı bir polimer eklenmiş bir yosun türevi olan yapışkan aljinat hidrojelden yapılmış. Bu polimer suyu geçirmemekle kalmıyor, aynı zamanda 32 °C sıcaklıkta hapsediliyor. Hidrojel bir yaraya uygulandığında, cilde kuvvetli bir şekilde yapışıyor. Daha sonra vücut ısısı PNIPAm’ı ısıtıyor ve jelin büzülmesine neden oluyor. Bandajın yapıştırıldığı cilt de bu sayede yarayı hızlı ve etkili bir şekilde kapatıyor. Potansiyel olarak enfeksiyona neden olan bakterilerin çoğu da gümüş nanopartiküller tarafından öldürülüyor.

07 Ağustos 2019 Çarşamba

Şehirlerin dijital ikizini çıkarıyor

HABER:SOYHAN ALPASLAN Teknopark İstanbul firmalarından Poi Bilgi Teknolojileri Ltd. Şti. (Poi Media), 2010’da Türkiye’yi dünya ile eş zamanlı mobil haritalama teknolojisiyle tanıştırdı. ‘City360’ adını verdiği görüntüleme sistemleri ile Poi; 360 derece ölçülebilir sokak görüntüleme, streetwive, mobil haritalama, coğrafi bilgi sistemleri, afet yönetimi veri toplama, işleme, yönetme ve hosting alanlarında uçtan uca çözümler sunmaya başladı.İstanbul Ticaret’in sorularını Poi Media’nın kurucusu ve yönetici ortağı Ahmet Taha Dilipak cevapladı. YERLİ MOBİL HARİTALAMA Poi Media hangi boşluğu doldurdu? Mobil haritalama teknolojisinin Türkiye’de de dünya ile eş zamanlı uygulanması amacıyla kuruldu. İşletme lisans ve yüksek lisansımı Viyana Ekonomi Üniversitesi’nde tamamladım ve bir yıl sonra Poi’yi kurdum. KOSGEB Girişimci Ar-Ge desteği ile İTÜ KOSGEB yerleşkesinde faaliyete başladık. Mobil haritalama teknolojisinin ülkemizde de uygulanması ile ilgili bir Ar-Ge projesi verdik. Böylece yeni bir iş alanı oluşturduk. Ar-Ge projemiz, hızlıca ticarileştirildi ve yaygınlaştırıldı. KONUM BAZLI HİZMETLER Ne üretiyorsunuz? Müşterilerimize konum bazlı hizmetler sunuyoruz. Özellikle navigasyon verilerininüretilmesinde bu alanda öncü global markalarla iş birliğimiz var. Üzerinde farklı sensör ve kamera bulunan araçlarımızla, daha çok ‘street view’ diye tabir edilen 360 derece sokak görüntülerini topluyoruz. Yakın zamanda iç mekan haritalama ve yönlendirme (indoor mapping/navigation) çözümlerimizi de müşterilerimize sunmaya başladık. Coğrafi bilgi sistemi ve tesis yönetimi yazılımları, 3D şehir modelleme, bina haritalama, mobil haritalama, veri toplama ve sayısallaştırma ürün ve hizmetlerimiz içinde başı çekiyor. HIZLI VE DOĞRU KARAR 3D şehir modellemenin faydası nedir? Özellikle büyük şehirlerde oluşabilecek sorunlara karşı hızlı önlem alabilmek için bu tip teknolojileri kullanmak elzem. Böylece 3 boyutlu ve dijital ortamda gerçekçi simülasyonlar yapabiliyoruz. Poi, mobil haritalama ve 3D şehir modelleme hizmetiyle; akıllı şehirler için dijital harita altlıklarını ve şehir envanterini hızla oluşturabiliyor. Böylece toplumun faydasına olacak kararlar daha hızlı ve doğru bir şekilde alınabiliyor. Bina haritalama hizmeti ve tesis yönetim yazılımı ile de tesislerin yönetimi ile ilgili uçtan uca çözümler sunuyoruz. CITY 360 DÜŞÜK MALİYETLİ Rakipleriniz var mı? Sunduğumuz ürün ve hizmetler alanında faaliyet gösteren az sayıda firma var. ‘City360’ görüntüleme sistemi ile Poi Media, spatial verilerin toplanması ve analiz edilebilmesi için rakipsiz ve düşük maliyetli bir çözüm sunuyor. Yazılım çözümlerimizi kendimiz geliştiriyoruz. Veri üretiminde kullandığımız kamera ve sensörleri ise ithal ediyoruz. Bunlardan gelen çıktıları da yine kendi yazılımlarımıza entegre ediyoruz. Ar-Ge’ye ayırdığımız bütçeleri artırdıkça donanım sistemlerini de üretmeyi hedefliyoruz. TEKNOPARK İSTANBUL AVANTAJLARI Teknopark İstanbul’da olmanın avantajı nedir? Vergi avantajlarının yanı sıra, farklı firmalarla kolayca temas kurulabiliyor. Böylece yeni iş birlikleri hayata geçebiliyor. Aynı mekanda bulunmak daha iyi koşullarda çalışma imkanı sağlıyor. Ar-Ge projeleri hazırlarken Teknoloji Transfer Ofisi’nden destek alabiliyoruz. Teknopark yönetimi de firmaların faydalanacağı farklı konularda sürekli seminerler düzenliyor. Firmalar yerli ve yabancı heyetlerle bir araya geliyor, satış ve pazarlama konusunda da teknoparktan destek alabiliyorlar. KAPALI BİNADA NAVİGASYON Poi Media, binaları dijital olarak tamamıyla erişilebilir kılıyor. İç mekan haritalamayla; binaları, milimetrik ve fotorealistik şekilde tarıyor ve 3D modelliyor. Kullanıcı bilgisayar ve mobil cihaz üzerinden sanal olarak binayı gezebiliyor, ölçümleri panoramik resimler üzerinden yapabiliyor, bina planlarını otomatik olarak çıkartabiliyor. Envanterini dijital olarak oluşturabiliyor. En önemlisi kapalı bina içinde rotalama ve navigasyon yapabiliyor. İSTANBUL'UN PANORAMASI İstanbul Büyükşehir Belediyesi için hazırladıkları ‘Panorama İstanbul’ projesinin yüzde 90’ının tamamlandığını belirten Ahmet Taha Dilipak, “İBB’ye ait 30 bin kilometrelik yol ağının ve ayrıca sahil şeridinin ölçülebilir panoramik resimleri ve 3 boyutlu datası toplanarak, İBB Kent Bilgi Sistemi’ne ve şehir rehberine entegre edildi. Bu sistemlerle üretilen veriler; sayısal harita üretimi, kent modelleme, navigasyon, yol ve üzerindeki objelerin analizi, şehrin tanıtımı gibi coğrafi bilgi sistemleri için altlık oluşturuyorlar” dedi. EŞSİZ ÇEKİM Poi Media, 300 gigapiksellik çekim ile İstanbul Boğazı’nın dünyadaki en yüksek çözünürlüklü panoramik görüntülerini elde etti. BÜYÜK YÖNETİM Ahmet Taha Dilipak, “Hizmetlerimiz yerel yönetimler, kara ve demir yollarından sorumlu kurumlar, büyük tesisler ve kampüslerin yönetiminden sorumlu olan şirket ve kurumlar tarafından kullanılıyor. Kullandığımız teknolojilerle; şehirlerin, binaların ve tesislerin dijital ikizlerini oluşturuyoruz” dedi.

05 Ağustos 2019 Pazartesi

‘Take Off’ Zirvesi’ne başvuru için son gün 1 Ağustos

Teknofest İstanbul kapsamında ilki geçen yıl düzenlenen Take Off Uluslararası Girişim Zirvesi; Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı, T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi tarafından 16-19 Eylül tarihleri arasında Atatürk Havalimanı’nda gerçekleştirilecek. Zirve için son başvuru tarihi ise1 Ağustos 2019. Dört gün sürecek etkinlikte girişimler mentorlar tarafından değerlendirilip, kurumsal firmalar ile iş geliştirme seansları yapacak. Ardından 20 girişimci finale kalacak. Öte yandan Take-Off Uluslararası Girişim Zirvesi, Türk girişimciler ve yatırımcılarla birlikte uluslararası teknoloji girişimlerini ve yatırımcılarını bir araya getiriyor. Özellikle İstanbul’un Doğu Avrupa, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Orta Asya bölgelerindeki teknoloji girişimleri için bir cazibe merkezi olması hedeflenen zirvede yedi kategorideki teknoloji sunumları değerlendirilip, ödüllendiriliyor. 200’DEN FAZLA GİRİŞİMCİ KATILIYOR Zirvede bu yıl çevre ve enerji teknolojileri, sağlık ve spor teknolojileri, gıda ve tarım teknolojileri, eğitim teknolojileri, uzay teknolojileri, finans teknolojileri, lojistik ve akıllı şehir teknolojileri alanlarındaki başvurular değerlendiriliyor. Geçtiğimiz yıl 200 girişimcinin sunum yaptığı, 100 firmanın katıldığı zirvede 10 Türk, 15 yabancı girişimci ödüllendirildi. 10 Türk girişimci San Francisco’da hızlandırma programına katıldı. Başvuru için: www.takeoffistanbul.com/tr BİRİNCİYE 7 BİN 500 DOLAR ÖDÜL Take Off 2019’da jüri ve mentor değerlendirmeleri ile birinci seçilecek girişim 7 bin 500 dolar, ikinci seçilecek girişim 5 bin dolar, üçüncü seçilen girişim ise 2 bin 500 dolar nakit ile ödüllendirilecek. 19 Eylül Perşembe günü gerçekleşecek konferans gününde ise uluslararası konuşmacıların paylaşımlarından sonra Take Off 2019’un en iyi üç girişimi duyurulacak.

01 Ağustos 2019 Perşembe

Eğitimde teknoloji

HABER: Zeynep DERELİ Teknolojideki hızlı gelişmeler hayatımızın her alanını etkilemeye başladı. Bunlardan en az konuşulan ama en büyük etkiye sahip olan alan ise eğitim. Eğitimde teknoloji dendiğinde hâlâ aklımıza tabletler ve akıllı tahtalar gelse de asıl konu süreç ve uygulamalar. Dünyada eğitimde teknolojinin etkili kullanımı, eğitimin yüzünü değiştirmeye başladı ve daha yaygın eğitim imkanları yarattı. Bu heyecan verici gelişmelerin ışığında hem öğretmenler hem de öğrenciler çeşitli eğitim teknolojilerinden yararlanmaya başladılar, öğretmenler teknolojiyi sınıflarına nasıl entegre edeceklerini öğrendiler ve öğrenmeye devam ediyorlar. En önemli gelişme ise öğrencilerin teknoloji ile öğrenmeye daha fazla ilgi duyuyor olmaları. Eğitimde teknolojinin doğru ve etkin kullanımı, eğitimin sınırlarını kaldırabilir; en kaliteli ve kişiselleştirilmiş eğitimi her yerde sağlamanın önünü açabilir. Teknoloji, sınıf içi eğitime olan katkının yanı sıra, mobil öğrenmenin ve uzaktan öğrenmenin büyümesine de vesile oldu. İnternet üzerinden gelişmekte olan ülkelerdeki öğrenciler de dünyanın en iyi eğitim kurumlarından ve en iyi öğretmenlerinden diledikleri hızda ve lokasyonda eğitim alabilmeye başladılar. Birçok üniversite sanal sınıflar oluşturarak çevrimiçi eğitimi benimsedi. Çevrimiçi eğitim, örgün eğitime nazaran daha esnek ve uygun maliyetli. Aynı zamanda dersleri alan öğrencilerin diğer öğrencilerle sanal olarak etkileşime girme şansını da sağlıyor. Eğitim teknolojilerindeki son gelişmeler, eğitimde olumlu sonuçlar vermeye başladı. Fakat hâlâ yolun başındayız. Bu yeni teknoloji hem öğretme hem de öğrenme süreçlerini desteklemeli. Bizler de örgün eğitimimizi bu imkanları kullanarak yeniden düzenlemeliyiz. Özetle: * Teknoloji, öğretmenlerin yerine geçmemeli. Başlıca kullanımı, öğrencilerin eğitim faaliyetlerine katılımlarını artırarak daha iyi öğrenmelerini sağlamak olmalı. * Teknoloji harika talepler veya pahalı akıllı tahtalarla değil; öğrenme süreci ile ilgili. Teknoloji, öğrenme sürecini iyileştirmeli ve öğrencinin notlarını yükseltmeyi amaçlamalı. * Teknoloji, bireysel öğrenmeyi kolaylaştırmalı ve teşvik etmeli. Öğrenciler, öğretmenlerin sınırlı yardımı ile kendi başlarına öğrenmek için teknolojiyi kullanmalı.

01 Ağustos 2019 Perşembe

Taşınabilir solar klima

HABER: AYŞE BAŞAK Klimaların özellikle yaz aylarında çok yüksek değerlerde enerji harcadığı ve karbon salınımının üzerinde büyük bir etkisi olduğu kabul edilmiş bir gerçek. Bunlara ilave olarak ozon tabakasını delen gaz salınımları yaptıkları da biliniyor. Bu duruma bir çözüm bulabilmek için düşünülen en iyi yöntemlerden biri ise solar enerji ile çalışan klimalar. KARMAŞIK TESİSAT Solar enerji ile çalışabilen klimalar bugüne kadar çeşitli firmalar tarafından geliştirildi. Seri üretime geçip, yaygınlaşamayan bu sistemler çoğunlukla sabit klima sistemlerinin güneş panelleri ile çalıştırılması prensibine dayanıyordu. Yüksek maliyetler ve karmaşık tesisat yapısı sebebiyle tutunamayan bu tipteki klimaların yerine, taşınabilir solar klima sistemleri geliştirildi. SEKİZ SAAT SOĞUTUYOR Solar enerji ile çalışan ve bir kutu şeklinde hep yanınızda taşınabileceğimiz klimalar sektöre yeni bir heyecan getirdi. Onlardan biri olan Coolala adlı bu yeni klima, su damlacıkları püskürterek veya sıcak havayı üfleyerek soğutma işlemi yapan taşınabilir soğutuculardan farklı olarak gerçek bir AC sistemine sahip. Klima 3500 BTU (British thermal unit) güç üretebilip, güneş enerjisi ile tamamen sarj olduktan sonra sekiz saat soğutma yapabiliyor. Klima ayrıca bir şarj istasyonu olarak da kullanılabiliyor. Bunun için yeterince güneş ışını var ise tabii. AĞIRLIĞI 4 KG Güneş yok ise özellikle iç mekanda kullanımlarda isteğe bağlı olarak güç adaptörü ile en yakın prize takarak da kullanılabiliyor. Kamplarda, plajlarda, teknede ve karavanda da kullanılabilen klima, led lambaları sayesinde aydınlatma içinde kullanılabiliyor. Güneş panelleri katlanabilme özelliği sayesinde çok küçük bir hacme indirgenebiliyor. Sistemin toplam ağırlığı sadece dört kilogram. Bu sistemin çok efektif şekilde araba bagajında dahi taşınabilmesini sağlıyor. JEOTERMAL ENERJİ İÇİN HASSAS TERMAL HÜCRE Enerji tüketiminin arttığı bir dünyada, tek umudumuz yeni enerji üretim teknolojilerinin geliştirilmesi. Halen rüzgar ve güneş enerjisi gibi çok faydalı yenilenebilir enerji kaynakları kullanılsa da ayaklarımızın altında devasa, kalıcı ve tam anlamıyla kullanılmayan bir enerji kaynağı var: Jeotermal enerji. Jeotermal enerjiden elektrik üretmek, bir şekilde dünyanın kabuğundaki ısıdan faydalanabilecek cihazlar gerektirir. Son zamanlarda, Dr. Sachiko Matsushita liderliğindeki Tokyo Tech bilim adamlarından oluşan bir ekip, 100 santigrat veya daha az ısı ile elektrik enerjisi üretebilecek bir tür batarya olan hassaslaşmış termal hücrelerin (STC’ler) verimliliğinin artırılmasında ve geliştirilmesinde büyük ilerleme kaydettiler. ÇEVRE DOSTU Isıyı elektrik enerjisine dönüştürmek için çeşitli yöntemler mevcuttur ancak büyük ölçekli uygulamaları mümkün değil. Örneğin, sıcak ve soğuk redoks bataryaları ve seebeck etkisine dayalı cihazlar, bir ısı kaynağının içine kolayca gömülüp kullanılamaz. Matsushita ekibi araştırması sonucunda, STC’lerin, boyaya duyarlı güneş pilleri kullanılarak ısının doğrudan elektrik enerjisine dönüştürülmesinde yeni bir yöntem olarak kullanabileceğini açıkladı. Ayrıca, sistemin ışık yerine ısı kullanarak çalışmasını sağlamak için boyayı yarı iletken ile değiştirdiler. Matsushita makalesinde, “Böyle bir tasarımla, genellikle düşük kaliteli enerji olarak kabul edilen ısı, büyük bir yenilenebilir enerji kaynağı haline gelir” dedi. Ekip, uygulanabilirliği, çevre dostu olması ve küresel enerji krizini çözmeye yardımcı olma potansiyeli nedeniyle keşiflerinden dolayı çok heyecanlı. Matsushita, “Radyasyon korkusu yok, pahalı yakıt korkusu yok, güneş veya rüzgâr gibi değişken ve dengesiz güçlere dayanarak güç üretme yok” diyor. Gelecekte bu pil tipine yönelik daha fazla araştırma yapılması halinde, jeotermal piller gezegenimize zarar vermeden insanlığın enerji ihtiyacına cevap verebilir.

29 Temmuz 2019 Pazartesi