SALİH KESKİN
www.inovasyonuzmani.com
Üretim ekonomilerinde ne iş yaptığınız değil, yaptığınız işin ne kadar değer ürettiği önemli. Dünyadaki üretimsel değer, kilogram başına düşen ‘değer’ olarak kabul ediliyor.
Örnekler üzerinden gidersek;
(Aşağıda yer alan kilogram fiyatları ortalamalar üzerinden alınmıştır)
* 1 kilogram kazak: 200 TL
* 1 kilogram cep telefonu: 25 bin TL
* 1 kilogram kompenent (elektronik parçalar): 80 bin TL
* 1 kilogram Türksat uydu: 1 milyon 200 bin TL
Bu örnekler içinde ülkemizin en iyi olduğu konu kazak. Tekstil ürünleri imalatında dünyada neredeyse bir numara olduğumuzu söyleyebiliriz. Kazakta iyiyiz ama ürettiği ‘değer’ ne kadar iyi, biraz yakından bakalım.
Ülkemizin en iyi olduğu konu olan kazağın 200 TL’lik kilo değeri varken, üstünde marka etiketi olan bir kazağın kilogram değeri ise ortalama 1.000 TL’dir. Tekstil sektörümüz dünyanın en büyük markalarına fason iş yapıyor ve bu firmalar bize yaptırdıkları tekstil ürünlerine markalarını basarak en az üç- dört misli fiyata tüketicilerine satıyor.
Bu ürünlerin her aşamasını dünya kalitesinde üretme becerisine sahipsek, bu katma değeri elde etme konusunda neden bu kadar geri kaldık ve kalmaya devam ediyoruz? En güçlü sebep, ülke olarak marka değerine yatırım yapmak yerine fason üretim süreçlerine yaptığımız devasa yatırımlardır.
‘Emek yoğun’ işleri en iyi şekilde yapmak odağımız iken, ‘akıl yoğun’ alanlardan kaçmak ise bir marifet gibi görülüyor.
KATMA DEĞERLİ ÜRÜN İHRACATI
İstatistiklere göre, ülkemiz yüksek katma değerli ürün ihracatında hâlâ yüzde 3 civarlarında iken, ilerlemiş ülkeler en az yüzde 30 ve daha fazlası paylara sahip.
Her ülke kendi geleceğini inşa edebilmek için yüksek katma değerli ürün ve hizmet yapılarına geçiş yapmak zorunda. Bunun için ‘hangi konularda diğer ülkeleri geçebiliriz’ üzerine kafa yormak, bizim de öncelikli konumuz olmalı.
Artık dünya markalarının üretim yapmadıklarını, bizim gibi üretici ülkelere plase ettiklerini biliyoruz. Bu firmalar ürünlerini bize ürettirirken kendileri enerjilerini tasarıma, Ar-Ge’ye ve inovasyon yapmaya ayırıyor.
Şunu biliyoruz, dünyanın en pahalı ürünleri en kaliteli ürünler anlamına gelmiyor. En pahalı saatin zamanı en doğru gösteren saat olmadığı gibi en uzun süre bozulmaz garantisini veren firma da değil. Veya en pahalı araba en güvenli arabaya bindiğiniz anlamına gelmez. Böyle bir taahhütleri de yok ayrıca.
Paradoks şudur ki, buralar hiçbir zaman müşteri sıkıntısı çekmez. Çünkü mesele ürünlerin kaliteli veya en iyi olması değil, müşterinin yaşadığı deneyimde kendini en iyi hissetmesidir. Marka, bu tutarlılığı müşteride sağlamıştır.
O zaman firmalarımızın asıl işi, insanları pahalı ürünler alma konusunda ikna eden firmaları iyi inceleyip, kendi markalarını alma konusunda nasıl yol izlediklerini tahlil edip, buralara odaklanmak olmalı.
DÜNYA MARKALARININ İZLEDİĞİ PROSES
* Müşterinin ne istediğini iyi anla.
* Ürünü müşterinin beklentilerine yönelik geliştir.
* Üretimde istikrarlı kaliteyi yakala.
* Ürünün gelişiminde müşteriden geri bildirim al.
* Viral pazarlama enstrümanlarını yoğun kullan.
* Müşterinin ürünü kendine ait hissetmesini sağla.
* Geri dönüşlerde etik ol.
* Ar-Ge ve inovasyona daha fazla bütçe ayır.
* Temas noktalarını sürekli farklı deneyimlere dönüştür.
* Militan müşterileri onore et ve yakınında tut.
* Müşteri ürünü kullandığında kendisine prestij sağlasın.
* Verdiği bedelden her zaman daha fazlasını aldığını hissetsin.
06 Haziran 2022 Pazartesi