tatil-sepeti
Peak Games, genç girişimcileri cesaretlendirdi

Türk oyun şirketi Peak Games'in küresel bir şirket tarafından satın alınması, genç girişimcileri yerli oyun üretimi ve dünyaya pazarlanması konusunda cesaretlendirdi. Oyun üretmeyi düşünen girişimciler, kendisinden daha tecrübeli uzmanların hazırladığı, çoğu zaman ücretsiz eğitim videolarıyla bazı kaynaklardan faydalanarak, sektöre adım atabiliyor. USTA-ÇIRAK İLİŞKİSİ Yazılım konusunda Türkçe kaynakların artması ve usta-çırak ilişkisindeki gönüllü eğitmenler ve topluluklar aracılığıyla kendilerini geliştirmede sıkıntı çekmeyen girişimcilerin yeni oyunları, çeşitli desteklerle dünya ve Türkiye'de geniş kitlelere ulaşabiliyor. Oyun geliştirici ve yazılım eğitmeni Numan Kaan Karataş, internete uyum sağladıkça oyun sektörünün de o hızla büyüdüğünü, her yaştan insanın içinde oyun oynama hevesinin olduğunu söyledi. ESKİDEN HAYALKEN ARTIK MÜMKÜN "Bir gün ben de oyun yapabilir miyim?" sorusunun artık tarih olduğunu belirten 26 yaşındaki Karataş, "Oyun yapmak eskiden hayalken artık mümkün. Artık 14 yaşındaki bir genç oyun sektörüne merak saldığı andan itibaren kısa zamanda bunu yapmayı öğrenip, kendi oyununu geliştirilebilir hale geldi. Sektörün içine girdiğimizde yüzlerce gencin oyun yaptığını görebiliyoruz. Eskiden atarilerde oynadığımız oyunları çok kolay bir şekilde kendimiz geliştirebiliyoruz. Bunun yanı sıra çok büyük oyun projelerini dahi geliştirebilir ve piyasaya sürebilir durumdayız" değerlendirmesini yaptı. BÜYÜK BÜTÇELERE İHTİYACIMIZ YOK "Oyun bir sanat değildir. Birçok sanatın bir araya gelmiş halidir" sözünün birçok gence ilham olduğunu ifade eden Karataş, şöyle devam etti: "İnternet üzerinden ekipler kurup kendi devasa oyunlarını yapma olanağı olan gençlerimiz sektöre birçok oyun kazandırdı. Oyun üretmek için artık çok büyük bütçelere ihtiyacımız yok. Üretim yapmamızı sağlayan en büyük faktör kendimiz olduğumuz için tek ihtiyacımız çalışma ortamı ve geçimimizi sağlayacak kadar para desteği sağlandığında çok güzel oyunlar üretebiliyoruz. Gençlerimizin hayal gücü çok yüksek, bu da bize avantaj sağlıyor. Bir oyun tamamen hayal dünyamıza bağlı. İstediğimiz her şeyi yapmakta özgürüz. Ucu, sınırı yok. Ülkemizde oyun sektörü için yeterli üniversite bölümlerinin bulunmamasına rağmen bu işe merak salmış kişiler internet ve YouTube gibi platformlardan eğitim alıp kendini geliştirebiliyorlar. Eskiden yeterli Türkçe kaynak yoktu ama artık gönüllü eğitmenler ve topluluklar sayesinde bilgi yayıldı." TÜRK GENÇLERİNİN HAYAL GÜCÜ YÜKSEK Oyun sektörünün Türkiye için dünya çapında çok büyük gelir kapısı açtığını, Türk oyun şirketi Peak Games'in, 1,8 milyar dolar karşılığında Zynga tarafından satın alınmasının bunun en yakın örneğini olduğunu kaydeden Karataş, Udemy ile YouTube'da yazılım ve oyun geliştirme eğitimi verdiğini, sektörün gelişmesini ve desteklenmesinin kendisini memnun edeceğini belirtti. Karataş, Türk gençlerinin hayal gücünün çok yüksek olduğunu, dünya piyasasına adlarını yazdırabilecek bir potansiyele ulaştıklarını ifade ederek, "Bazı olanaksızlıklara rağmen çok iyi işler başardığımızı görüyorum. Eğitim serilerimi izleyen öğrencileri gördükçe bu sektörde ne kadar hızlı gelişebileceğimizi öngörüyorum. Örneğin, 'Mount and Blade II: Bannerlord' gibi Türk tarihini anlatan oyunu tüm dünyaya satmaya başardık. Çok daha başarılı işleri yapabiliriz" diye konuştu.

15 Haziran 2020 Pazartesi

Üretimde çarkların yeniden dönmeye başlaması kararı sanayiciyi sevindirdi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ilk safhasını açıkladığı normalleşme süreci ve hemen ardından Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank'ın 11 Mayıs itibarıyla tüm otomotiv fabrikalarının açılacağını duyurması ihracatçının yüzünü güldürdü. Kovid-19 salgınını sürecin başından bu yana kontrol altında tutmayı başaran Türkiye, normalleşme safhasına geçişin planlarını hayata geçirmeye başlıyor. İstanbul Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği (İDDMİB) Başkanı Tahsin Öztiryaki yaptığı açıklamayla, kararı şöyle değerlendirdi: "Biz zaten sektör olarak yüzde 80 oranında açığız, kapatmadık. Firma olarak da kapatmadık. Bu durumun koşullarını yerine getirmek kaydıyla, fabrikalardaki hijyen standartlarının sağlanması ve bu standartların Sağlık Bakanlığı tarafından kontrol edilip onay verilmesi kaydıyla fabrikaların açılmasında bence bir sakınca yok. Hem iş vereni hem de işçileri kollayacak bir standartta açılmasında fayda var. Tahmin ediyorum ki mayıs ayının 15'inden sonra dünyada da hareketlilik başlayacak. Bizim de dünya hareketlerine paralel hareket etmemiz faydamıza olur. Bu durumdan kurtulmanın yolunun da bütün standartları kollayarak ve sağlık şartlarını kontrol ederek işlerimizin devamının sağlanması olduğunu düşünüyorum." NORMALLEŞMENİN BAŞLANGICI, SANAYİCİ İÇİN BİR UMUT NİTELİĞİ TAŞIYOR Çelik İhracatçıları Birliği (ÇİB) Başkanı Adnan Aslan da normalleşme safhasına geçilmesinin kendilerini son derece mutlu ettiğini belirtti. Koronavirüsün dünyayı derinden etkilediği için üretim çarklarının bir günde eski hızında dönmeyeceğini aktaran Aslan, "Normalleşmenin başlangıcı, sanayici için bir umut niteliği taşıyor. Fabrikaların 11 Mayıs'ta açılmasıyla üreticimiz her zaman olduğu gibi Türkiye'nin toplam ihracatına katkı vermek adına yürüttüğü çalışmalara yeniden başlayacak. Bu karar psikolojik açıdan da sanayicimize olumlu etki yapacaktır. Burada ihracat yaptığımız pazarların da normale dönmesi gerekiyor ki çarklarımız ihracat için dönsün" ifadelerini kullandı. Hırdavat Sanayici ve İş Adamları Derneği (HISİAD) Başkanı Çetin Tecdelioğlu ise alınan kararın son derece yerinde olduğunu ifade etti. Tecdelioğlu, "Alınan karardan dolayı Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank'a teşekkür ediyorum. Hırdavat sektörü olarak üretiminin hiç durmamasını, kısmi zamanlı bile olsa devam etmesini her zaman dile getirdik. Fabrikalarımız Sağlık Bakanlığı tarafından bizlere gönderilen kurallara gerek sosyal mesafe gerekse yemekhane gibi konularda son derece uyum sağlıyor. Biz bu dönemde hırdavat sektörü olarak üretime devam ediyoruz. Kapanan fabrikamız yok. Yüzde 30 ila yüzde 50 arası kapasite ile çalışıyoruz" bilgilerini verdi. BU SÜREÇ İNSANIMIZA VE İŞ DÜNYAMIZA BİR ŞEKİLDE GÜVEN VE UMUT VERİYOR 2019'u 3 milyar dolar ihracatla kapatan ev ve mutfak eşyaları sektörü de alınan karardan son derece memnun. Ev ve Mutfak Eşyaları Sanayicileri ve İhracatçıları Derneği (EVSİD) Başkanı Burak Önder konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı: "İtalya, İspanya, Almanya, Norveç, Avusturya, ABD olmak üzere dünyanın farklı lokasyonlarında aşamalı şekilde gevşetme politikalarının uygulandığı süreç devam ediyor. Bizde de fabrikalarımız 11 Mayıs itibariyle faaliyetlerine başlamış olacak. Bu süreç insanımıza ve iş dünyamıza bir şekilde güven ve umut veriyor. Bu dönem bize tedarik zincirlerimizdeki durumu gösterecek. Tedarik zincirindeki muhtemel yaralarımızın farkına varacağız. Bu yönüyle oldukça önemli bir karar olduğunu düşünüyorum." ÜLKEMİZİN İTİCİ GÜCÜ OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Sektörler Konseyi Üyesi Rüstem Çetinkaya ise, "Sanayide nisan ayında ihracatın yüzde 40 düşmesi imalatta da düşüş yaşandığının bir göstergesi. 2020 yılı sonuna kadar turizm gelirlerinde yaşanması muhtemel düşüşü de varsayarsak ihracat ve sanayi daha çok önem kazanacak. Bundan dolayı çarkların tekrar dönmesini son derece olumlu karşılıyorum. Tüm insan sağlığı birinci kriter olmak üzere sanayiciler olarak ihracatta ülkemizin itici gücü olmaya devam edeceğiz" ifadelerini kullandı. SANAL FUARLAR, E-TİCARETLER ÜRETİCİYE BU AŞAMADA BÜYÜK İVME KAZANDIRACAKTIR Armatür Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Gökhan Turhan da fabrikaların durmaması gerektiğini belirterek, şöyle devam etti: "Pandemi ile savaşmanın yolu ondan kaçmak değil, nasıl savaşacağımızı öğrenmek olmalı. Tüm koruma önlemlerini alarak, sosyal mesafemizi koruyarak tekrar hayata dönmek gerektiğini düşünüyorum. İhracatımız ve üretimimiz devam etmeli, bu kriz anında Türkiye'nin ana tedarik merkezi olabileceğini göstermeliyiz. Burada devletimize, Ticaret Bakanlığı'mıza, ihracatçı birliklerimize ve STK'larımıza büyük görevler düşmektedir. Sanal fuarlar, e-ticaretler üreticiye bu aşamada büyük ivme kazandıracaktır."

08 Mayıs 2020 Cuma

Kovid-19 enerji sektörünün rotasını karbondan hidrojene çevirecek

Hidrojen Teknolojileri Derneği Başkanı İbrahim Dinçer, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının alternatif kaynak arayışını hızlandırdığını, hidrojen kaynaklı enerji teknolojilerinin sağlık ve çevre alanlarında ön plana çıktığını ifade etti. Uluslararası Enerji Ajansı ve Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı gibi kuruluşların, hidrojenin enerji sektöründeki geleceğine yönelik öngörülerinin son yıllarda arttığına dikkati çeken Dinçer, "Son yıllarda hidrojenin enerji kaynağı olarak kullanılabileceği alternatifi üzerinde durulmasının ana sebebi, petrol döneminin yavaş yavaş sona ermesi olarak gösterilebilir" değerlendirmesinde bulundu. HAVA KİRLİLİĞİ KAYNAKLI ÖLÜMLER HER YIL ARTIYOR Küresel petrol ve enerji firmalarının 2017 yılından bu yana büyük bir dönüşüm içinde olduğuna işaret eden Dinçer, şöyle konuştu: "Petrol dönemi sona eriyor. Bir çok ülke 2025 itibarıyla içten yanmalı araçları yasaklamış olacak. Değişime ayak uydurmak kar sağlamak isteyen enerji şirketleri için önemli. Uzun süredir, çevre mücadelelerinde karbon emisyonlarının düşürülmesi gündemdeyken, alternatif olarak hidrojenin kullanılması kaçınılmaz olacaktır. Son dönemde insan hayatındaki kalitenin, hangi tür enerji kaynaklarının kullanıldığıyla da bağlantılı olduğu görüldü. İnsanların temiz hava ve çevreye ihtiyacı var. Salgın sayesinde, hidrojenin bir yakıt ve enerji taşıyıcısı olarak değerlendirilmesi hızlanacak. Fosil kaynaklardan kademeli olarak uzaklaşılacak." Dinçer, her yıl hava kirliliğinden kaynaklı ölümlerin artış gösterdiğini, bunun en önemli sebebinin ise karbon kaynaklı yakıtlar olduğunu söyledi. Hava kirliliğinin etkisiyle ABD'de yılda ortalama 8 bin, Kanada'da 5 bin, Hindistan'da 60 bin ve Çin'de 80 bin kişinin hayatını kaybettiğini vurgulayan Dinçer, "Kovid -19, bize dünyada insan hayatının devamlılığı için temiz havanın şart olduğunu gösterdi. Salgın, enerji sektöründe 'karbon çağını' 'hidrojen çağına' taşıyacak bir gelişme olarak görülebilir. Her şeyden önce insanların yaşaması için temiz çevre, temiz hava, sağlıklı yaşam koşulları gerekiyor. Temiz hava için karbon emisyonlarının azaltılması gerekiyor" diye konuştu. Dinçer, hidrojenin her alanda kullanılacak bir seçenek gibi görülmesi gerektiğini belirterek, şunları kaydetti: "Hidrojenin yakıt olarak kullanılmasında insanların büyük resmi görmeleri gerekiyor. Kaynağımız su olacak. Suyu kullanırken, temiz su kullanmaya da gerek yok. Çevreden temin edilen suyu, klordan arındırıyoruz, kloru da ticari olarak kullanabiliyoruz. Elde ettiğimiz temiz sudan, hidrojeni, oksijeni ayırıyoruz. Tüm sektörlerde kullanılabilecek ham maddeleri elde etmiş oluyoruz. Bu, enerji ve sağlık boyutunda önemli çözümler sağlayacak. Karbon tabanlı endüstrinin yerini daha çevreci bir yakıt olan hidrojen alacak." BU YIL 100 MİLYON TON HİDROJEN ÜRETİMİ HEDEFLENİYOR Geçen yıl üretilen 70 milyon ton hidrojenin, yüzde 49'unun doğal gazdan, yüzde 29'unun petrolden üretildiğini belirten Dinçer, şöyle devam etti: "Kömürden yüzde 18, elektroliz işlemlerden yüzde 4 hidrojen üretiliyor. 2020 için hedef 100 milyon ton hidrojen üretmekti. Yıl sonunda bu hedefe ne kadar yaklaşıldığını göreceğiz. 2022'de ise 150 milyon ton hidrojen üretilmesi hedefleniyor. Suyun elektrolizinden hidrojen üretimini artırmak ve yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretiminde kullanmak istiyoruz. Elektrik yerine hidrojenin depolanması ve farklı sektörlerde kullanılması hedefleniyor. Hidrojenin en önemli avantajlarından biri de bu olacak."

08 Mayıs 2020 Cuma

Türkiye, NRW’ye yatırımda ilk sırada

Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya (NRW) Eyaleti, 2019’da bölgeye yapılan toplam 427 yeni kuruluş ve genişleme yatırımıyla doğrudan yabancı yatırımlarda yıllardır sürdürdüğü yüksek seviyeyi korudu. Almanya’ya gelen tüm doğrudan yabancı yatırımların yüzde 23’ünü çeken eyalet, bu alanda yabancı şirketlerin en çok tercih ettiği bölge oldu. Bununla birlikte 2019’da eyalete en çok yatırımcı gönderen ülkeler sıralamasında önemli bir değişiklik göze çarptı. Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti Yatırım Destek ve Tanıtım Bürosu NRW.INVEST’in bildirdiğine göre, toplam 73 yeni kuruluş ve genişleme yatırım (bir önceki yıl 44) projesi ile Türkiye listede 65 projeye sahip Çin’i geçerek ilk sırada yer aldı. NRW.INVEST Genel Müdürü Petra Wassner, Türk şirketlerinin başarısındaki istikrarlı yükselişe dikkat çekerek, “Kuzey Ren-Vestfalya’daki Türkiye kökenli yatırım projelerinde 2016 yılından bu yana bir artış gözlemliyorduk. Bu bağlamda 2019 yılındaki rakamlar da bize bu ivmenin belirgin bir şekilde devam ettiğini göstermiş oldu” dedi. Kuzey Ren-Vestfalya’nın Avrupa pazarına açılan kapı olduğunu belirten NRW. INVEST Türkiye Temsilcilik Müdürü Dr. Adem Akkaya ise Kuzey Ren-Vestfalya’da şirketleşmenin, Avrupa pazarına yatırım yapmak ve kalıcı olmak anlamına geldiğini söyledi. Akkaya, “Bu da Türkiye için daha fazla ihracat, istihdam ve kazanç demek. Türkiye’nin uzun yıllardır sürdürülen çok isabetli yurtdışı yatırım destek politikalarını kutluyorum” dedi.

15 Haziran 2020 Pazartesi

Türkiye'nin rüzgar enerjisi karnesi 'pekiyi'

Rüzgar enerjisi ilk kez ulaşım amacıyla milattan önce Mısır'da Nil Nehri'nde, daha sonra su pompalarının çalıştırılması için Çin'de kullanıldı. Farklı coğrafyadaki uygarlıkların tarım, ulaştırma ve enerji üretimi alanında kullandığı rüzgar enerjisi, modern anlamda Danimarka'da geliştirilen yatay eksenli rüzgar türbinleri sayesinde 1897 yılında başlamış oldu. 1970'LERDE BAŞLAYAN ARZ SIKINTISI ABD ve petrol tüketen ülkelerde 1970'lerde başlayan arz sıkıntısı nedeniyle alternatif arayışları sonrasında rüzgar da elektrik üretiminde yer almaya başladı. Danimarka'nın 1973'teki yönetiminin petrol bağımlılığının yüzde 90'a çıkmasıyla önce kömürden, daha sonra nükleer enerjiden elektrik üretimine geçildi ancak dünya genelindeki çevre endişeleri nedeniyle kara alanları kısıtlı olan ülkede deniz üstü rüzgar santralleri de enerji üretim çeşitliliğindeki yerini aldı. TEKNOLOJİYE 99 MİLYAR DOLAR YATIRIM Bugün tek bir türbin kapasitesinin 10 megavat kurulu güce ulaşmasının yanında düşük ve yüksek hızlarda çalışan rüzgar santralleriyle elektrik üretimi daha verimli hale geldi. Öte yandan, geçen yıl sonu itibarıyla küresel ölçekte rüzgar enerjisi teknolojilerine yatırım tutarı 99 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Geçen yıl itibarıyla küresel rüzgar enerjisi kurulu gücü bir önceki yıla göre 60 gigavat artarak 651 gigavata ulaştı. Böylece rüzgar enerjisinin küresel elektrik üretimindeki payı yüzde 6'yı buldu. KARASAL RÜZGAR ENERJİSİ KAPASİTESİNİN 100 GİGAVATA ÇIKMASI MÜMKÜN Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği (TÜREB) verilerine göre, Türkiye'de enerji sektörü son 10 yılda en çok büyüme gösteren ilk üç sektörden biri oldu. Türkiye'nin birçok yerinde 2019 itibarıyla 3 bin 285 türbin dikildi, 198 santralde toplamda 8 bin 56 megavat seviyesinde kurulu güç, enerji sistemine kazandırıldı. İşletmedeki rüzgar santrallerinin iller bazında sıralamasında aynı dönemde İzmir 1,54 gigavatla ilk sırada yer alırken bu kenti 1,16 gigavatla Balıkesir ve 0,68 gigavatla Manisa takip ediyor. TÜREB'e göre, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 48 gigavat olarak öngördüğü karasal rüzgar enerjisi kapasitesinin teknolojik gelişmeler sayesinde 100 gigavat seviyesine çıkarılması mümkün görünüyor. Kurulu güç yanında ekipman üretiminde de çalışmalarını hızlandıran Türkiye'de 3 yerel ankraj üreticisi, 8 rüzgar kulesi, 2 yerli jeneratör ve 2 dişli kutusu üreticisi bulunuyor. Üreticiler, Türkiye'nin iç pazarına hizmet ettikleri gibi, yurt dışına da ihracat gerçekleştiriyor. Ayrıca, Türkiye'de ilk ve tek türbin fabrikasının da bu yılın sonunda hizmete girmesi bekleniyor.

15 Haziran 2020 Pazartesi