tatil-sepeti
Kovid-19 enerji sektörünün rotasını karbondan hidrojene çevirecek

Hidrojen Teknolojileri Derneği Başkanı İbrahim Dinçer, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının alternatif kaynak arayışını hızlandırdığını, hidrojen kaynaklı enerji teknolojilerinin sağlık ve çevre alanlarında ön plana çıktığını ifade etti. Uluslararası Enerji Ajansı ve Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı gibi kuruluşların, hidrojenin enerji sektöründeki geleceğine yönelik öngörülerinin son yıllarda arttığına dikkati çeken Dinçer, "Son yıllarda hidrojenin enerji kaynağı olarak kullanılabileceği alternatifi üzerinde durulmasının ana sebebi, petrol döneminin yavaş yavaş sona ermesi olarak gösterilebilir" değerlendirmesinde bulundu. HAVA KİRLİLİĞİ KAYNAKLI ÖLÜMLER HER YIL ARTIYOR Küresel petrol ve enerji firmalarının 2017 yılından bu yana büyük bir dönüşüm içinde olduğuna işaret eden Dinçer, şöyle konuştu: "Petrol dönemi sona eriyor. Bir çok ülke 2025 itibarıyla içten yanmalı araçları yasaklamış olacak. Değişime ayak uydurmak kar sağlamak isteyen enerji şirketleri için önemli. Uzun süredir, çevre mücadelelerinde karbon emisyonlarının düşürülmesi gündemdeyken, alternatif olarak hidrojenin kullanılması kaçınılmaz olacaktır. Son dönemde insan hayatındaki kalitenin, hangi tür enerji kaynaklarının kullanıldığıyla da bağlantılı olduğu görüldü. İnsanların temiz hava ve çevreye ihtiyacı var. Salgın sayesinde, hidrojenin bir yakıt ve enerji taşıyıcısı olarak değerlendirilmesi hızlanacak. Fosil kaynaklardan kademeli olarak uzaklaşılacak." Dinçer, her yıl hava kirliliğinden kaynaklı ölümlerin artış gösterdiğini, bunun en önemli sebebinin ise karbon kaynaklı yakıtlar olduğunu söyledi. Hava kirliliğinin etkisiyle ABD'de yılda ortalama 8 bin, Kanada'da 5 bin, Hindistan'da 60 bin ve Çin'de 80 bin kişinin hayatını kaybettiğini vurgulayan Dinçer, "Kovid -19, bize dünyada insan hayatının devamlılığı için temiz havanın şart olduğunu gösterdi. Salgın, enerji sektöründe 'karbon çağını' 'hidrojen çağına' taşıyacak bir gelişme olarak görülebilir. Her şeyden önce insanların yaşaması için temiz çevre, temiz hava, sağlıklı yaşam koşulları gerekiyor. Temiz hava için karbon emisyonlarının azaltılması gerekiyor" diye konuştu. Dinçer, hidrojenin her alanda kullanılacak bir seçenek gibi görülmesi gerektiğini belirterek, şunları kaydetti: "Hidrojenin yakıt olarak kullanılmasında insanların büyük resmi görmeleri gerekiyor. Kaynağımız su olacak. Suyu kullanırken, temiz su kullanmaya da gerek yok. Çevreden temin edilen suyu, klordan arındırıyoruz, kloru da ticari olarak kullanabiliyoruz. Elde ettiğimiz temiz sudan, hidrojeni, oksijeni ayırıyoruz. Tüm sektörlerde kullanılabilecek ham maddeleri elde etmiş oluyoruz. Bu, enerji ve sağlık boyutunda önemli çözümler sağlayacak. Karbon tabanlı endüstrinin yerini daha çevreci bir yakıt olan hidrojen alacak." BU YIL 100 MİLYON TON HİDROJEN ÜRETİMİ HEDEFLENİYOR Geçen yıl üretilen 70 milyon ton hidrojenin, yüzde 49'unun doğal gazdan, yüzde 29'unun petrolden üretildiğini belirten Dinçer, şöyle devam etti: "Kömürden yüzde 18, elektroliz işlemlerden yüzde 4 hidrojen üretiliyor. 2020 için hedef 100 milyon ton hidrojen üretmekti. Yıl sonunda bu hedefe ne kadar yaklaşıldığını göreceğiz. 2022'de ise 150 milyon ton hidrojen üretilmesi hedefleniyor. Suyun elektrolizinden hidrojen üretimini artırmak ve yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretiminde kullanmak istiyoruz. Elektrik yerine hidrojenin depolanması ve farklı sektörlerde kullanılması hedefleniyor. Hidrojenin en önemli avantajlarından biri de bu olacak."

08 Mayıs 2020 Cuma

Türkiye, NRW’ye yatırımda ilk sırada

Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya (NRW) Eyaleti, 2019’da bölgeye yapılan toplam 427 yeni kuruluş ve genişleme yatırımıyla doğrudan yabancı yatırımlarda yıllardır sürdürdüğü yüksek seviyeyi korudu. Almanya’ya gelen tüm doğrudan yabancı yatırımların yüzde 23’ünü çeken eyalet, bu alanda yabancı şirketlerin en çok tercih ettiği bölge oldu. Bununla birlikte 2019’da eyalete en çok yatırımcı gönderen ülkeler sıralamasında önemli bir değişiklik göze çarptı. Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti Yatırım Destek ve Tanıtım Bürosu NRW.INVEST’in bildirdiğine göre, toplam 73 yeni kuruluş ve genişleme yatırım (bir önceki yıl 44) projesi ile Türkiye listede 65 projeye sahip Çin’i geçerek ilk sırada yer aldı. NRW.INVEST Genel Müdürü Petra Wassner, Türk şirketlerinin başarısındaki istikrarlı yükselişe dikkat çekerek, “Kuzey Ren-Vestfalya’daki Türkiye kökenli yatırım projelerinde 2016 yılından bu yana bir artış gözlemliyorduk. Bu bağlamda 2019 yılındaki rakamlar da bize bu ivmenin belirgin bir şekilde devam ettiğini göstermiş oldu” dedi. Kuzey Ren-Vestfalya’nın Avrupa pazarına açılan kapı olduğunu belirten NRW. INVEST Türkiye Temsilcilik Müdürü Dr. Adem Akkaya ise Kuzey Ren-Vestfalya’da şirketleşmenin, Avrupa pazarına yatırım yapmak ve kalıcı olmak anlamına geldiğini söyledi. Akkaya, “Bu da Türkiye için daha fazla ihracat, istihdam ve kazanç demek. Türkiye’nin uzun yıllardır sürdürülen çok isabetli yurtdışı yatırım destek politikalarını kutluyorum” dedi.

15 Haziran 2020 Pazartesi

Türkiye'nin rüzgar enerjisi karnesi 'pekiyi'

Rüzgar enerjisi ilk kez ulaşım amacıyla milattan önce Mısır'da Nil Nehri'nde, daha sonra su pompalarının çalıştırılması için Çin'de kullanıldı. Farklı coğrafyadaki uygarlıkların tarım, ulaştırma ve enerji üretimi alanında kullandığı rüzgar enerjisi, modern anlamda Danimarka'da geliştirilen yatay eksenli rüzgar türbinleri sayesinde 1897 yılında başlamış oldu. 1970'LERDE BAŞLAYAN ARZ SIKINTISI ABD ve petrol tüketen ülkelerde 1970'lerde başlayan arz sıkıntısı nedeniyle alternatif arayışları sonrasında rüzgar da elektrik üretiminde yer almaya başladı. Danimarka'nın 1973'teki yönetiminin petrol bağımlılığının yüzde 90'a çıkmasıyla önce kömürden, daha sonra nükleer enerjiden elektrik üretimine geçildi ancak dünya genelindeki çevre endişeleri nedeniyle kara alanları kısıtlı olan ülkede deniz üstü rüzgar santralleri de enerji üretim çeşitliliğindeki yerini aldı. TEKNOLOJİYE 99 MİLYAR DOLAR YATIRIM Bugün tek bir türbin kapasitesinin 10 megavat kurulu güce ulaşmasının yanında düşük ve yüksek hızlarda çalışan rüzgar santralleriyle elektrik üretimi daha verimli hale geldi. Öte yandan, geçen yıl sonu itibarıyla küresel ölçekte rüzgar enerjisi teknolojilerine yatırım tutarı 99 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Geçen yıl itibarıyla küresel rüzgar enerjisi kurulu gücü bir önceki yıla göre 60 gigavat artarak 651 gigavata ulaştı. Böylece rüzgar enerjisinin küresel elektrik üretimindeki payı yüzde 6'yı buldu. KARASAL RÜZGAR ENERJİSİ KAPASİTESİNİN 100 GİGAVATA ÇIKMASI MÜMKÜN Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği (TÜREB) verilerine göre, Türkiye'de enerji sektörü son 10 yılda en çok büyüme gösteren ilk üç sektörden biri oldu. Türkiye'nin birçok yerinde 2019 itibarıyla 3 bin 285 türbin dikildi, 198 santralde toplamda 8 bin 56 megavat seviyesinde kurulu güç, enerji sistemine kazandırıldı. İşletmedeki rüzgar santrallerinin iller bazında sıralamasında aynı dönemde İzmir 1,54 gigavatla ilk sırada yer alırken bu kenti 1,16 gigavatla Balıkesir ve 0,68 gigavatla Manisa takip ediyor. TÜREB'e göre, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 48 gigavat olarak öngördüğü karasal rüzgar enerjisi kapasitesinin teknolojik gelişmeler sayesinde 100 gigavat seviyesine çıkarılması mümkün görünüyor. Kurulu güç yanında ekipman üretiminde de çalışmalarını hızlandıran Türkiye'de 3 yerel ankraj üreticisi, 8 rüzgar kulesi, 2 yerli jeneratör ve 2 dişli kutusu üreticisi bulunuyor. Üreticiler, Türkiye'nin iç pazarına hizmet ettikleri gibi, yurt dışına da ihracat gerçekleştiriyor. Ayrıca, Türkiye'de ilk ve tek türbin fabrikasının da bu yılın sonunda hizmete girmesi bekleniyor.

15 Haziran 2020 Pazartesi

İstihdama 'kalkan' işsizliğe önlem

Üzerinde çalışılan ve kısa sürede yasalaşması beklenen İstihdam Kalkanı Paketi'yle, Türkiye'de bugüne kadar hazırlanmış tüm paydaşlara dokunan, en geniş kapsamlı istihdam düzenlemesi yapılmış olacak. Paketle süresi 17 Temmuz'da dolacak işten çıkarma yasağı, 3 ay daha uzatılacak ve bu süreyi uzatma yetkisi, Cumhurbaşkanı'nda olacak. Düzenlemeyle 2019 başından fesih yasağının başladığı nisan ayına kadar herhangi bir iş yerinde çalışıp işsiz kalmış ya da çalışan kişilerin, son çalıştıkları işverene başvurması öngörülüyor. Buna göre, ne şekilde çalıştığına bakılmadan çalışanların son çalıştıkları iş yerine dönmeleri desteklenecek. 1770 LİRALIK ÜCRETSİZ İZİN DESTEĞİNE DEVAM İşveren bu kişileri işe alarak normalleşme sürecinde tam zamanlı çalıştırabilecek. İşveren, bu çalışanları işe aldığında çalıştırma imkanı yoksa ücretsiz izne de çıkarabilecek. İşveren bu iki imkanı da kullanamıyorsa, işçinin Türkiye İş Kurumu’na (İŞKUR) başvurması sağlanacak. Bu durumda 1770 liralık ücretsiz izin desteğine devam edilecek. Böylece devlet, işverenin başvuruyu kabul etmemesi halinde de işçiyi iş bulana kadar geçici süreyle desteklemiş olacak. Paket kapsamında ekonominin canlanacağı döneme hazırlık olarak, çalışanların işe ve iş yerine bağlılıklarını korumak için ücretsiz izne ayırma imkanı da tanınıyor. İSTİHDAMA DÖNENLERE PRİM KATKISI Söz konusu dönem dışında kalanlar açısından bakıldığında, bu kişilerin istihdam edilmeleri durumunda işveren maliyetleri, devlete ödemeleri gereken prim gibi ödemelerde mahsuplaşma gibi yöntemler kullanılarak düşürülecek. Paketle, işsizlik ödeneği alırken istihdama dönenlerin uzun vadeli primlerinin karşılanması planlanıyor. Böylece, işsizlik ödeneği alırken 90 gün içerisinde tekrar işe girenlere teşvik sunulmuş olacak. Bu kişilerin 12 ay kesintisiz çalışmaya devam etmesi halinde, işsiz kaldıkları süreye dair emeklilik primini devletin karşılaması öngörülüyor. Böylece, hızlı bir şekilde tekrar işe girenlerin çalışmadıkları döneme ilişkin prim kaybı yaşamaları önlenecek. İLAVE İSTİHDAMA DESTEK Paketle, işverenin İşsizlik Sigortası Fonu'na katkısının 2 puandan 4 puana çıkarılması da öngörülüyor. Salgın döneminde fonun önemi görülürken bu fondan işverenler ve çalışanların desteklenmesine devam edilecek. Fonun da işçi ve işverenlerin katkısıyla güçlenmesi sağlanacak. Fondan, normalleşme döneminde ilave istihdam edilecek her bir çalışan için ek destek sağlanacak. İlave istihdam edilen her bir kişinin işverene tüm maliyetinin yaklaşık yüzde 40'ı karşılanarak işverenin desteklenmesi planlanıyor. 2019 başından fesih kısıtının yürürlüğe girdiği tarihe kadar olan dönemde en düşük istihdama ilave olarak işe alınacak her kişi için destek verilecek. Salgın döneminde ekonomik aktivitenin azalması nedeniyle çalışanlarını kısa çalışmaya geçiren veya ücretsiz izne ayıran işverenlere normalleşme dönemini esnek geçirmesi için yeni bir destek sunulmuş olacak. Fesih kısıtının olduğu dönemde, işverenlerin bu çalışanları için tüm primleri devlet karşılayacak. GENÇ İSTİHDAMINA KATKI Paketle 25 yaşını doldurmayan veya 50 yaşın üstünde olan çalışanların daha kolay istihdam edilmelerini sağlayacak düzenlemeye de gidilecek. Bu yaş aralıklarındaki çalışanlarla belirli süreli iş sözleşmeleri iki yılı geçmemek üzere objektif koşul aranmadan ve işin niteliğine bakılmaksızın zincirleme yapılabilecek. Böylece, kapsamdaki çalışanlar daha kolay iş bulabilecek, işveren daha esnek koşullarda istihdam sağlayabilecek. Gençlerin deneyim ve beceri kazanmalarını sağlamak ve işverenlerin gençleri tercih etme oranını artırmak için gençlerin istihdamı desteklenmiş olacak. 25 yaşından küçük olup çalışma gün sayısı 10 günden az olanlar için prime esas günlük kazanç alt sınırının yüzde 2'si oranında iş kazası ve meslek hastalığı sigortası primi ödenecek. Kalan primler izleyen ayın sonuna kadar sigortalı tarafından isteğe bağlı ödenebilecek. KISMİ ÇALIŞMAYA GELİR VERGİSİ İSTİSNASI Kısmi zamanlı çalışma tüm dünyada istihdam piyasalarında önemli bir uygulama olarak bilinirken kişilerin çalışma sürelerini azaltarak aynı işin birden fazla kişi tarafından yapılmasına imkan tanınacak. 50 yaş ve üzerindeki vatandaşlardan kısmi çalışmaya geçmek isteyenlere bu olanak verilecek. Bu kapsamda, tam zamanlı çalışmadan kısmi zamanlı çalışmaya geçen çalışanlar için gelir vergisi istisnası tanınacak ve kısmı zamanlı çalışmadan arta kalan bakiye gün sayısı kadar emeklilik primleri ödenecek. Gelir vergisi istisnası, tam zamanlı çalışmadan kısmi zamanlı çalışmaya geçen çalışanların yanı sıra istihdamı paylaşan herkese sağlanacak. Bu destek için tam zamanlı çalışanların kısmi zamanlı çalışmaya geçişi halinde oluşacak iş gücü açığının yeni istihdamla desteklenmesi ve bu kapsamda 6 ay süreyle ilave kısmi zamanlı çalışan istihdam edilmesi yeterli olacak. Böylece, tam zamanlı çalışanların kısmi zamanlı çalışmaya geçişi halinde oluşacak iş gücü açığı yeni istihdamla desteklenecek.

15 Haziran 2020 Pazartesi

Otellerdeki tedbir maliyeti fiyata yansıtılmayacak

Türkiye Otelciler Birliği (TÜROB) Başkanı Müberra Eresin, “Kovid-19 ile alakalı otellerde birçok tedbir alınıyor ve yeni bir sürü maliyetler ekleniyor ama bu maliyetlerin bu sene hiçbir otelimizde fiyatlara yansıtılmayacağını ben biliyorum. Kovid-19 öncesinde fiyatlarımız neyse o fiyatlara sadık kalabilmeye çalışıyoruz” dedi. Eresin, video konferans ile gerçekleştirilen basın toplantısında yaptığı konuşmada, 2020 yılının tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de en talihsiz yıl olarak kayıtlara geçeceğini belirtti. Gelecek haftalarda daha da zorlu bir sürecin olduğunu ifade eden Eresin, şunları kaydetti: “Yeni uygulama ve kuralların yerine getirdiğimiz, tesisleri hazırladığımız ve ilk kez deneyimlediğimiz bir süreç olacak. Turizm faaliyetlerimizin sekteye uğradığı, otellerimizin kapalı olduğu bu dönem, STK’ların belki de en fazla çalıştığı bir dönem oldu. Umuyoruz, bu emeklerin karşılığı bu pandemi dönemi sonuçlandıktan sonra tüm sektöre geri dönecek. Sektörümüz adına iyimser olmak zorundayız. Tüm çabalarımız iyimser tabloya göre devam ediyor. Türkiye şu anda salgını kontrol altına almış görünüyor, süreç başarılı yönetiliyor.” ŞEHİRLERİMİZDE İNSANLAR YAKIN MESAFE DE OLSA TATİL YAPABİLMEK İSTİYOR Eresin, birçok alanda normalleşme sürecinin başladığını, otellerin de yeniden kapılarını açtığını aktararak, “Ay sonuna kadar bu süreç hızlanacaktır ama temmuz ayı itibarıyla gidişatın nasıl olacağına yönelik ilk işaretler gelmeye başlayacaktır. Kovid-19’da en fazla etkilenen sektör turizm sektörü oldu. En son toparlanacak sektör de turizm ve onun içindeki konaklama sektörü olacaktır” diye konuştu. 1 Haziran’dan itibaren yerli turizm için normalleşmeye başlayan Türkiye’nin 15 Haziran’dan itibaren de dış turizme kapılarını açacağına işaret eden Eresin, “Türkiye’de aslında turizm sektörünün iş hacminin yüzde 15’i iç turizme, yüzde 85’i de yabancı turistlere bağlı gelişiyor. Şu anda şehirlerimizde insanlar yakın mesafe de olsa tatil yapabilmek istiyorlar. Özellikle büyük şehirlerde kapalı kalmış vatandaşlarımız evlerinde çok sıkıldılar. Kurban Bayramına kadar olan süreçte hem resort hem de şehir otellerinin tamamen hazır olmuş olacağını düşünüyorum. Türk vatandaşlarının Türkiye’de tatil yapacağına inanıyoruz” şeklinde konuştu. ALMANYA İLE UÇUŞLARIN AÇILMASI SAHİL BÖLGELERİMİZE BÜYÜK KATKI SAĞLAYACAK Eresin, deniz, güneş ve kumun Türk turizminin vazgeçilmez bir özelliği olduğunu ancak turizmin algısına kültür, tarih, gastronomi alanlarının da yerleşmesi gerektiğini vurguladı. Türkiye’nin dört bir yanından vatandaşları şehir otellerine beklediklerini belirten Eresin, “İstanbul’u, İzmir’i, Ankara’yı, Kapadokya’yı, Kayseri’yi, Mardin’i, Trabzon’u henüz görmeyen vatandaşlarımız var. Şehirlerde bu yılın sonuna kadar daha sakin, tedbirli, mesafeli misafir ağırlanacak. Şehir otellerinde yurt dışı girişler açısından gerçek anlamda hareketlilik önümüzdeki yılın başında başlar diye düşünüyoruz” dedi. Pandemi süreci nedeniyle uçaklarla ilgili zorlu durumun söz konusu olduğunu ifade eden Eresin,şunları kaydetti: “İyi senaryo ile ilk hareketlenmenin tüm kayıplarımızı kapamasa da iç turizmden başlamasını öngörüp, charterları iç turizme çevirebilmeyi umuyoruz. Şehir otelleri için beklentimiz, Uzak Doğu, Orta Doğu, Romanya, Bulgaristan, Balkan ülkeleri, Polonya, Ukrayna, KKTC gibi pazarları temmuz ayında bekliyoruz. Avrupa’nın diğer ülkeleri için uçuş izni çıksa da şehir otellerimiz için eylüle kadar çok da fazla hareket beklemiyoruz. Başta Almanya ile uçuşların açılması sahil bölgelerimize, resort otellerimize büyük katkı sağlayacak. Rusya ile görüşmeler devam ediyor. Yıl sonu rakamları için bir hedef koymuyoruz, bütün mesele ayakta kalabilmek. İnsan hayatını endişelerimizin merkezine koyduğumuzu, insan sağlığını her türlü ticari beklentinin önünde tuttuğumuzu belirtmek istiyorum.” SEKTÖR KALİFİYE ÇALIŞANLARINI KAYBETMEK İSTEMİYOR Eresin, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan turizm işletme belgeli tesislerin 31 Aralık 2020’ye kadar herhangi bir cezai müeyyide olmaksızın, otellerini kapalı tutabilmeleri için izin yazılarının geldiğini söyledi. Birçok üyenin güvenli turizm sertifikalarını almak için çalıştığını aktaran Eresin, şehir otellerinde belli bir oranda otelin açılmayı planlamadığını, devlet tarafından gelecek desteklerin aslında bu açıdan önemli olduğunu dile getirdi. Eresin, kalifiye çalışanların kaybedilmek istenmediğini vurgulayarak, “Konaklama sektöründe henüz istihdam ile ilgili problem yaşanmadı. Kısa çalışma ödeneğinden bütün konaklama tesislerimiz faydalanabildi. Kalifiye çalışanlarımızı kaybetmemek için elimizden geleni yapıyoruz. Bizim otellerimiz bir mağaza gibi kapısını kilitleyebileceğimiz işletmeler değiller. Bir otel kapalı olsa dahi en küçük yapıda bile günlük çalışan sayısı 10-15 civarıdır. Oteller olarak gelir sağlayamayacak olan emeklilerimizden veya işsizlik ödeneği almak zorunda olan çalışanlarımızdan seçtik” diye konuştu. BU DÖNEMDE OTELLERDE EL DEĞİŞTİRMELERİN OLACAĞINI DÜŞÜNMÜYORUM Eresin, bu dönemde otellerde el değiştirmelerin olacağını düşünmediğini ifade ederek, turizm sektörünün ayrıcalıklı kredilerden olabildiğince faydalanmaya çalıştığını, böylelikle bazı tehlikelerin ötelenmiş olduğunu söyledi. Fiyat politikasına yönelik sık sık soru geldiğine dikkati çeken Eresin, “Kovid-19 ile alakalı otellerde birçok tedbir alınıyor ve yeni bir sürü maliyetler ekleniyor ama hem otelciler olarak hem de vatandaşlar olarak zaten fedakarlık yaptığımız günlerden geçiyoruz. Dolayısıyla bu maliyetlerin bu sene hiçbir otelimizde satış fiyatlarına yansıtılmayacağını ben biliyorum. Kovid-19 öncesinde fiyatlarımız neyse o fiyatlara sadık kalabilmeye çalışıyoruz” diye konuştu. OTELLERDEKİ HAVALANDIRMA SİSTEMLERİ EN ESKİSİNDEN EN YENİSİNE SAĞLIK İÇİN UYGUN Otellerdeki düğünlere ilişkin soru üzerine Eresin, düğün taleplerinin geldiğini, otellerdeki havalandırma sistemlerinin en eskisinden en yenisine sağlık için uygun olduğunu belirterek, “Dışarıdaki havayı alıyoruz, o havayı soğutuyoruz. İçerideki havayı çevirip temizleyip tekrar vermiyoruz. Otellerin bu dönemde kapatılmamasının nedenlerinden biri de budur. Sağlık, hijyen nedeniyle havalandırmalarında sorunu olmayan tek iş koludur. Diğer sektörler şu anda kendini buna uyarlamaya çalışıyor” diye konuştu. Eresin, insanların eskiden salonların boş kalmasından, büyük salonlarda misafirin az görünmesinden hoşlanmadığını ifade ederek, “Şimdi artık tam tersine daha mutlu olacaklar. Gelen misafirler daha daha rahat edecek” dedi. Müberra Eresin, konaklama sektörü için verilen her desteğin 3 ay daha uzatılmasını istediklerini dile getirdi. Türkiye’nin sağlık imkanlarıyla öne çıktığını vurgulayan Eresin, “2022’de kongre, kruvaziyer, sağlık turizmi anlamında rakamlarımızda eski günlerimize döneceğimizi umuyoruz” dedi.

11 Haziran 2020 Perşembe